- Kategori
- Gündelik Yaşam
Hafıza-ı beşer...
Söz şöyle…
“Hafıza-ı Beşer, nisyan ile maluldür…”
Bu ifade, bugünün Türkçe ile “İnsan aklı unutma özürlüdür” demektir.
Bu gün Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından düzenlenen basın toplantısını izlerken, aklıma bu söz geldi.
“Hafıza-ı Beşer, nisyan ile maluldür…”
Benim “Aklım”ın, nisyan maluliyetinden özürlü olduğunu saklamaya gerek yok. Birçok yazımda “Akılda tutma” ile ilgili nitelikten yoksun olduğumu yazdım. Yazdım da bu kadar da fazla “Özürlü” olduğumu sanmıyorum.
Geriye doğru şöyle bir baktığımızda, bu gün cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda geldiğimiz noktanın mimarının Recep Tayyip ERDOĞAN olmadığını kim söyleyebilir?
Gayrı demokratik “Siyasi partiler yasası” ve yine aynı şekilde “Seçim yasası” sonunda %34 oy ile % 66 güç yaratıp iktidara geleceksin. Bunu anlam olarak “Tek güç benim” şekline çevireceksin, muhalefeti tavırların ve söylemlerin ile “Yok” sayacaksın ve bu gün de çıkıp dün “Yok” saydığın milletvekillerine “Gelin mecliste görevinizi yerine getirin” diyeceksin.
Oysa onlar meclise girip muhalefet yaparken, sen meclisi bile dikkate almayacak kadar meclise gelmeyeceksin…
Neden?
Bir iki atasözü daha var. Bu sözü rahmetli babam bize çok sık söyler ve dikkat etmemizi isterdi.
Biri; altın kapının, gün gelir tahta kapıya ihtiyacı olur.
Diğeri; bir gün tekrar dönebileceğin kapıyı çarparak çıkma…
Eğriye eğri, doğruya doğru diyeceksek, elbette demokratik olmayan “Siyasi partiler yasası” ve yine aynı şekilde “Seçim yasası”ndan ve onun ortaya çıkardığı sonuçtan ne kişi olarak ne de parti olarak Recep Tayyip EROĞDAN da partisi AKP de sorumlu değil…
Ancak sen, seni “Başbakanlık” makamına gelmen için anayasa değişikliğine “Evet” diyen muhalefet partisini, seçildiğin günün ertesi gün “Yok” sayacaksın, onlara “Tahta kapı” muamelesi yapacaksın, her çıkışında kapıları çarpacaksın ve bu gün de o kişilerin “Vicdan”larına sesleneceksin…
Bunu yaparken, arka planda bir başka laflar ortalığı saracak. Bir taraf milletvekillerinin “Tehdit” edildiğini söylerken diğer taraf, milletvekillerini “Vaatlerle” meclise sokmaya çalıştıkları söyleyecek. Yani rüşvet çarkının çalıştığı ifade edilecek.
Dahası…
İktidar partisinin temsilcisi, resmen şöyle bir açıklama yapacak…
“Partiler salona gelsinler, lehte veya aleyhte oylarını kullansınlar, cumhurbaşkanını seçelim, ondan sonra da istediğiniz reform paketini meclisten geçirelim…”
“Nisyan ile malul” aklımı yitireceğim neredeyse…
Hani biri mahkemede rüşvet verdiği adamın “İspat et” sözüne verdiği cevabı hatırlayın. Biraz kibar yazalım, rüşveti verdiğini iddia eden kişi “Rüşvetin belgesi mi olur” demişti…
İşte size belge…
Toplantının “mahkemede” bitmemesi için 367 milletvekilinin mecliste bulunmasının gerekli olduğunu iddiasına karşılık, bu “Tehlikeyi” gidermek için rüşvet veriliyor.
Var say ki girdiler, 367 sayısının oluşmasına yardımcı oldular. Seçimden sonra olası sonuç “Rüşvetin belgesi mi olur”a gelirse hiç de şaşırmamak gerekir.
Ben, kişisel olarak 367 sayısını bulunması zorunluluğunu kabul etmeyenlerdenim. Lakin şu saten ve bunca rivayetten sonra eğer meclis 367 ile toplanırsa…
Diyecek bir şeyiniz olur mu?
Benim olur da, diyemem ki…
27 NİSAN 2007