Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '15

 
Kategori
Futbol
 

Hakemler hakemler

Bir kulüp başkanının bir hakemi arayıp “maçı iyi yönet” demesinin, trafik polisine “trafiği iyi düzenle”, öğretmene “çocuğuma iyi öğret” veya doktora “beni iyi muayene et” demek kadar saçma olduğu konusunda hemen hemen herkes hemfikir fakat bence durum bundan biraz daha kötü.

Üniversitede bir hocam “bazıları adaletten pay isterken bazıları da adaletsizlikten pay ister” demişti. Bir başka deyişle haksızlık bazılarını rahatsız etmez hatta mutlu eder; bu haksızlık onların lehine olduğu sürece. Hacıosmanoğlu’nun Bülent Yıldırım’ı aramasındaki alt mesaj da şu: “haksızlık yapacağından eminim, bunu bizim lehimize yap.” Zira maçın hakeminin haksızlık yapacağına inanmayan birinin onu aramasına gerek yoktur.

Maç bitti bitmesine ama sonuçlar üzerinde uzlaşma sağlanamayacağı için bu arama sonrası olası sonuçları, adeta maç oynanmamış gibi tasavvur edelim.

 

Sonuç

Hacıosmanoğlu’nun Olası Tepkisi

Bülent Hoca FB lehine bariz hata yaptı.

Şimdi anladınız mı neden aradığımı?

Bülent Hocan TS lehine bariz hata yaptı.

Şimdi anladınız mı neden aradığımı? Çok iyi maç yönetti.

Bülent Hoca maçı hatasız yönetti.

Şimdi anladınız mı neden aradığımı?

 Bülent Hoca maçı iki taraf için de çok kötü yönetti

 Şimdi anladınız mı neden aradığımı?

 

 

Tüm olasılıklara aynı yanıtın veriliyor olması olayın vahametini, daha fazla açıklamaya gerek bırakmayacak şekilde gösteriyor aslında.  Bu arada şimdi konu Hacıosmanoğlu olsa da, onun yaklaşımına hemen hemen tüm kulüp başkanları, çoğu medya mensubu ve çoğu taraftar da sahip ve tek suçlu Hacıosmanoğlu değil.  Zaten öyle olmasa bu bizi futboldan uzaklaştıran kısırlıklar bu denli yankı bulmaz, önemsenmezdi.

Futbola ilgisi olanların %99’u piknikte de olsa futbol oynamıştır. Fakat bu grubun belki de %1 dahi halı sahada da olsa, hatta sadece on dakika da sürse hakemlik yapmamıştır. Ne gariptir ki futbol meraklılarının (Türkiye’de) futbol konusundaki eleştirilerinin merkezinde futbolculardan kat be kat fazla bir şekilde hakemler vardır. Bu, “bir işi bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir” sözüne karşılık gelen durumun en önemli nedeni hakem eleştirisinin kolaylığı. Zira hakemi eleştirirseniz karşınızda en fazla rakip takım taraftarlarını bulursunuz ki onlar da zaten aynı hakemi daha önce eleştirmiş kişilerdir. Fakat bir futbolcuyu eleştirmeye kalkarsanız öncelikle bir dolu size katılmayan kişi ile mücadele etmek durumunda kalırsınız. Sonra o oyuncunun maç sırasında salgıladığı adrenalin miktarından girer, kazanma arzusundan çıkar ve sonuçta ne denli bariz bir hata yapmış olsa da onu “anlayışla” karşılarsınız. Tabi bu anlayışınızda onun sizin takımınızın oyuncusu olmasının da etkisi yok değildir.

Dünkü Rize-BJK maçında tüm bu anlattıklarım sanki hayata geçti. Rizepor maçı, Kürşat, Koray ve Obranyak’ın açıklanması mümkün olmayan hataları ile kaybetti (Kürşat’ın direkt kırmızı kart gördüğü için hakeme ağır bir hakarette bulunduğunu düşünüyorum). Maç sonrasında ise Beşiktaşlı olmayan cephede odak noktası iki kırmızı kart ve bir penaltıydı; nasıl oldukları önemsiz bir şekilde.

İddia ediyorum bir deneseniz, Cüneyt Çakır’ın dünkü performansına halı sahada maç yapan çocukların maçında dahi ulaşamazsınız ve bu hakemler, kulüp başkanlarının kendilerini telefonla aradıkları, taç atışından kırmızı karta kadar tüm kararlarının sabahlara kadar tartışıldığı, haklı olsalar dahi kendilerini savunacak hiçbir kurumun olmadığı bir ortamda bu performansı gösteriyor.

Olayın özü şu: Kürşat’ın rakibinin futbol hayatına kastedercesine yaptığı faul veya kaleciyle karşı karşıya olan bir oyuncunun topu ağlara gönderememesi ile hakemin verilmesi çok yüksek olasılık olan bir penaltıyı atlaması “hata” derecesi bakımından eşittir ve eleştirilecekse tüm bu olaylar aynı oranda eleştirilmelidir. Fakat hakem eleştirilerinde bana öyle geliyor ki hakemin kararları değil niyeti eleştiriliyor ve o da bana Hz. Muhammed’in bir kıssasını anımsatıyor. “Bir savaş sırasında Müslümanlardan Usame rakibini tam öldürecekken yerdeki adam kelime-i şahadet getirir fakat Usame bunu duymazdan gelerek adamı öldürür. Bu olayı duyan Hz. Muhammed Usame’ye neden kelime-i şahadet getiren birini öldürdüğünü sorduğunda, “ama o ölmemek için bunu söyledi, samimi değildi” yanıtını alınca Hz Muhammed daha da hiddetlenerek şöyle der “nereden biliyorsun, onun kalbini mi yarıp baktın?”

Söylemek istediğim, “hakemler de insan, onlar da hata yapar” klişesi değil. Onların dünyanın en adil insanları olduklarından da emin değilim. Fakat dikkat ederseniz hakem eleştirilerinin -ki bu eleştiriler büyük ölçüde hakemlerin art niyetli olduklarını ima eder- çoğunun art niyetli olduğunu veya en azından mantıklı olmadığını görebilirsiniz. Zaten öyle olmasa hakemler uyku gibi olmaz; sadece kötü değil iyi olduklarında da konuşulurlardı.

Hani maç sırasında verilen veya verilmeyen bir sarı kartın tüm sezonun gidişatını değiştirdiğini düşünürüz ya, emin olun o gidişatı daha çok etkileyen çok daha fazla unsur var; futbolcu performansları, transferler, kulüp ekonomileri, antrenman teknikleri, saha zeminleri v.b. Ne zaman ki bu unsurları da görüp tartışabiliriz işte o zaman bugün kendi ligimizden daha çok heyecanla takip ettiğimiz liglerin seviyesine geliriz.  

Son söz, eğer ben hakem olsam ve maçtan önce bir kulüp başkanı beni arayıp “maçı iyi yönet” dese ben de ona “sen de kulübü iyi yönet” derdim. Ne de olsa kötü bir söz değil!

 can.nizamoglu@gmail.com     

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..