Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Hafta sonu Kaçamağı: Şirince

Hafta sonu Kaçamağı: Şirince
 

Şirince Köyü Görünümü


Üzerine çok yazılar okuduğumuz, her şeyi ile köy olarak kalabilen ender yerleşimlerden biri olan Şirince, uzun zamanlardır gezi listemizdeydi. Öyle ya, burada yaşamış insanlar romanlara konu olmuş, üzerine öyküler yazılmış, hakkında üretilmiş söylenceler yıllar ötesinden süzüle süzüle bugünlere ulaşmış bir köyümüzdü Şirince.. Gezmemiz, görmemiz , tanımamız gerekirdi Şirince’yi... Biz de öyle yaptık!... Havası kapalı sayılabilecek bir Mart sabahında, yola çıktık... Sabah serinliğinde uykumuz açılıncaya kadar Yenikapı hızlı feribot iskelesine gelmiştik bile... 2 saatlik mükemmel bir yolculuk sonrasında 09.00 gibi Bandırma’ya indik.. Yolda fazla vakit kaybetmeden bir etapta İzmir ve takiben Selçuk’a vardığımızda ancak öğle vakti olmuştu.. Selçuk ilçesinden, eteklerine yaslandığı dağa çıkan yola saparak 8 km. ilerlediğinizde yeryüzü cenneti bir dağ köyüne ulaşırsınız...

Zeytin, şeftali, mandalina ağaçlarıyla çevrili bu dağ köyünün adı da, kendisi gibi “Şirince*”...

Varışımızı takiben, süratle daha önceden rezervasyon yaptırdığımız “Şirince Evleri”ne ulaşmak, yüklerimizi indirmek ve biraz soluklanmak hedeflemiştik, ancak mümkün değil!... Şirince köyünün birbirinden ilginç mimari örnekler sunan evleri arasına sıkışmış daracık sokaklarında yürürken, bir nostalji krizine girdiğimizi anladık... 1907 yılında , hala hiç bozulmamış Arnavut kaldırımı ile döşeli sokaklarında koşturarak, çocukluğunun ve belki de tüm yaşamının en mutlu günlerini geçiren Manoli Aksiyotis** gözlerimizin önüne geldi... Manoli’nin duygularını ne de güzel kaleme almıştı Dido Sotiriyu, ve de ne güzel anlatmıştı Şirince’yi :

“..... Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa, bizim Kırkıca, o cennetin parçası olsa gerekti.. Ormanlarla kaplı dağlı bir bölgedeydi köy... İki katlı bir evi vardı köyde herkesin.. Ayrıca ceviz, badem, elma, armut, kiraz, ağaçlarıyla, sebze bahçeleriyle çevrili yazlık bir evi vardı... Ve hiç kimse bahçesini çiçeklerle donatmayı ihmal etmezdi. Gece gündüz kırlarda keman, kemençe, dümbelek, santur sesleri yankılanır, ağaçların gölgesinde, halk oyunları birbirini kovalardı... Rüzgarın öpücükleri, ay ışığının okşayışlarıyla hızlanan ince, zarif vücutlar, gökyüzüne doğru sıçrar dururdu güneş doğuncaya dek. ..... Bahçelerde de türküsüz çalışma diye bir şey yoktu.. ...Ve dağlar taşlar nağmelerimizle yankılanır, inlerdi..... “

Evet yeterdi bu kadar !... Biraz dinlenmemiz, kendimize gelmemiz gerekti.. Hemen , “Şirince Evleri” nin irtibat bürosu olan şirin mi şirin bir köy dükkanına geldik.. El emeği işlerin sergilendiği dükkanın kapısında karşıladı bizi, Müjde.. Müjde ve ablası, Şirince Evleri’nin her şeyi ... Müjde, Sevan /Müjde Nişanyan’ın Küçük Oteller Kitabı’nda, Şirince Evleri’nin tanıtımında yazdığı “Üç güzeller” in en küçüğü... Ortanca “ Güzel” , evlenerek köyden ayrıldığı için, evlere ikisi göz kulak oluyor.. Evlerin Sahibi , Ahmet Koçak.. Turizmci.. İki tane virane evi alarak , aslına birebir uygun restore etmiş , içine “olmaz sa olmaz” üniteleri de , - evlerin özelliklerini bozmadan – yerleştirerek, turizme açmış.. Çok da iyi etmiş !... Evin biri, Köyün merkezinde.. Altın yaprak isimli bu ev, müthiş güzel bir taşra konağı.. Biz, Kara dut evindeki dört odadan biri olan “Gelin Odası”nda kaldık... Bu ev de diğerinin 50m. yanında.. 1900 lerde 1800 hane olan köy, şimdilerde 200 hane kaldığı için küçülen Şirince’nin kenarında kalmış.. Ev, müthiş bir zevkle ve estetik düşüncelerle döşenmiş.. Penceresinden seyredilebilen panoramik köy manzarası sizi daha başlangıçta alıp, bir yerlere götürüyor..

Biraz dinlendikten ve evin güzelliğinden kendimizi kurtardıktan sonra, kendimizi dışarı attık.. Her birinden ayrı Tat aldığımız, daracık sokaklarının tamamını gezdik.. Kapılarının hiçbirinde kilit bulunmayan ve çoğu da açık bırakılmış evlerini gördük.. Tamamı Selanik ve Manastır göçmeni olan halkının dünya tatlısı insanları ile konuştuk.. Kapılarının önünde yaptıkları el işlerini izledik, yiyecek ve içeceklerini tattık.. Akşamın nasıl olduğunu farketmeden geçen günün ardından, Nişanyan’ların, Köyün en yüksek noktasındaki misafir konağına ulaştık.. Müjde ve Sevan Nişanyan, dokuz yıl önce İstanbul'’u terk ederek, (Çok da iyi ederek ! ) Şirince'’ye yerleşen iki turizmci, yazar.. Köyü , “Köy” halinde tutabilmek, arazi yağmacıları ve rant avcılarına karşı koruyabilmek için olağanüstü bir uğraş vermekteler.. Köyü gördüğünüzde, başarılı olduklarını da hemen anlıyorsunuz. Köyde de herkes tarafından sevilmekte, bu başarılı çift.. Evin şirin terasında ikram edilen çaylarımızı, köyün tepeden görünüşü eşliğinde içerek, havayı kararttık ve evden ayrıldık... Gece, Ali Ustanın, oğlu ve eşi ile birlikte işlettiği ev lokantasının, şömineli kapalı terasında, kendi elleriyle yaptıkları, gözleme, zeytinyağlı dolma ve salataları yiyerek, karnımızı doyurduk ve evimize döndük...

Sabah, şiddetli bir yağmur ile güne başladık.. Burada her şey güzeldi... Yağmurda ıslanarak köyde atılan son bir turun ardından , Müjde’nin bizler için hazırladığı, neredeyse kuş sütünün de bulunduğu muhteşem kahvaltı sofrasında aldığımız lezzetleri , yaşamımız boyunca unutmamız mümkün değil... Kahvaltıdan sonra, deli gibi yağan yağmurun altında, evimizin bahçesine girdik... Üzerinde taşıdığı, hatta taşıyamadığı her biri yumruk kadar iri mandalinalar nedeniyle, dalları yere değen ağaçtan yolluk meyvamızı da topladık.. Nasıl da güzeldi o mandalinalar?... O ağaç, o bahçe, ev, köy ve insanlar.... Evet, İnsanlar!... İşin en zor kısmına gelmiştik ; Güzel sözler, gülüşler, vedalar ve hüzünler..... İnşallah bir daha ki sefere !...

Evet sevgili Dostlarım, 1924 mübadelesine kadar Rum yerleşimi olan, karşılıklı çok acıların yaşandığı, gidenlerin yüreklerini bıraktıkları, gelenlerin ise, baştan beğenmeyerek, 1600 haneyi söküp, Selçuk’a taşıdığı, yaşlıların hala, “vatanım” dediği Selanik’i, Manastır’ı sayıklayarak benimseyemediği, her taşı buram buram tarih kokan ŞİRİNCE , bizleri çok etkiledi.. Köyde gezerken yüreğimizi değişik duygular kapladı... Sürekli hüzünlendik...

“Keşke“ dedik, eskiyi geri getirebilsek?...

Yazımı, halen Yunanistan’da, Olympos Dağına yaslanmış bir Ege kıyı kasabası, Platamona Beldesinde yaşayan Sinop–Ayancık’lı "Baba Yorgo***" nun evindeki bir söyleşide söylediği bir sözüyle, bitirmek istiyorum :

“..... Bak şu bahçenin güzelliğine !... Şu şeftaliye, şu eriğe, şu çiçeklere bak !... Hepsi birlikte güzel.. Bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa, o kadar zenginliktir bu !... Budur sana, Sinoplulara , Ayancıklılara ve Türk’lere son sözüm : Tek meyveyle bahçe olmaz !.....”

Sevgiler sunarım.

*Şirince : Tarihi boyunca çeşitli isimleri olmuştur. Son yüzyıldaki isimleri sırasıyla; Kırkınca, Çirkince, Şirincedir.
**Manoli Aksiyotis : Anadolu Rum Köylüsü 1914-18 aralığında Anadolu’yu Rum istilasıyla birlikte Elen üniformasını sırtlamış, Yunanistan’a iltica etmiştir. Bölük pörçük anıları Dido Sotiriyu tarafından kitaplaştırılmıştır.“Benden Selam Söyle Anadolu’ya..”
***Baba Yorgo : 1906 Sinop-Ayancık doğumlu Anadolu Rum köylüsü.. Ailesi ile köyünü 1920 de terk ederek, İstanbul’a, daha sonra 1924 de mübadele ile gönderilerek, Platamona’ya yerleşiyor.. (Kemal Yalçın) “ Emanet Çeyiz”

Şirince Evleri : (232) 8983099
Ahmet Koçak : (532) 2470413
Nişanyan Evleri : (232) 8983209

Atilla KARASU

 
Toplam blog
: 20
: 7419
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Emekli Subayım.. Yıllarca memleketin çeşitli yerlerinde gezmek, belki de gezgin yapım nedeni ile ..