Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hasretimi Googl Earth'te dindirdim

Hasretimi Googl Earth'te dindirdim
 

Bazen canım sıkılınca, yazıyı filan boş verip "Bir Türkiye yapmalı" diyorum ve "Googl Earth" te yöneliyorum. Önce İstanbul tabii… Uzayın derinliklerinden İstanbul Boğazını nişanlayarak yavaş yavaş yaklaşıyorum, adına şiirler yazılan, şarkılar bestelenen bu binlerce yıllık kente.

İşte Anadolu yakası ve Avrupa yakası… Yaklaşık yedi bin metredeyim. Bu yükseklikten bir tanımlama yapmak gerekirse:

"İstanbul dünyanın en büyük kiremithanesidir!" diyebiliriz. Yaklaştıkça görüntü daha da çirkinleşiyor. Kiremit yığını semtler. Vazgeçtik ara sokakları, ana caddeleri bile görmek mümkün değil iki bin metreden. Tek bir yeşil alan yok.

Bin metreden Haliç’e odaklanıyorum. İşte Eyüp ve Eyüp Sultan Camisi. Hemen arkadaki Zal Paşa Camisini bulmam zor olmuyor. Ne var ki caminin yanındaki harap köşk artık yok. Dedemin, babamın ve halalarımın doğduğu o mekân da tarihe karışmış.

Daha sonra Florya’yı takip ederek Yeşilköy, Yeşilyurt ve Bakırköy’ü bir dolaşıyorum. On sekiz yaş deliliklerim geliyor aklıma… Çınar Otelini fark ediyorum. Hafta sonları diskosuna giderdik. Bir ara elektrikleri iyice söndürür, mekânı zifiri karanlığa boğardı DJ. Gençler rahatça samimi olabilsinler diye. Ne komik hallerimiz varmış bizim, düşündükçe gülesim geliyor.

Ve ani bir hareketle Güney’e yöneliyor, Gümüldür sahillerinden İzmir’e giriyorum. Tam Teleferiğin üstünden Balçova’yı seyrediyorum. İşte sokağımız ama doğduğum ev yok artık. Yerinde beş katlı ve çift daireli bir ucube yükseliyor. Sinirlenip tekrar Teleferikten seyrediyorum Balçova’yı. Hatıralar canlanıyor. Balçova da beton yığını. Yegâne yeşil alan artık gömüye kapalı olan mezarlık. Mezarlığa yöneliyor ve tam ortadaki çeşmeyi görüyorum. Hemen arkasında babamın mezarı var. İki sıra aşağıda ise dedem istirahat ediyor. "Nur içinde yatsınlar" deyip ayrılıyorum Balçova’dan.

Dile kolay, tam otuz yıl olmuş güzel ülkemden ayrılalı. Topu topu beş- altı ay kalabilmişim Türkiye'de, o da fasılalarla. Gezmediğim, görmediğim yer kalmadı Avrupa’da ve benimsedim de, özellikle Berlin’i çok sevdim.

Ama toprak çekiyor işte. Ne kadar hoyrat kullanılsa da insanın doğduğu, yetiştiği yer gibi yok.

Gezintim sürüyor tabii… Önce Urla’daki, sonra’da Göztepe’deki ablalarımı ziyaret ediyorum. Arabaları kapı önünde, demek ki evdeler ama bir başka sefere artık diyorum.

Ve aklıma o geliyor…

Datça Yarımadasına ulaşmam sadece iki saniye… Önce oturduğu siteyi, daha sonra da bahçesinde kayısı ve erik ağaçları olan evini görüyorum. Ama biliyorum, evde durmaz o bu saatlerde. Giymiştir beyazları ve sahile inmiştir. Umutsuzca da olsa sahile yöneliyorum. Tam o kayaların orada, belli belirsiz beyaz bir nokta…

Onu görüyorum.

Ben hasretimi Googl Earth’te dindiriyorum.

Not: Googl Earth ile ilgili diğer yazı: "Googl Earth'te ispiyonlama yöntemleri".
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=29449

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..