Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - kırk ikinci bölüm devam edecek)

Halim selim (sıradan bir insanın sıra dışı yaşamı - kırk ikinci bölüm  devam edecek)
 

Sıradan insanlar


Ocakçı lokantacının arkasından “sen da çok cık cık edicen canım” diye dalga geçerek söylendi. Hem Ali, hem Cengiz,daha genç olduğu için böyle “alengirli” işlere aklı almıyordu.

 

Her ikisi de ağız birliği yapmış gibi “neyin cıkcığı usda?” dediler. Ocakçı “bunları sizin aklınız ermez hadi işinize” dedi. Her ikisi de “sanki senin aklın çok eriyor” dedi; ama içlerinden kendilerine söyledikleri için ocakçı duymamıştı.

 

Bu sırada Halim, çaycı garsonu Cengiz’in söyledikleri karşısında şaşkına dönmüştü. Cengiz’i kovalayınca bir başına kalmıştı. “Yok ya, bunların hepsi namıssız. Aşama gadar orda garılar gibi laf gaynadıyola. Zaten ninecimde “bu insanla öyle birbirlenin guyulanı gaza; emme sonunda aynı guyuya kendileri de düşünce şaşa galırla derdi” diye yine nineciğini” anarak rahatlamıştı.

 

“Ya söyledikleri doğruysa” dedi. Sonra “yok ya; benim patron akşama gadar milletin derdine çare olmuya çalışıyo. Öyle şey yabmaz” diyerek kendine patronunun dürüst biri olduğuna inandırmaya çalışıyordu.

 

Ama içine kurt düşmüştü. Bundan çok da rahatsızdı. “Hep o garı, şeytan gibi patronu o başdan çıkarmışdır. Az galsın bene bile başdan çıkarıyodu. Valla ninecimin dediği çok doğru… Garı kısmı şeytan gibidir. Ne gibisi, şeytanın ta kendisidir. Adem’e bile almayı yedirip cennedden govduran kim?” diye aklına gelince sürekli kendine patronun masum olduğuna inandırmaya çalışıyor; ama böyle yeni mazeretler uydurmaya çalıştıkça şüphesi artıyordu.

 

O böyle düşünürken epey vakit geçmiş patronla ilgili şüpheleri, Cengiz’in söyledikleri falan hep aklından çıkmıştı. Şimdi ayakkabıyı, yeni pantolon ve gömleği ve alırsa ceket veya montu düşünüyordu. Hepsini aynı anda giydiği aklına geldi. Lokantacı, pastaneci, çaycılar, kat görevlisi, hatta patron bile şaşıracaktı.

 

Pansiyondakileri hiç saymıyordu. Çünkü onlar ilk görecekti. Hele o kıyafetlerle Dostlar Meyhanesine girdiğini hayal etti. “Gariple,şaşırıp galcekle” diye düşündü. Çünkü onlara “zavallı garip kişiler” diye hep canı acırdı.

 

Kaç kere onlara kuşlu Caminin parkında, naylon çadırlarda yatıp kalkan adem babalara Tombalacı Nuri acıyıp yarım ekmek ciğer yaptırıverdiğinde, Halim de “al şudu benden osun” deyip cebindeki son parasını vermişti. Çünkü ‘Allaha şükür onun işi gücü yerindeydi. Yatacak yeri de vardı’. Bunları düşünüyordu. “Bu hafta mutluka hamama gidmek ilazım. Yoğusam bitlencen” dedi.

 

Bir keresinde hapishanede bitlenmiş, bitten arınmak için çok uğraşmıştı. Onu hatırlayınca güldü “ne günledi be” dedi. Bu sırada patronun geldiğini fark etti. Hemen kendini toplayıp ayağa kalktı. Patron “o kocoğlan yine erkencisin” dedi. Durdu “babuç ölçüsünü verdin mi?” dedi. Halim “verdim, sağol patron, hem anam hem bubamsın sağol, senin hakkını nası ödüycen bilmiyon valla” dedi. Patron bu sırada odasına giriyordu. Döndü “dediklerimi yap yeter” deyip odasına girdi kapıyı kapadı. Halim “hiç unudurmun, unudman valla” derken patron içeri girince laf ağzında kalmıştı.

 

Kendine kızdı “ayı gibi gafan şarzedip de sen bişe deyinceye gadar adam çokdan içeri giriyo” diye söylenerek diyafona gitti “bi sade gave, bi çay, çabık olsun” dedi. Aşağıda sesini tanıyorlardı. Garson Ali “tamam abi” deyip ocakçıya “ayı göreve başladı” diye gülerek söylenince, ocakçı “cıvıdmayın ulan. Önce cıvıdıyosunuz sonra viyak viyak ağlaşıyosunuz” dedi.

 

İçinden “bunların kulağını bi çekmek lazım. Patron gelince söylüycem” diye söylendi.

 

Çünkü çay ocağının patronu yandaki iş hanının kapıcısıydı. Adam Kayseri’li çok kurnaz biriydi. Hem bu iş hanının, hem öbür iş hanının çay ocaklarını o işletiyordu. Bu ocakçı da onun asker arkadaşının kayın biraderiydi. Asker arkadaşı “bizim gayın senin ocakların birinde çalışsın, sağlam adamdır” deyince bu ocakçıyı işe almıştı. Çok da memnundu. Ocakçı bunu bildiği için içinden “bunların kulağını çekmek lazım” demişti.

 

Kahve, su ve çayı bu sefer Ali götürmüştü. Büroya girince Halim kafasını sallayıp “ben size sorucen nasıl olsa” diye homurdandı. Ali içinden “eyvah yandık” derken Halim’in çayı bıraktı, içeri girdi patronun kahve ve suyunu bırakıp geri geri çıktı. Halim’e korkuyla bakarak yavaş bir sesle “valla abi, hep Cengiz olucek götlek...Bi de lokantacı...Hep onna öyle dediler” derken. Halim “hepiniz aynı bokun soyusunuz, siddir git” deyince hemen asansöre binip indi.

 

Aşağıda hem ocakçı, hem de Cengiz merakla onu bekliyorlardı. İkisi birden “noldu, bi şey dedi mi?” diye sordular. Ali, Cengiz’e bakarak “bunla hep Cengiz’in marifedi dedim” diyecekti kendini tutt. “Hiç, ben sizi nasıl olsa sorucan dedi. Sonra da sittir git deyip beni govaladı” dedi. Cengiz’den önce ocakçı “bi bok yediniz azcık dikkatli olun. O iyice azıdır sizi bi şey yapmıya kalkarsa, ben patrona söylerin, icabına bakar” deyince Ali “şimdi durup dururken beni niye garışdırıyosun. Ben zaten, bunlar hep Cengiz’le lokantacının marifet dedim” der demez Cengiz Ali’nin üstüne atılıp “galleş herif, sen kayassımın da öyle diyon” diye bir yumruk savurdu. Ali eğilince yumruk ocakçının omzuna geldi.

 

Ali çoktan kaçıp iş hanının dışına çıkmıştı. Yumruğu omzuna yiyen ocakçı hışımla Cengiz’in üstüne yürüdü. Cengiz de “valla ben sana vurmucedim, hep o puşt eyilince öyle oldu” diyerek Ali’nin peşinden ocakçının önünden o da iş hanının dışına çıktı. Ocakçı da her ikisinin ardından “ulan ben size gününüzü gösdericem” diye geldi.

 

Lokantacı ve pastaneci önce Ali’nin,sonra Cengiz ve ocakçının birbirini kovalayarak geldiğini görünce çok şaşırmışlardı. Her ikisi de “bunlara noluyor böyle?” diye söyleniyordu.

 

Ocakçı soluk soluğa yanlarında durdu. Ali ve Cengiz’in arkasından “siz kaçın bakam, nasıl olsa gelceğiniz yer burası, ozman gösteririn gününüzü” derken hem lokantacıya, hem pastaneciye “bütün bokluklar sizden çıkıyor. Hele sen pasdacı gelip böyle böyle diye anladdın herkesi birbirine düşürdün, ayıboluyo valla” dedi.

 

Bu sırada pastaneci gözüyle kaşıyla ocakçıya lokantacıyı gösterip,sus işareti yapıyordu. Ocakçı “sen gözünü kaşını ne oynadıp duruyosun öyle?” deyince lokantacı “ne oluyor burda yahu?” dedi.

 

Ocakçı pastanecinin “sus anlatma” işaretlerine rağmen Lokantacıya “ne olucak? Güya sen bu ayının patronundan fayizinle para almışsın. Dünya ahret kardeşi olsunmuş; amma sen bi gün o patrona karını kapdırıca gününü görcekmişsin. Bu seni çok uyarmış, amma sen dinlimemişsin. Gelip bunları bizim orda anladınca, sen de gelip o kadının kim olduğunu anladınca, bizim serseriler ayıya bunları anladınca, olan olmuş. Ayı öyle ben sizin günü gösderirim deyip duruyormuş. Benim garsonlar da korkudan birbirine girdi. Ara yerde bi yumruk da ben yedim sayenizde” deyip çay ocağına doğru yürüdü.

 

Lokantacı arkasından “hey bi dakika, bunları size hep o mu anladdıydı?” dedi. Bu sırada pastaneci dükkanına girmişti. İçinden “hay senin yapıcan işi. Herkese her şeyin söylenmeceni bi türlü öğrenemedin. Çık bakam işin içinden çıkabilirsen” diye kendine söyleniyordu.

 

Ocakçı lokantacıya “bak, seninki suçunu bilip nasıl tüyüyor. Ben de dedigodu yapıyor oluyorum; amma doğruyu mezarda mı söylücem? Valla dün mü neydi. Senden önce gelip bunları anladdıydı. Valla o iyi arkıdaş değil, onu göre ayanı denk al” dedi.

 

Sonra “bana göre senin karıyı da gözden geçiriyor. Lafının çalımından öyle anladım” da diyecekti “şimdi bunları gatıp garışdırmış olmuyeyim” diye kendini tutup çay ocağına geldi.

 

Lokantacı ocakçının arkasından bakıp kalmıştı. “Gidip şu pastaneciye bi çatayım” diye düşündü, hemen vazgeçti. “Her şeyin sırası var” diye içinden söylenip lokantaya giriyordu.

 

Pastaneci duramamış kapıya çıkmıştı. Ocakçının gittiğini ve lokantacının yalnız olduğunu görünce “neler yumurtladı o düzenbaz?” dedi.

 

Lokantacı “asıl düzenbaz sensin” diyecekti,yine “şimdi sırası değil” diyerek kendini tuttu. “Doğru bizim oğlan. Zibidi kendini bi bok zannediyor. Olup olucağı alt tarafı bi ocakçı, muhatap olmumak lazım” dedi. Pastaneci “bu bir şey bilmiyor” diye düşünerek rahatlamıştı. “Doğru bizim oğlan. Bırak muhatap olmayı, arı sıra haddini bildircen. Ne demişle? Hadsize haddini bildirmek, öksüze kaftan giydirmek de sevapmış” dedi. Lokantacı “hıı bizim oğlan. Doğru diyosun” dedi; ama içinden “asıl hadsiz sensin, bi gün senin haddini biri esaslı bildirip çok sevaba giricek” diye geçirerek “ben içeri bi bakayım” deyip lokantaya girdi. Pastaneci de pastaneye girdi.

 

Bu sırada Ali pastaneciyle lokantacının ocakçı için “zibidi, haddini bildirmek lazım” dediklerini hep duymuş; içinden “yaşasın gider ocakçıya bunları söyler kurtulurum. Hem yumruğu ona ben değil Cengiz vurduydu” diye iş hanından içeri girip ocağa yönelmişti. Ocakçı,“sen gel bakayım” diye söylenirken Ali daha erken davranıp “valla abi lokantacıyla pastaneci seni çekişdirip duruyolar” deyince ocakçı meraklanmıştı. “Ne diyorlarmış arkamdan?” diye sordu. Ali bire bin katıp onların söylediğini abartarak ocakçıya söyledi. Ocakçı da “ben onlara zibidi kimmiş gösterim” dedi ve “şu Cengiz’i de çağır, biz işimize bakam. Bırakalım kim kimin karısına ne etcese etsin. Biz o karıların çobanı mıyız?” dedi.

 

Ali rahatlamıştı. Cengiz’e bakmaya dışarı çıktı. Cengiz, Ali’yi görünce “şimdi ben sana gösterin, ocakçıyı da bana düşman ettin” diye Ali’nin üzerine yürüyünce Ali “dur oğlum. Sayemde yırtdın. Ocakçı sana gızmıyor artık. Onun gızıcek başka insanları var” deyip Cengiz’e olup biteni kısaca anlattı “hadi sayemde yırtdın” dedi. Cengiz “ne sayende ulan her şey senin başın altından çıkmıyor mu?” diye yine Ali’ye saldıracaktı. Ocakçının artık kendine kızmayacağını düşünüp kendini tuttu. Ama Ali’nin Halim’e söylediklerinin hesabını Ali’den sormayı da aklından çıkarmamıştı.

 

Her ikisi de çay ocağına suçlu gibi geldi. İkisi de ocakçıya “aman bunları patrona söyleme” diyecekti,ocakçı daha önce davranıp “bi da böyle bok yerseniz, gider patrona hepsini anladırın” deyince, ikisi de rahatladı “sağol abi” dediler.

 

Burada işler bir şekilde yatışıp şimdilik yoluna girmişti. Yukarı da ise Halim’in Ali’ye “ben size sonra sorucen siddir git” dediğini duyan patron merakla dışarı çıkmış “ne oluyor Halim efendi arpan fazlı mı geldi?” diye biraz kızarak sordu. Halim patron böyle deyince hemen ayağa kalkmış “yok valla patron benlik bi şey yok. Aşşada bu götlekle öyle laf gaynadıyor da onu deyodum” dedi.

 

Aslında “senin için fayizci; onun bunun garısına, gızına musallat olup başdan çıkarıyor deyola” diyecekti kendini tutup başka şey söylemişti. Patron “sana ne oğlum, sana ne? Öyle onla bunla muhatap olup değerini düşürme. Ufak iş dutma. Onlar senin ayarında mı,ayıp” deyip içeri girdi. İçinden “bunun yemi fazla gelmeye başladı, çok şımartmaya gelmiycek” diye söylendi. “Acaba dünkü para, bi de pabuç çok mu oldu?” diye düşündü. “Adam sen de; çok azıdırsa korsun kapının önüne,görür gününü” deyip yerine oturdu. “Şimdi bunların sırası değil, az sonra lokantacı gelicek. Ben onu düşüneyim” deyip Halim’i “şimdilik” aklından çıkardı.

 

Halim’inde dışarıda patronun en son “onlar senin ayarında mı? Ayıp” dediği aklına geldi. Ayağa kalktı,önce durakladı,sonra “söylümek lazım” deyip kapıyı çalıp odaya girdi. Esas duruşta cipciddi “doğru söyleyon patron. Bida ben kimseyle muhatap olmam söz. Ben işime bakarın, kusuruma bakma” dedi. Patron bakıp kalmıştı. İçinden “aferin ayıya, böyle konuşmasını da biliyor” derken “tamam tamam sen işine bak yeter” dedi. Halim dışarı çıktı ve yerine oturdu. “Hah şöyle, tabi canım patron doru söylüyor. Ben kim, onla kim. Herkes accık yerini bilcek” deyip cipciddi oturarak işine başladı.

 

Arada bir Cengiz’in,sonra Ali’nin söyledikleri aklına gelince içinden “unud oğlum. Seni ne elin üç oğlaklabeş geçisinden,sen işine bak” diye kendine kızarken aklına o kadın gelmişti, onu düşünüyordu.

 

O,kadını düşünürken,patron odasında lokantacının defterini nasıl düreceğini, aşağıda lokantacı da Yavuz beyle ne konuşacağını düşünüyordu.  

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..