Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Yürek yazılarında satır araları

Yürek yazılarında satır araları
 

Otel ve pansiyonları sevmiyorum ben. Bu sene aklı ettim arabanın arkasına bir karavan bağlamayı. İçinde her şey var. Duş, tuvalet ve kocaman bir yatak, bir de ufak mutfak. Arka bölümü de büro olarak kullanıyorum. Projeler, dosyalar ve benim yazı notlarım için rafları, genişçe bir masası bile var.

Şantiyede konuşlanmış durumdayım yani. Gel git yok oraya buraya. Ustalar paydos edip gittiler mi otele, benim de mutlu yalnızlığım başlıyor.

Şu sıralar Bremen’in kıyı kenar (ama zengin) semtlerinden birinde üç katlı bir inşaatımız var. Etraf ormanlık, evlerin bahçeleri yemyeşil, benim tekerlekli evimi benimsedi Alman komşular. Akşamları laflıyoruz ayaküstü. Kahve yapıp getiriyorlar ve hatta bira. Ben de onlara şarap ikram ediyorum. Eylül başına kadar bu sokağın sakinlerinden biriyim yani.

Ama dedim ya, yalnızlığı seviyorum ben. Özellikle de akşamları. Ustalar gidince otele mangala kömür atıp yakıyorum. Bir duş alıp gelesiye kadar yanıyor mangal. Bazen Alabalık, bazen köfte veya tavuk, ne denk gelirse artık maksat sofra olsun, iki kadeh şaraba eşlik etsin.

İşte böyle akşam saatlerinde beklerken ben, mangallı, şaraplı soframın başında, kırıta kırıta geliyor o ve ayağıma bir gaga atıyor tüm sevimliliğinle. Selamlaşıyoruz yani. Misafirdir tabii, ikramda bulunmak gerekir. Üzümlü kekimi bir tabağa doğrayıp üzerine süt dökerek karıştırıyorum. Lapamsı şeyleri seviyor bu ördek hanım(Artık öğrendim huyunu suyunu). Masamın üstüne çıkararak tabağı önüne sürüyorum. Kibar kibar bir yiyişi var görmeyin.

Birazcık sevdiriyor kendini bana. Biraz da meyve atıştırdıktan sonra “Hadi bana müsaade” der gibi vakvaklıyor ve geldiği gibi gidiyor. Kırıta kırıta tabii.

Dedim ya etraf ormanlık ve evlerin bahçeleri yemyeşil diye. Gece olur olmaz bir hareketlilik yaşanıyor sokakta. Tavşanlar, sincaplar bir o bahçeye bir bu bahçeye gidip geliyorlar.Yazıyı falan boş verip onları seyrediyorum. Mangalımın kömürleri aydınlatıyor masamı. Pek iştah yok şu sıralar, yine de bir şeyler atıştırıyorum.

Yoldan bir kirpi geçiyor, arkasında iki tane yavru kirpi. Ama o da ne! Kıvrak bir sansar gelip ana kirpiyi kokluyor ve patisiyle şöyle bir yokluyor. Kirpi bildiğiniz kirpi işte. Hemen sığınıveriyor dikenli evine. Yavruları da analarını taklit ediyorlar. Sansarın şansı yok yani. O da gelip bizim çöp bidonunu karıştırıyor, akşam nevalesini bulmak için.

Bu sırada iki tane yavru tilki geliyor yanıma. Aynı köpek yavrusu gibi, kuyruk sallaya sallaya oynaşıyorlar mangalın yanında. Biri dizlerime tırmanıyor. Diğeri de ondan geri kalmıyor tabii. Alıştılar ızgarada pişmiş tavuk kanatlarına ve köfteye. Bir ona, bir diğerine veriyorum. Anaları hemen ileride bekliyor ve yanaşmıyor masaya. Ona da bir şeyler atıyorum tabii. Önce kaçıyor, sonra da kuşkulu kuşkulu yaklaşıyor tavuk kanadına ve hemen yiyor. O, yavruları gibi değil. Tanıyor biraz insanoğlunu ve güvenmiyor. Ama yavrularına bir zarar vermeyeceğimi de biliyor.

Şimdi telefon edip anlatsam diyorum ona, mangalın başında olup bitenleri, inanamaz bana. Karnını doyuran tilki yavrularından biri ayağımdaki terliği çekiştiriyor. Diğeri de onun kuyruğunu. Anlatsam Vallahi inanmaz. “Gecenin bu vakti hayvanat bahçesinde ne işiniz var” derse ne cevap veririm ben?

Anaları “pavkırınca”, yavru tilkiler de ayrılıyor benden. Kuyruk sallaya sallaya gidiyorlar analarının yanına ve gözden kayboluyorlar.

Bir yalnızlık başlıyor ki, çekilir gibi değil. “Şu kirpi kadar olamadın benim aptal oğlum” diyorum kendi kendime. Elim telefona gidiyor hemen, “sesini duysam” iyi gelecek bana, biliyorum ama nedense vazgeçiyorum. “Davul bile dengi dengine vurur” derler ya hani, işte öyle.

Sokak bir anda boşalıyor. Mangalımdaki kömürlerin cılız ışığı masamı bile aydınlatmıyor. Şişenin dibindeki şarabı kadehime doldurup yıldızların şerefine kaldırıyorum. Dilimde Tamburi Refik Fersan’ın Acemkürdi makamında eski bir şarkısı, onun için mırıldanıyorum:

“Rüzgâr uyumuş ay dalıyor her taraf sessiz

Ölgün ışıyor varsa uzak bir iki yıldız

Bak çıt bile yok korkma benim bahçede yalnız

Ey gözlerinin rengi kadar ruhu güzel kız."

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..