- Kategori
- Sosyoloji
Güzeller aldatılır

Bazi öyküler var yasamimiza isik tutar, yol gösterir yasam felsefemizi etkiler. Bu öykü de duyarli duyarsiz, duygulu duygusuz ve mutlu olmayi bilenle, bilmeyeni cok iyi anlatmis. Cogu kez olaylar yasanirken asiri duygusal hareket ediyor egomuzun pencesinden kurtulamiyor bir cok hatalar yapiyorken onlari hata olarak göremiyor veya gördügümüzde kendimize ceki düzen vermiyor ve genelde karsimizdakinden bekliyoruz anlayisi, hosgörüyü. Bir zaman sonra yasananlar bitiyor, iliskiler kopuyor ve oturup düsündügümüzde "keske, ah! keske... simdi ki aklim olsaydi..." gibi düsüncelerin etkisiyle üzülürken, haksiz ve suclu duruma düsürülen de genelde ikinci sahis oluyor. Sizin düsünceleriniz, görüsleriniz cok önemli. Yorumlarinizla degerli düsüncelerinizi paylasirsaniz belki bircok insana isik tutmus oluruz. Ne dersiniz?
Kapı zili ding dong! diye sabah sabah çalınca Cavidan Hanım hemen yataktan sabahlığı ile fırlayıp terliklerini bile giymeden dış kapıya koştu ve kapı dürbününden baktı. Merdivenlerin lamba ışığında rengarenk kocaman bir çiçek gördü. Heyecanla hemen kapıyı açınca karşısında çiçeği taşıyan ufak tefek bir adamla karşılaştı.
-Günaydın hanımefendi! dedi adam, Cavidan Hanım siz misiniz?
-Evet.
-Bu çiçek sizin, burayı imzalar mısınız?
Cavidan Hanım imzayı attıktan sonra çiçeği alıp kapıyı kapattı. Sonra çiçeğe iliştirilmiş kartı okudu, hemen tanıdı çiçeğin kimden geldiğini. Dün geceki davette tanıştığı Nuri Bey’den geliyordu. Aynı masada oturmuşlar ve arkadaşı Lale Hanım tarafından tanıştırılmışlardı.
Temiz giyimli, kültürlü, yüksek tahsilli ve yakışıklı bir beydi Nuri Bey. O da Cavidan Hanım gibi bekardı. Gerçi onun karısı ölmüştü ama Cavidan Hanım ise üçüncü eşinden ayrılmıştı. İlk eşi ile sekiz, ikinci eşi ile beş ve üçüncü eşi ile de üç yıl yıl evli kalmış ve üçünden de boşanmıştı. Üçüncüsünden de, kendisini aldatıyor diye boşanalı iki yıl oluyordu ve Cavidan Hanım iki yıl geçmesine rağmen son eşininde kendisini nasıl olur da aldattığına hala inanamıyordu. Bu yüzden kafası karışmış ve daha yeni yeni kendini toparlamaya başlamıştı.
Erkeklerden de bu yüzden korkuyor ve onları anlayamıyordu. Bir daha da asla evlenmeyeceğim diye kaç kez kendi kendine yemin etmişti. Kafası almıyordu bir türlü, kendisi gibi çok güzel bir kadın nasıl olurdu da aldatılırdı? Herkesin gıpta ile baktığı, keşke karım olsa dediği ve binlerce erkeğin ancak düşleyebildiği böyle güzel bir kadın nasıl aldatılırdı inanamıyordu.
O tam bir kraliçe idi ve şu aptal erkekler de bir türlü onun güzelliğini göremiyor ve utanmadan böyle güzel bir hanımı aldatma cüretini gösterebiliyorlardı, inanılır gibi değildi! Doğuştan tam bir kraliçe olduğuna inanıyor ve hele aldatılacak bir kadın olduğunu ise asla kabullenemiyordu.
O yüzden arkadaşlarına dert yanarken de, arkadaşı Lale Hanım, ayol aptal erkekler bulaşıkları severler demiş ve onu az da olsa ikna etmişti. Böylece Cavidan Hanım en sonunda erkeklerin kadının iyisini anlayamadıklarından aptalca şeyler yapabileceklerine kendisini inandırmış ve üzüntüsünü unutmaya çalışmıştı.
Dün gece de bu yüzden geçmişin üzerine bir sünger çekerek Lale Hanım’ın gel seni biri ile tanıştıracağım önerisini sevinerek kabul etmiş ve o davete gitmişti. Orada Nuri Bey ile tanışmış ve bir birlerini çok beğenmişlerdi. Onu görünce Nuri Bey de adeta şoke olmuş ve konuşurken kekelemeye başlamıştı.
Gerçekten de Cavidan Hanım’la konuşurken kekelemeyen ve etkilenmeyen erkek olamazdı ve Cavidan hanım bu tür durumlara zaten alışıktı. Onun için Nuri Bey’in de kekelemesine hiç şaşmamış ve bu sabah da o çiçeği bekliyordu zaten. Onu görüp de etkilenmeyen erkeğin olabileceğine de asla inanamazdı. Ama nedense o aptal kocaları değerini bilememiş ve en son esi de onu aldatmıştı. O da gereken cezayı vererek onları boşamıştı.
Oh olmuştu o aptallara!... Ne bileceklerdi onlar kadının iyisini kötüsünden ayırmaya, geri zekalılar!... Cavidan Hanım’ın şansızlığı da hep böyle aptal erkeklere denk gelmesiydi. Hem böyle güzel olacaksın hem de böyle aptal erkeklere düşeceksin, olacak şey değildi!
Tamamen şansızlığına veriyordu bunu. Öyle ya onun gibi güzel, endamlı, kaliteli ve de hanımlar hanımına bunlar yapılabilir miydi? düsünmekten kendini alamiyordu. O yüzde-yüz kusursuz bir hanımefendiydi ve asla bunu hak etmiyordu. Evet evet kesinlike şansızdı!...
Güzelim di ye sevmeyi, kendini sevdirmek için çaba sarf etmeyi de gerekli görmüyordu. Böyle düşündüğünde karısının ve önceki kocalarının neden ondan boşandıklarının sırrını çözdü. Dışı seni, içi beni yakan bir kadındı o. Yalnız yaşadığı günlerde beraber olduğu bir kadını ve trafik kazasında ölen eşini düşündü, gerçekte seven kadının nasıl sevdiğini hatırladı ve hiç şüphesi kalmadı artık. Evet karısı güzeldi ama o güzelliğinin çokluğu kadar da sevgide soğuk ve cimriydi.
Sevgide hep yalnız kaldığını düşündü. Evet karısı bir yerde kadınlık görevini yapıyordu ama sevgisiz yapıyordu, onda sevgi, romantizm ve güzel duygular pek yoktu. Evet nazik ve kibar bir hanım idi ama bu da yetmiyordu. Birlikte bir film izlemek, sohbet etmek, kitap okuyup tartışmak... gibi zevklerinin hiç birini onda bulamıyor ve yine iç dünyası ile baş başa ve yalnız kalıyordu. Çok zıt zevklere sahiptiler. En basitinden Nuri Bey akşam olunca onunla oturmak, sohbet etmek ve evde baş başa kalmak isterken o, dışarı çıkmak, dışarıda yemek yemek istiyor ve sanki etrafa gösteriş yapmaktan hoşlanıyordu.
Arkadaşı telefon edip bir çay içmeye davet etti ve Nuri Bey ona evlendiğini, gelemeyeceğini söylemeye çalıştı ama arkadaşı çok ısrar edince kalkıp gitti. Onunla yaşadığı o ateşli eski günler onu çekmiş ve içindeki o tutkuya yenilmişti. Fakat yine de karısına ihanet etmemek için elinden geleni yaptı ve başardı da. Çayı içtikten sonra kalktı ve arkadaşı sarılıp onu öyle bir öptü ki evlendiğinden beri karısı tarafından hiç böyle öpülmediğini anladı. Sonra arkadaşının evindeki eski günlerini, onunla geçen o sıcacık duyguseli içindeki o çok mutlu olduğu anları hatırladı. Bu da karısının ne kadar soğuk biri olduğunu ve başka bir dünyada yaşadığı düşüncesini bir kez daha kafasına soktu.
Eve geldiğinde karısını, oturmuş hangi ülkelere gezmeye gideceklerinin, hangi müzikli yerde o gece yemek yiyeceklerinin planlarını yaparken buldu... Kocasının eve gelişini hiç önemsememişe benziyordu.
-Bu gece evde yiyelim, dedi kocası, canım dışarıya çıkmak istemiyor.
-Lütfen hesap yapma! diye kızdı karısı yine, hesap mesap yapmak yok demiştim.
-Tamam da hayatım sıcacık evimizde oturup sohbet etmek, senle olmak istiyorum. Ekmek zey-
tin bile yemeğe razıyım ama evimizde oturalım. Zaten bütün gün dışarıda iş koşturuyorum.
-Olmaz, bütün gün evde olmaktan bıktım. Müzikli bir yerde oturur yemeğimizi yer içkimizi yudumlar, dans ederiz. Canlı müzik çalınca kendimden geçiyorum ve o an sanatçının sesiyle sanki havalarda uçuyorum. Ne olur kırma beni. Sonra evimize geliriz, yine seninim kaçmıyorum ki hayatım?
Nuri Bey istemese de kalkıp gittiler. Gerçekten karısının gözlerinin içi gülüyordu.
Orada, kendinden geçiyor, bambaşka biri olup çıkıyor, zevkten ve neş’eden dört köşe oluyordu. İkide bir eğilip eğilip kocasının yanaklarına öpücükler konduruyor, elini gizlice çimdikliyor, kolunu beline doluyor ve sanki evdeki o kadın gidiyor yerini başka bir kadın alıyordu.
Zaten o gece onu davette böyle hayat dolu gördüğü için sevmişti. Ama yanılmıştı. Eve dönünce o hayat dolu ka- dın gidiyor onun yerini canı sıkılan, bir türlü tatmin olmayan, gözü gönlü dışarıda olan ve ruhu hep o müzikli yerde kalan bir kadın alıyordu... Sanki evin dışında ışıl ışıl yanan bir lamba iken eve gelince ışığı sönen bir kandile dönüşüyordu. Orada cap canlı, yaşam dolu, cıvıl cıvıl iken eve gelince neden böyle soğuk bir mermer heykele benzeyip donuklaşıyordu? Nuri Bey anlamıyordu.
Onun bu hali de Nuri Bey’in duygusal dünyasında yalnız kalmasına neden oluyordu.
Bu yüzden zaman geçtikçe eski arkadaşının sıcaklığını özlemeye başladı ve bir gün daha fazla direnemeyerek onun teklifini kabul etti ve evlendiğinden beri yaşayamadığı en duygulu gününü yaşadı arkadaşı ile. Böylece daha evleneli bir yıl dolmadan çok sevdiği eşini aldatıyordu...
Çok geçmeden de Cavidan Hanım eşindeki bazı değişiklikleri hemen sezdi. Kaburgalarını birbirlerine geçirecekmiş gibi vücudunu saran kocasının o mengene gibi sıkı kollarında bir gevşeklik, öpücüklerinde ki o ateşli sıcaklıkta bir azalma, gözlerindeki o ışıl ışıl parıltıda bir matlaşma görmeye ve hissetmeye başladı.
Daha önce de bu tür şeyleri birkaç kez yaşadığı için hemen bunun sırrını çözmede gecikmedi. Kocasının sevgisinde bir azalma ve gerileme başlamıştı. İşte bunu anladığı günden itibaren Cavidan Hanım evde artık negatif bir hal almaya, olumsuz cevaplar vermeye, kaşlarını çatmaya ve sık sık tartışmalar yaratmaya, çekinmeden kocasını olur olmaz şeyler yüzünden azarlamaya başladı. Arkasından eleştiriler ve kavgalar birbirlerini izledi.
Cavidan Hanım belli etmese de eski sevgi ve ilgiyi özlüyor, o düzen hep öyle devam etsin istiyordu. Kocası ise satır aralarına sıkıştırdığı küçük imalarla karısına sevmeden sevilemezsin, sevgiyi hak etmek gerekir demeye çalışıyor ama ikisi de asla birbirlerini anlamamakta kararlı gibiydiler.
İki beyin arasında dünyanın en uzun mesafesi vardı. Koca, karısının çok bencilce davrandığını, duygularını hiçe saydığını, evinde değil dışarıda mutluluğu aradığını, romantizm ve sevgi-den yana soğuk bir kadın olduğunu düşünüyor, kadın ise kocasının bir robot gibi çalışıp para kazanmaktan başka bir şey bilmediğini, eğlenmekten ve güzel yaşamaktan uzak olduğunu, yaşamayı bilmeyen zevksiz biri olduğunu ve hep hesap yaptığını açık açık yüzüne söylüyordu.
Ama kendisine karşı eski sevgisinin azalmaya başladığı için ona kızdığını da saklıyordu. Bu durum o güzel kadını hepten buzdan bir heykel yapmış ve Nuri Bey de iyice ondan soğumuştu. Artık, canım, hayatım, sevgilim ve seni seviyorum kelimelerin yerini imalı sözler, eleştireler ve tartışmalar almış, gizliden gizliye bir iç savaş başlamıştı. Güzelliğine güvenerek Cavidan Hanım, elimi sallasam ellisi, bir kaş bir göz ile istediğim erkeği elde edebilirim düşüncesi ile hareket ederken; kocası ise ben adam gibi adamım diye kendine güveniyor ve sevmeden se- vilmenin hak edilmeyeceğini anlatmaya çalışıyordu.
Güzelliği ile çoktan sevilmeyi hak ettiğine ve bunun kendisi için doğal bir hak olduğuna kesinlikle inanan Cavidan Hanım ise aksine, suçu erkeklere atıyordu. Sevilmesi için yeterince güzeldi, işte ama şu aptal erkekler neden bunu anlamıyorlardı ki. Böyle bir kadın nasıl olur da sevilemezdi bir türlü akıl erdiremiyordu.
Zaman geçtikçe Nuri Bey, iş bitiminde eve gitmek için artık eskisi gibi acele etmez aksine eve gitmek onu ürkütür olmuştu. Eve gitse yine o ekşi surat ve ters sözler karşısında morali bozulacak diye korkuyordu... Bu kez eski arkadaşına da daha sık sık gitmeye ve evindeki durumu da onla konuşmaya başlamıştı. Cavidan Hanım onun kaçamak yaptığını çok geçmeden anladı ve hiç durmadan hemen boşanma davasını açtı. Çabuk da boşandılar ama Cavidan Hanım hala neden aldatıldığını bir türlü anlamış değildi.
O hala erkeklerin çoğunun aptal olduğuna ve asla da akıllanmayacaklarına inanıyor vede şansızlığına veriyordu olanları.
07.03.03-İstanbul.r yaman
resit_yaman@hotmail.com
Blognot:
Öykü_yazan REŞİT YAMAN-İngilizce Öğretmeni İstanbul
Yazarin, 07. Kasim 2007 tarihinde " DAGLARIM DAHA GÜZEL" adli romani satisa sunulacak. Okumanizi tavsiye ederim. Ben de ilk firsatta okumak istiyorum. Cok enteresan bir konu. Kendisinden 56 yas genc olan 14 yasindaki bir kiz coguyla evlenen bir erkegin hikayesi.
Kapak arkasindan alinti: "Iki ayri kisinin ic dünyalarini ve insan ruhunun derinliklerinde sakli bazi gizleri hayretle okuyacaksiniz."
Kitabi bu adresten temin etmeniz de mümkün. www.kitapyurdu.com