Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '14

 
Kategori
Deneme
 

Halim selim (sıradan bir insanın sıradışı yaşamı - onuncu bölüm)

Halim selim (sıradan bir insanın sıradışı yaşamı - onuncu bölüm)
 

Sıradan insanlar


Halim içinden ‘gız neye aya galkmadı acıba?’ diye geçirdi. Heryerin bir usulü vardı herhalde,kız da bunu bildiği için gerekmediğinden ayağa kalkmamıştı.’ ‘Hem ona neydi canım’’ O bunları içinden geçirirken bön bön bakıyordu.

 

Hakim onu gösterip savcıya “bu o tutuklu mu?” deyince yine aklı bokuna karışmıştı. Savcı “devam et” deyince Halim ‘ne bok olursa olsun her bir şeyi, hatta onbaşıyı dövdüğünü de’ anlatmaya karar verdi. ‘Asceklese assınla, kesceklese kessinle’ dedi ve anlatmaya başladı.

 

“Savcı beyim, bizim orlada öyle çamaşır deterjanı ney bilinmezdi. Bi bilinen sabundu. O da zengin evlende bulunurdu. Ozuman çamaşır yıkaken önce küllü su gaynadılır. Soona teknenin içine bu küllü sudan gonur. Çamaşırla o küllü suyun içinde ısladılır. Soona o çamaşırla bir bir sabuna sürtülüp tokuçlanır, soona sıkılıp iplere gurusun deyi asılırdı. Beyaz çamaşırla bit pire olmasın deye küllü suyla gaynadılırdı. Güççücük anacım o dağ gibi çamaşırları öyle eliyle tek tek yıka, sıka asadı. Soona da artan küllü su ve sabunla beni yıka, sonra atılır gidedi” dedi.

 

Hakim de, savcı da dalıp gitmişti. Onlar da köylü çocuğuydu. Onların anaları da küllü suyla çok çamaşır yıkamıştı. O işin ne zor olduğunu onlar da biliyordu. Halim’i kendilerine çok yakın bulmuşlardı. Ama önce görev geliyordu. Katip kızda Akdeniz Bölgesinde bir ildendi. Küllü suyla çamaşır nasıl yıkanır hiç görmemişti. Onun için Halim’in anlattıklarını yazarken hayretler içinde kalmıştı.

 

Savcı “sonra” dedi. Halim “soonası savcı beyim. Anam ak toprak gazmaya da gidedi. Ak toprakla hem kendi evimizi, hem de para garşılığı onun bunun evini sıvadı. Siz bilmezsiniz savcı bey ak toprak bi güzel koka. Hani baharın yağmır yağınca toprak mis gibi koka ya. İşde aynı öyle koka. Siz inanmecesiniz; emme hem anacım, hem de ninecim o toprağı kıtır kıtır yeridi. Ne dad alıyola bilmeyon. Ben de yedim. Dadı az sası. Anacım çok güççük yaşda evlenmiş. Bubası yani didem dağda geçi güdüyomuş. Öteberi almıya köye gelmiş. Gış günü. Körduman basdırınca orda bi çalının dibine oturup kördumanın geçmesini bekliyomuş. Orda gıvrılıp galmış. Ertesi gün köylüle ölüsünü bulup alıp gelmişle. Tabi gömmüşle. Anacım ortuda galmış. Abeleri, dayıları biraz bakmış. Güççücük yaşında bubama vemişle. Bubamın bubası da genç yaşda ölüp gitmiş. Ninecim “diden ötürüklü biriydi, nur içinde yatsın yalınız iyi adamdı” derdi. Benim bubam da gabadayı adammış. Pelifanmış da. Heç yenilmemiş. Nerden biliyon derseniz ninecim anladdıydı. Ninecim bene bubası gılıklı oğlum deye sevedi. Ben aynı ona benzeyomuşum. İşde bubamı Hacı Omar’ın Osman’nın oğlanla gancıkça bıçaklayınca, anamla ben ortıda galmışız. Ninecim heç evlenmemiş. Aslında güze garıymış; emme ben çocuklama övey buba eline gomam demiş. Bize sahap çıkmış.

 

İşde anacım ninemin evindeyken bigün köyün garılarıyla ak toprak gazmıya gitmiş. Anacım ufak tefekdi, emme çok hırslıydı. En zor yerlerde öteki garıla hep onu öne süremiş. O gün bi gayanın altını oyaken gaya üstüne bi kösmüş. Fığan çığrış derken, köyden erkekle gelene gadar anacım çoktan hakkın rahmedine gavuşmuş. O gün bende ordaydım. Anacım ölünce ağleyodum. Bu sırada ebenin gızı yanıma geldi. Elimden dutup ağlama dedi. İri iri çok güzel gözleri varıdı. O sırada yanında köy katibinin gızı da varıdı. Onun da bal rengi buğulu gözleri varıdı. Yüzü hemen gızarıdı” dedi durakladı.

 

İçinden “bu katip gız da, bizim katibin gızına emme benzeyo” diye geçirdi.

 

Savcı “ne o durakladın. Ne yalanlar uydurmayı düşünüyorsun? Sakın yalan söyleme biz her şeyi biliyoruz. Şimdi senin ifadeni usulen alıyoruz” dedi. Halim temelli korktu. “Ne yalanı savcı beyim, bildim her şeyi tamı tamına anladıcen” dedi.

 

Katip kıza bakmamaya çalışarak devam etti. “Ben o iki gızıla ilkokulu bitirdim. Ebenin gız ilkokulu bitirince öretmen okuluna gitti. Katibin gızı da ortaokulu bitirince öretmen okuluna gitti. Ben alıklıkdan okuyamadım. Emme o iki gızı da hiç unutmadım. Daha dorusu onla beni unutmamış. Nerden biliyon derseniz. İkisi de yılladır hep üryama giriyo” dedi.

 

Burada durdu. “Yanlış annaman ha. Öylü gız gibi, gadın gibi değil guş gibi kelebek gibi giriyola. Üçümüz o daldan o dala uçup, gonup duruyoz. İnanmecesiniz, emme geçtiğimiz gün beni kapadıkları yerde azcık canım geçtiydi. Yine ikisi rüyama girdi. O daldan o dala uçup gonup durduk. O iki gız da ne oluyo demeyin. Onlara garşı galbimde heç kötülük olmaz. Onla benim hayatımın tek güzellikleri. Ben ara sıra onlara rüyamda görmüsem, bu hayata dayanamazdım. Çekilcek hayatım olmadı, emme neyse. Ben şindi anama gelen. Anacım kösün altında yamyassı olmuş. Ninecim öyle derdi. Sonra anacımın ölüsünü getirdile. Aharın oraya bir çarşaf gerdile. Orda anacımı yıkadıla. Anacımı yıkalarıken ben onun çılbacık olduğunu biliyodum. Ben size annadmadım.” dediğini hatırladı.

 

Yatakta sırtüstü yatmaktan sırtı acımıştı. Karyoladan indi ayağa kalktı. Bir, iki gerindi. O günleri hayalinde düşünürken kafası şişmişti. Bir sigara yaktı. Odadan dışarı çıktı. Vakit epey olmuştu. Baktı çay ocağı da kapanmıştı. Elinde sigara pansiyonun önüne çıktı. Orada sigara içip gelen geçene bakıyordu.

 

Bu sırada pansiyonun katibi yanına gelmişti. “Oookocaoğlan uyku mu tutmadı?” dedi. Halim “ne uykusu ya. Yatakta öyle uzandım düşünüyodum. Sırtım acıdı. Bi çay içeyim deye kalkdım. Çaycı da kapatmış. Şu sigarayı içip gidip yatcen” dedi. Katip “ne düşünüyosun öyle? Karadenizde gemilerin mi battı?” dedi. Halim “orasını garıştırma senin aklın ermez” deyip kalktı.

 

Sigarası da bitmişti odasına gitti. Katip bozulmuştu. Arkasından alçak sesle “aklım ermezmiş. Kendini bi bok zannediyo ayı. Adam yerine koyup hatır sorduk ettiği lafa bak. Aklım ermezmiş. Zibidi!” dedi. Çok içerlemişti, ama duyar diye korkusundan alçak sesle söyleniyordu. Duymayacağına aklı kesince “deve” dedi.

 

Halim kendi dalgasındaydı. ‘Deve’ diye bir söz duydu. Ama oralı olmadı. Erkenden yatması lazımdı. Yarın erkenden büroya gidecekti. Çünkü erken gidip, temizliği erkenden yapınca patronun çok hoşuna gidiyordu. Ayaklarını yıkadı vurdu kafayı yattı. Az sonra yine yağmur şakır şakır yağmaya başlayınca, o da mis gibi bir uyku çekerdi. Bunları düşünürken uykusu geldi uyudu.

 

Sabah yine erkenden kalktı. Giyindi, parasını yokladı cebinde duruyordu. Epey parası vardı. Hafta sonu haftalığı da böyle zamlı alırsa çok parası olacaktı. Onun için parayı bir daha cebinde bırakmayacaktı. “Kasıya teslim ederin. Ordan ufak ufak alır harcarın” diye düşündü. Böylesi daha iyi olacaktı.

 

Parası yönünden içi rahatladı. Odadan çıktı çaycıyı gördü bir çay söyleyip katibin yanına gitti. “Günaydın bizimoğlan” dedi. Katip ters bir cevap verecekti. Çekindi “dev gibi bi adam, onlan kakışılmaz” diye düşündü. Hem o orada işçiydi. Halim de müşteriydi. Katibin görevi müşteriye iyi davranmaktı.

 

Halim iyi bir müşteriydi. Patronu ay gelmeden Halim’in pansiyon parasını veriyordu. Yani pansiyonun en sağlam bir, iki müşterisinden biriydi. Patron pansiyonun çoğu müşterisinden parayı söyleye söyleye zor alıyordu. Halim’in patronu tırak ödüyordu. Eğer patrona şikayet ederse patron onu işten bile atabilirdi.

 

Kendini topladı “günaydın bizim oğlan hayırdır erkencisin” dedi. Halim “ne yapcen? Elin ekmeği ganlı olurmuş. Silip de yiyene aşk olsun derle. Netcen işe erkenden gidesem patronun hoşuna gidiyor. Ondan erken kalkdım” dedi. Katip “haklısın bizim oğlan. Hep aynı dert napıcen çekicez” dedi. Halim duraksadı sonra biraz sıkılarak “bizim oğlan yannış annıma. Patron benim haftalığı dün zamlı olarak elli lira verdi. Düşürür müşürürüm deyi, otuz lirasını kasıya goyam decedim” dedi. Katip içinden “ayı otuz lira düşse ne olucak. Cahil herif” dedi sonra Halim’e “ayıpsın abi tabi ver kasaya koyayım. Sen ordan çeker çeker harcasın” diye biraz da dalga geçerek verdiği parayı alıp kasaya koydu. “Al şunu dünya hali” deyip bir de fiş verdi. Halim fişe biraz şaşırarak baktı. İçinden ‘iyi sağlamcı bunla,param gaybolmaz’ dedi ve çayı içip bitirdi, çaycının parasını da verdi ve “hadi hoşcugalın” diyerek çıkıp gitti.

 

Katip “hadi hayırlı işler” dedi. O biraz uzaklaşınca merakla bakan çaycıya “ayıya patronu haftalına zam yapmış” dedi. Birden “ayı” dediğini hatırladı. Çaycı gider söyler diye korktu “yani patronu ayı gibi demek istedim” diye durumu kurtarmaya çalıştı. Çaycı anlayacağını anlamıştı. “Gerektiğinde kullanırım” diye içinden geçirdi, biraz muzipçe “tabi canım ben de öyle anladım zaten” dedi. Ve “sen onu külahıma anlat şimdi avucumdasın. Kızdırırsan, ona ayı dediğini söyler çarkına sıçdırırım. Benimle iyi geçin” der gibi baktı çay boşunu alıp gitti.

 

Katip boşboğazlık yaptığına çok pişman olmuştu. Ama iş işten geçmişti. Halbuki babası ona kaç kere “oğlum laf ağızdan, kurşun namludan çıktı mı tüh vah etmenin faydası yoktur. Onun için konuşurken çok dikkatli olacaksın” demişti. Rahmetli bilgili adamdı. O babasına hiç çekmemiş ‘yetdim akıllı’ dayısına çekmişti. Anası öyle derdi. Ne yapsın onun elinden gelen bir şey değildi. ‘Oğlan dayıya çekermiş’ bunları düşündü. Çaycıyla bozuşmamaya gayret edecekti.

 

Halim bu sırada yolu yarılamıştı. Giderken parasının hesabını yapıyordu. Cebinde on üç lira kalmıştı. İdareli harcarsa Perşembe günü kasadan beş lira çeker hafta sonunu bulurdu. Kasadan beş lira çekeceğini düşününce güldü. ‘Anasını saten. Kasıda parası olan adam oldum sırtım yere gelmez’ dedi. Büronun olduğu iş hanına gelmişti. Bindi asansöre büronun olduğu kata çıkıp büroyu besmeleyle açtı. Büro zaten temizdi. Patronun masayı güzelce temizledi. Etrafı topladı, geçti yerine oturdu. Dün bıraktığı yerden bulmaca çözmeye başladı. 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..