- Kategori
- Blog
Hangisi? "Köşe mi, blog'mu?"

MB, çaktırmadan bizi test etti. Ve onlar kazandı. Bizler, heyecanımızı yenemedik. Abuk-subuk olduk.
"Blog mu, köşe aşkı mı?" Hangisi? Herkes birbirini aradı. Helalleşir gibi “N’oluyoruz yau?!” diye, feryatlar, figanlar eyledi. Kimse, sayfalarına giremiyormuş. Bir anda mı fark edildi bu? Demek ki insanlar, sayfalarını seviyormuş. Önemlisi, blog'unu kaybetme korkusu yaşıyormuş! Bir anda sayfalarımızı hatırlayıverdik, sahip çıktık demek. O anlaşılıyor.
Yurt dışına telefonlar bile edildi: "Türkiye’de ınternetler birden çöktü, "sizde de çökük mü?!" diyerekten. Orta yerde kalma korkusu yaşadık. Günlerden de, haftasonu. üstelik.
Sayfalarımızı kontrol ettik. Yurt içinden de, dostlara kontrol ettirdik. Onlar da uyandı. “Aaa, dediler, bizim de sayfamız kayıp” dediler. Bütün bu tetkiklere de inanmadık. Çağırdığımız teknisyen, sabaha kadar çalıştılar evlerimizde. Sayfa neden gözükmez diye çareler aradılar. Alternatifler denendi. Hatta, P.tesi mesai başlasın da, tabloyu görelim. Olmazsa, bilgisayarımızı yeniden kurarız diye karara bağladık. Arıza " sistemden" diye de karar kılındıydı.
Hafta sonuna rağmen, idareye telefon ettik ümitsizce. Olur a! İdaremiz belki, biz kullarını düşünür de, nöbetçi bırakmıştır. Her sorana "P. tesi işler düzelecek. Merak etmeyin!" der mi diye, ümitler eyledik. Birisi çıktı. Günlerden C.tesiydi. Blog sayfalarımız kilitlenmişti. Sorduk o kimseye " Çalışmalar ne alemde?" diye. Teknik sayfa editörleri, idarede, tatile rağmen, belki çalışıyorlardır tamir için dedik, içimizden. Bunu dışa da vurduk. Karşımızdaki " Odalar bomboş..Çalışma, malışma yok!" deyip, kestirip attı. Bu sefer biz sorduk " Sizi tanıyalım" dedik. "Ben burada takılıyorum" dedi. Haydaaaaa! Kupkuru odalarda nöbetçi değilsen, ne işin var ki orada? Demek idare böyle bir uyarıcı koymamış. Öyle anlaşılıyor. Biz de "iyi takılmalar!" dedik. Başka ne diyelim? Di mi? Bilseydik düşen mandalın yerini, tarif ederdik, "sevabına, o mandalı, yukarı doğru kaldırıver!" diye. Böylecene bu sıkıntılar olmazdı. Ne mandalmış bre!
Bu arada, blogcular, birer ikişer feryat etmeğe başladılar. “Bende de…Bende de “ diyerek. Hafta içinde idare, bir arkadaşımıza e-mail'le cevap vermiş. Kıskandık. Gözümüz yaşardı valla. Biz de biliyoruz hassaslığını. "Bu ne hassasiyet." demeden de edemedik açıkçası. "P.tesi düzelecek " müjdesini almış. Sevinmiş de sevinmiş. Bize de verilseydi böylesi cevap, biz de sevinirdik tabi. O da "bozuk çalan" bloğunu geri çekmiş. Bir diğeri de daha öncesinden çekmiş. Demek ki, idaremiz insanları test mi ediyor ne? Ne kadar da blog sevdalılığımız olduğu anlaşılmış oldu. Bir an için yandık, bittik, öldük feryatları, bir “hortum gibi” sarıverdi. Hayallerimizi sarıp sarmalayıp uçurdu sanki.
Biz istedik ki, böylesi vakalarda umumi bir duyuru olsun. Herkes durumdan telaşlanmamış olur. Yapmıyorlar böyle şeyler.
Bir arıza anında suçu, eskiden farelerin üzerine atardık “ Kabloları kemirmişler!” diyerekten. Mesele o değilmiş efendim. Bütün mesele, hafta sonu, dükkanı kapatıp giderken, şalter gibi bir mandal var ya, işte o meret, yerinden aşağı düşmüş. Görüyorsunuz iş fark edilince, gelip o mandalı yukarı kaldırıverdiler, her taraf şimdi şakır şakır çalışıyor.
Bu kadar kusur, kadı kızında da bulunur. Çok telaş ettik, çok. Kimimiz, “Pompei” nin son günlerindeki gibi hissetti kendini. “Sonumuz geldi mi ne? şeklinde yorum yaptılar. Kimi de senaryolar üretti. Çok ayıp ettik doğrusu. Ufak tefek unutkanlıklar olamaz mı? Cihazının mandalı aşağı düşmüş. Bütün mesele bu. Büyütmeğe gerek var mıydı? Kaldırınca düzeldi işte.
O mandala dikkat edilmesi lazım. Komşuya gidilirken bile, ocağın altını kapatmıyor muyuz? Açık bırakılan gaz musluğu var mı? Çalışma odasının elektriği kapalı mı, TV. Açık mı kalmış diye diye bakmıyor muyuz? Bakmak lazım.
Birileri de bu hengameler olurken, “Köşe' lere” takmış kafayı. Isıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Köşe’lerin fendi, mandalı yendi mi diye sual sorduk kendimize. Şarkılarda bile bu köşeler seslendirildi. Her yer köşe oldu. Herkesler köşe kapmaca’lara kapıldı. Köşe yastıkları bile öne çıkarıldı. Puf’ların pabucu dama atıldı.
“Kadifeden kesesi, ah ciğerimin, ah ciğerimin köşesi” Yahu kadife ile ciğerlerin köşeleri mi olurmuş? “Yetti gari, ben de köşe yazarı olucam!” demiştim bir zaman. Benim köşem İzmir’de nasılsa var. Bir ikincisi göz çıkarmazdı hani. Köşe aşkı, aşkların en güzeli oluyor.
O arkadaş, bunca hengame sonrası, yaşananların buğusu üzerimizde tüterken, o, hiç oralı değil. Köşelere dalmış. Sağolsun, belki de psikolojik tedavi yapıyordur çaktırmadan. İnsanları “Kom- te – re” lere kaptırıyor ki, ceryan çarpılmışlara dönen insanlarımızın morali düzelsin. Demek “kom-te-re” ler de, psikoloji derslerine girmiş. O arkadaş her yazısında, köşe' lerden bahsediyor. " Blogcularla konsültasyon" yapıyor. Doçentliğe mi oynuyor yoksa. Anlayamadık gitti.
Aşk olsun valla. Tıklayın bakalım ne çıkacak o arkadaşın şu kom-te-re-sini:.. www.bisturimikaybettimgöreninizvarmi nokta kom.te-re
Ben gördüm. Karın boşluğunda duruyoru. Ordan selam ediyoru.
Birileri de “ www.pabucumunköseyazarlari nokta kom” diye sesleniyor. Merak ettim tıkladım. İstanbul Boğazına bu yol beni götürür mü, bir yerde yangın mı var diye içimden geçti. Değilmiş. “Tekerleme” sitesine yöneltildim oradan. Sonra, burayı da tıkladım, bir video geldi. Orayı da tıkladım, millet oturmuş, hep bir ağızdan hu çeker gibi “ Bu köşe yaz köşesi, bu köşe kış köşesi mi?!” diyorlar. Salık verilen “pabuca” da rastlamadık.
Ne pabuçmuş bre!