Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '09

 
Kategori
Anılar
 

Harran’da hortum olurdu bir zamanlar

Harran’da hortum olurdu bir zamanlar
 

hortum fırtınası


Yıllarca Urfa’da görev yaptım. Üstelikte bir yabancı olarak; dile kolay yaklaşık yirmiiki sene. Üstelik Urfa’nın henüz köhne bir güneydoğu şehri olduğu, yokların varlardan fazla olduğu yıllarda. Bu yirmiiki yılda görevim gereği Urfa’nın hemen hemen ayak basmadığım köyü, avucumdan geçmemiş köy toprağı yoktur. Yıllarca çoluk çocuğumu bile düşünmeden özveriyle çalıştım. Ne kadar doğru yaptım bilmiyorum, ama idealim uğruna verebileceğim her şeyi verdiğime inanıyorum. Tabiki pek çok olay yaşadım, pek çok anı biriktirdim. Bazen aklıma gelince güldüğüm de oldu bu anılardan bazen üzüldüğüm de.

Seksenaltı yılının yaz aylarıydı. Suruç arazilerinin etütlerini yapıyordum. Suruç’la Akçakale arasında bir bölgeye gelmiştik. Yanımda bir mühendis arkadaşım üç işçi ve bir şoför vardı. Tahmin edebileceğiniz gibi korkunç bir sıcağın altında çalışıyorduk. Suriye sınırınada oldukça yakın bir bölgedeydik. O zamanlar arazide çalışırken elimizde haritalar olurdu. Haritaları kullanarak yerimizi bulur ve arazi etütlerimizi yapardık. Bu haritaları da zimmet karşılığı alırdık. Haritalar Harita Genel Komutanlığından gelirdi ve üzerinde kopyasının çıkartılmasının, üçüncü bir şahsa verilmesinin, kaybedilmesinin büyük cezalarla sonuçlanacağını anlatan yazılar vardı. O zamanlar henüz google icat edilmemiş olduğu için mecburen bu haritalar arazide elimiz ayağımızdı. O gün de elimizde çalışacağımız yörenin haritasını almış ve araziye öyle çıkmıştım. Öğlene kadar çalışmıştık. Deniz kenarında güneşlenmiş gibi kararmış bir halde, ter ve toz içinde bir vücutla güneş ve sıcağın altında çalışıyorduk. Bir ara bir subaşı gördük. Çeşmeden su akıyordu. O yıllarda Suruç’da pek çok yerden su çıkardı. Suyu görünce sevindik. Yanımızda termosumuz ve suyumuz vardı, ama ısınmıştı. Çeşme başında daha cazip geliyordu su içmek. Yanaştık ve durduk. Elimdeki haritayı koltuğun üzerine koydum ve arkadaşlar gibi arabadan indim ve çeşmenin başına geldim.

Sırayla elimizi yüzümüzü yıkadık. Biraz kendimize gelmiştik. Tabi bir yandan da sohbet ediyorduk. O sırada birdenbire az ilerimizde bir hortum başladı. Şimdi hortumun ne olduğunu bilmeyenler, hiç hortum görmemiş olanlar şaşıracaktır. Urfa’da havanın çok sıcak, bitki örtüsünün olmadığı ve nemin de yok denecek kadar az olduğu o dönemlerde arazide sık sık hortumlar çıkardı. Birdenbire yerden göğe doğru bir toz bulutu havalanırdı. Ortalık toz duman olur ve yerden toprak, yaprak, kağıt ne varsa hafif olan her şeyi havalandırırdı. Bazen öyle büyürdü ki aşağıda ağır parçaları bile havalandırdığı olurdu. Bu hortumda ebat olarak fena sayılmazdı. Döne döne toz duman içinde üstümüze doğru geliyordu. Bu olayı daha öncelerde de yaşadığımız için hemen çöktük ve başımızı karnımıza doğru gömerek hareketsiz durduk. Hortum tam üstümüze geldiğinde toz dumanın içinde kalmıştık. Kafamı gömmeme rağmen tozun kokusunu duyabiliyordum. Bir an aklıma harita geldi. Koltuğun üzerine bırakmıştım. Kapı kapalı olmasına rağmen pencere açıktı. Bu hortum haritayı pencereden çekebilirdi. Hortumun üstümden geçtiğini düşündüğüm bir anda başımı kaldırdım arabaya doğru baktım. Hala o gün gibi hatırlarım; harita pencereden bir kuş gibi süzülerek havalandı. Harita hortumun içine karışmış ve havada tozun toprağın içinde dönmeye başlamıştı. Diğer herkes hala kafasını gömmüş bekliyorlardı. Ben ani bir kararla kalktım ve hortumun peşinden koşmaya başladım. Hortum Suriye sınırına doğru gidiyordu ve ben içimden düşünüyordum; Bu harita eğer sınırı geçerse sadece kaybetmiş olmanın cezası değil bir de düşman bir ülkeye vermiş olmanın cezası gündeme gelecekti. Ben deli gibi koşuyordum hortumun ardı sıra. Arkadaşlarım kafalarını kaldırıp da benim tarlaların içinde koşarak uzaklaştığımı görünce bir anlam verememişler. Yine de anormal bir durum olduğunu düşünerek arabaya binmişler ve tarlaların içinden hoplaya zıplaya peşimden gelmeye başlamışlar. Bir süre sonra dilim bir karış dışarıda perişan bir vaziyette iken bana yetiştiler. Bir yandan da haritayı takip ediyordum gözlerimle.

Tam o sırada hortum yolu üzerindeki bir yükseltinin orada zayıfladı ve harita tepeye bir kuş gibi kondu. Haritanın konduğunu görünce olduğum yere çöktüm. Bitmiştim. Mühendis arkadaş geldi ve ne olduğunu sordu. Hiçbir şey anlatacak durumda değildim, sadece tepeyi gösterdim ve haritayı al dedim. Şaşırdı. İşçiler yanıma geldi, mühendis arkadaş tekrar arabaya bindi ve tepeye doğru gitti. Haritayı aldı geldi. Ama şaşkınlığını görmeliydiniz. Geldi, arabaya bindik ve çeşme başına yeniden gittik. Ben konuşamıyordum. Tekrar elimi yüzümü yıkayıp biraz dinlenince kendime geldim. Neler olduğunu anlattım. Şaşkınlıkla dinlediler. Beni koşarken görünce ilk başta sıcaktan dellendiğimi zannetmişler, bir anlam verememişler. Dellenmediğimi anlayınca sevindiler. O gün daha fazla kendimi yormadım. Arkadaşlar da zaten beni fazla çalıştırmadılar. Diğer mühendis arkadaş haritayı aldı ve o günkü etüdün geri kalanını o tamamladı. Ben genelde arabada istirahat ettim. Tabi o sıcakta ne kadar istirahat edilebilirse. Evet güneşin altında o kadar koşmaktan dolayı sıcak çarpmıştı, o saatten sonrası perişan bir vaziyette geçmişti, ama netice olarak haritayı kurtarmıştım. Başıma gelebilecek daha büyük sıkıntıları önlemiştim. O nedenle de mutluydum.
 
Toplam blog
: 28
: 2362
Kayıt tarihi
: 27.05.08
 
 

Yıl 1960. Adana. Çığlık çığlığa geldim bu dünyaya, niyeyse? İlk, orta lise ve Çukurova Üniversitesi...