Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hadi hayırlısı, topyekûn sıyırıyoruz.

Hadi hayırlısı, topyekûn sıyırıyoruz.
 

Biz Türkler meraklı, sevgi dolu ve de yardımsever bir milletizdir. Trafik adım adım ilerliyorsa büyük ihtimalle kaza vardır ve trafiği tıkayan da seyirci arabalardır. Adamın arabası paramparça olmuş, başını iki elinin arasına almış yerde oturuyor; şokta! Yanından geçen araba camını açmış, "Kardeş geçmiş olsun, nasıl oldu kaza?"

Aynı soruyu soracak bin araba sırada!

Damdan biri atlamaya kalksa birkaç saniye içinde aşağısı insan seli.

"Atlayacak mıymış?"

"Valla biz de şimdi geldik, öyle diyorlar. Bakalım, bekliyoruz."

Banka önünde bir stand.

"Beyefendi size Wisa Kart verelim."

"Ben asgari ücretliyem gardaş."

"Olsun, maaşınızın iki katı limit veririz; rahat rahat harcarsınız."

"Dime yaa! Şu elsidi neyim tilevizonu da alırem, he mi?"

Sevgiliniz yüz mü vermiyor? Kredi Kartı borçlarınız tavana mı vurdu? Şirketiniz mi batıyor? Çarenin adresi belli: Boğaziçi Köprüsü. Çek sağa, çık korkuluklara. Neden Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nden kimse atlamaz, muamma! Oranın suyu daha soğuk diyorlar!

"Gel kardeş, atlama! Bak ne derdin varsa çözelim."

"Bırakın beni abi. Batsın bu dünya! Leyla'sız yaşam haram bana. Atlayacağım babasını satayım!"

Sağa çekmiş taksinin birinden Orhan Baba "Batsın Bu Dünya"yı çığırıyor.

Yolda bayılıp düştünüz ya da nöbet geçiriyorsunuz. Çare ulusaldır!

"Koşun soğan getirin, adam gidiyoo!" Öyle ya, herkes cebinde soğanla gezer!

Yere düşen erkekse hemen gömleğinin düğmeleri açılır, nedeni bilinmemektedir. Muhtemelen krize o düğmeler neden olmuştur.

"Bey Amca, yardım edeyim mi çantana?"

"Allah razı olsun evladım."

Tık nefes çıkılan yokuşun sonunda hayırlı evlat yok ortada!

"Çucuğum, gözlerim o güççük numroları görmüyo. Bi yardım et de çekiverelim şu benim aylığı."

"Teyzem sen yorulma, oturuver şöyle gölgede; ben hallederim hemen! Neydi senin şifren?"

Gölge uğurlar güneşi ve de iyi niyetli çucuğu!

Trafikte Tarkan'ın Kuzu Kuzu parçasını dinleyerek yol alırken arkanızdan bir minibüs mü çarptı? O otobüs yavrusunun zarar görmesi mümkün değildir; ama bir de onun incinen kalın ötesi hislerini düşünün ve sakin olun. Cebinizden 100 lira çıkarın ve üzerinize yürüyen -sizi bu dünyadan çekip almaya hazırlanan- garip canlıya uzatın. Sakın dağılan tamponunuza, kırılan stop lambanıza filan da bakayım demeyin. Arkadan çarpan %100 suçludur masalını da unutun!

"Lan, ben senin gibi şoförün anasını ve hatta babasını seveyim, ulan ne öyle sağdan sağdan gitmeler, sinyal vermeler, yayaya yol vermeler, ışıkta durmalar filan? Zorla adamı dinden ve de imandan çıkartıyorsunuz. N'olcak ulan şimdi benim güzel tamponumdaki bu çiziğin hali?"

Adamın ebadına göre elini de öpebilirsiniz sarılıp yanaklarını da! Dakikada 20 kezden aşağı olmamak şartıyla (3 saniyede bir) özür dilemeyi de sakın unutmayın. Sol elinizle, parayı tutan ve de titremekte olan sağ elinizi bilek bölgesinden kavrayın (çirkin bir hareket olarak algılandığını fark ederseniz hemen üç kuluvallah bir elham okuyun) Gözlerinden ateş, burnundan duman çıkmaya devam ediyorsa demek ki her şey yolundadır ve 100 lirayı kabul etmesini -Küçük Emrah gibi boynunuzu bükerek- rica edin! Yumuşayacaktır "İnsan" yavrusu!

"Olmasın lan bi daha. Zaten sizin gibi trafik canavarları trafiğin içine ediyoo!!"

Arabanıza dönün, dikiz aynasında o canavar yüzünüze bakıp utanın!

Benzini biten Doğan görünümlü bir Şahin'den, "Hoop kardeş şuna bir el atıver de az ilerideki benzinciye kadar gidiverek." diyen olursa ittiriverin; ama ufukta benzinci filan da aramayın. İtin sadece!"

Sağa çekmiş, bozuk arabasının yanında bekleyen bir adamın yardım alma şansı yüzde birdir. Ama erkeklerimiz öyle yardımseverdir ki aynı aracın başında bekleyen bir kadınsa Birleşmiş Milletler Yardım Konvoyu gibi dizilirler!

"Sen ne anlarsın lan triger kayışından?"

"Bayana yardım için önce ben durdum, kör müsün?"

Bazı akıllı erkeklerimiz de arabaları bozulunca ya da lastik patlayınca, arabada bir bayan varsa onu çıkarırlar dışarı. Zokayı yutacak çoktur!

"Hanımefendi, lastiğiniz mi patladı? Siz lütfen o güzel ellerinizi kirletmeyin, ben hemen değiştiririm. Yolculuk ne tarafaydı?"

"Birader, kusura bakma inemiyorum aşağı. Bel fıtığım var da. Biraz acele edersen iyi olur valla. Yemeğe geciktik de!"

Vesselam benim ülkemde mizah bitmez.

Hemen hemen tüm oryantal ülkelerde üç aşağı beş yukarı insan manzaraları böyle; ama batı ülkelerinde durum farklı. Heyecanları, yardım anlayışları, hayatta duruşları farklı onların. İsterseniz 80 yaşınızda olun, küçücük bir çocuğun size otobüste yer vermesi söz konusu değildir. O bir bireydir ve o koltuğa önce o oturmuştur. Siz yaşlıysanız, binmeden otobüse bakacaksınız ve yer varsa bineceksiniz ya da ayakta seyahat etmeyi göze alacaksınız. Oralarda çok ender de olsa bir kaza olursa insanlar arabalarından iner, birbirine geçmiş olsun der ve sigorta poliçe no'larını değiştirirler. Kırkpınar aday seçmeleri yapılmaz! Medeni ülkelerde minibüs taşımacılığı da yoktur. O garip taşıtlar trafikten kazınmadan kimse bana Türkiye çook gelişti demesin! Bilmiyorum, belki onlardan kurtuluş tarihimiz de 2023’tür! Tanımadığınız insanlarla uzun süreli göz temasınız çok yadırganır. Hani ülkemizde delikanlılarımız süzerler ya kızlarımızı, oralarda yoktur böyle şeyler. Çok yabanice bulunur. Kız gelir ve tersler. Oysa yanına gidip kahve içmeye davet edebilirsiniz. Hele ki öpüşen bir çifte dikkatlice bakarsanız bas bas bağırarak sizi rezil ederler. Yerde bayılanlar hatta kalp krizi geçirenler olur. Yapacağınız tek iyilik bir yerleri aramaktır. Kimse kimseye dokunmaz. Normal hayatta da insanların birbirine dokunması hoş karşılanmaz. Bir de biz Türkleri düşünün. Konuşurken sarmaş dolaş oluveririz. Ama geçen uzun yıllar içinde ben de yabancı dostlarıma epeyce Türk sıcaklığı aşıladım. Magic Touch'sız konuşmamız olmuyor:)

Galiba doksanlı yılların sonuydu, Philadelphia'da tam önüme gökten bir elma değil, zenci düşmüştü. İntihar etmişti. O görüntüden ve yere vurma anındaki sesten uzun süre psikolojimi kurtaramamıştım ve çok enteresan bir şey olmuştu. Çevrede bulunan insanlar benim yanıma gelerek iyi olup olmadığımı sormuştu. Öyle ya, 1-2 sn sonra düşse ben de onunla birlikte ölebilirdim. Yerde yatanla ilgilenen kimse yoktu. Çünkü o zaten ölmüştü ve ben önemliydim.

Ekim sonu, Frankfurt’tayım. Hava buz gibi. Akşam oluyor. Nehir boyu yürüdükten sonra yavaş adımlarla otele dönüyorum. Arkamdan orta yaşlı bir erkek sesi geliyor. Belli ki yürürken annesiyle konuşuyor. Ama annenin sesi hiç çıkmıyor. Dönüp arkama baksam, ayıp!

"Anneciğim, evet yemeğimi yedim. Şimdi de alışverişe gidiyorum."

Demek ki annesiyle telefonda konuşuyor.

"Merak etme, sıkı sıkı giyindim. Hiç farkında olmaz mıyım havanın ne kadar soğuk olduğunun? Ben de seni seviyorum."

İçimden ana kuzusu diye geçirip gülümserken yanımdan geçti.

Önce tebessümüm terk etti beni. Sonra durdum. Bizlerden biriydi; ama farklıydı. Benim için normal olan giyinmek onun için değildi. Elindeki poşet ve ayağındaki terlikten başka bir şey yoktu üzerinde! Çırılçıplaktı! O beni yargılamıyorken ben de onu yargılayamazdım. Çakma Adem’le ilgilenen kimse yoktu sokakta. Taşların arasında yiyecek bulma telaşında olan güvercin dahi oralı olmuyordu. Çıplaklık bulaşıcı olmasa da mantık hakimdi sokak eşrafına. Belli ki bulaşmak istemiyorlardı kaçığa. Sanki biz de çok umrundaydık üryan kardeşin! Bizim dünyamızda değildi ruhu. Az ötede, kamerasıyla anı ölümsüzleştiren emekli Japon ise yılın fotoğrafını çektiğinden emindi.

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..