- Kategori
- Öykü
Havana kadın ve Serap kız
Üstü kapalı, iki tarafı açık sofada Havana Kadın'ın sancıları artmış. O kadar şiddetli bir sancı çekmiş ki o gecenin yarısında hafif tekmelerle başlayan sancıları arar olmuş.G üneydoğumuzun uzak bir köşesinde, etrafın kurak topraklarla kaplı olduğu uçsuz ovalara sahip, taşlı tarlalar arasında hane halklarının birbirine Hu! dediklerinde seslerini duyamayacakları, topraktan evlerin ve taştan sınır yapılmış duvarların olduğu bir köymüş. Bu köyde pamuk tarlalarında çocuklar çalışır, kızlar 14-15 yaşlarında geleceklerinin güvencesi ve hakları olduğunu düşünen aileleri tarafından başlık parası karşılığında evlendirilirmiş.
Bir kaç hane olan bu köyde Havana Kadın çaresiz... Havana Kadın birşeylere mecburmuş. Artık vakit gelmiş ve tek başına beşinci kızını dünyaya getirmiş. Gecenin sabaha karıştığı ve siyahın beyazla ayırt edildiği vakitmiş. Hareketli bir gecenin sonunda, o cılız bedeniyle Havana Kadın talan olmuş.
Eski kadınlar çaresizlikten daha da pratik olmak zorundalarmış. Bebeğinin hayata dönüşünü sağlamış ve ona Serap adını vermiş. Kocası çalışmak için gittiği uzak şehirlerden geldiğinde Serap iki aylık olmuş. Beşinci kızın ardından on yıl geçmiş ve bir erkek çocukları daha dünyaya gelmiş. Ama, sadece Serap ailesine umut olmuş. Açlık sefalet içinde, önce köy muhtarının, sonra öğretmenlerinin ve Kaymakamlığın yardımıyla Serap okumuş. Yıllar geçmiş ve köyüne umut olarak Zıraat Fakültesini kazanmış.
Bütün bunları Serap yanımızda kaldığında öğrendim. Bazen bir kitabın arasında, bir eşyanın arkasında, ya da hiç olmadık bir yerden çıkan bir resim, bir kağıt parçası, eski bir kimlik, eski bir kıyafet bize çok şeyler hatırlatır. Unuttuğumuz güzel anları, unutmak istediğimiz acı hatıraları veya hatırladığımızda bizi güldürecek, ağlatacak kadar etkileyen bir anı aklımıza getirir. O an başka bir zaman yolculuğuna çıkarız. Genelde hepimiz önce hüzünlü anları anımsarız. Bizi ağlatan olaylar aklımızda kalır. Çünkü; doğduğumuz gün ağlamaya başlarız. Daha ilk günden sanki hayata feryat ederiz. Galiba ağlamak daha kolay geliyor.
Serap için böyle bir gündü. Zor bir ilk geceydi. Rahat bir yatakta ve sadece iki kişi paylaştığı bir odada yalnızdı artık. Her gün sıcak yemek yiyordu. Çalışması için ayrı bir masası da vardı. Çok mutluydu, ama, o kendi evinin sefilliğini özlüyordu. Odasına geldiğimde bunu anlamıştım. Yatakta yüzüstü uzanmış, siyah beyaz bir resme bakıyordu. Bana resmi uzattı. Dergilerde, afişlerde, herhangi bir gazete köşesinde buna benzer resimlerden çok görmüştüm. Böyle bir resme bakan her insan duyarlı davranır ve üzülürdü. Belki, ben de resimdekiler için neler yapabilirim diye düşünür, sonra da bunu sadece düşüncede bırakırdım. Benim sadece üzücü bir fotograf karesi diye hatırladığım bu resime bakarken, yüz ifadem acı bir tebessümle kaplanmıştı. Oysa, o, bu resme gözleri ışıldayarak bakıyordu. Fotografta sadece kilim serili bir odada, ince yamalı yataklar serilmişti. Bu yatakları işaret ederek.
-Bak ! Abla bak! Bu benim yatağım, şimdi ben burdayım ya erkek kardeşim yatağımı almış. Yoksa o ufak kız kardeşimle şu minderde yatıyordu, dedi.
Bu arada kapının kenarında 4-5 yaşlarında görünen bir çocuğa dikkat ettim. O erkek çocuğu bu ailenin sefilliğine, çaresizliğine, umutsuzluğuna karşı tek umudun Serap olduğunu gösteriyordu.
Evet, Serap Zıraat Mühendisi olmalıydı. Birileri elinden tutmalıydı. Kazancını eline almalı, tüm ailesini bir kaç basamak yukarı taşımalıydı. Dört yıl boyunca öğretim görevlilerinin, sosyal yardımlaşmanın, hayırsever kişilerin desteğiyle okulu bitirdi. Staj yeri için herkes seferber oldu ve güneydoğunun büyük bir baraj projesinde yer aldı. Okulunu ikincilikle bitirdi. Master kazandığında tüm yapılanlara minnettardı. Hiçbirimizi mahçup etmedi. Kendi memleketinde büyük bir firmada işe başladı. Bir kaç sene boyunca bizleri ziyaret etti. Sonra ondan haber alamaz olduk.
Bir gün bir gazete köşesi, bana beklenmedik anda bulunan, o fotograf karelerini yaşattı. Serap acımasız dünyanın çarkına yenik düşmüş ve yıllardır ekmeğini kazandığı o büyük firmayı dolandırmıştı. Hapse girerek tüm umutları söndürmüştü. Şimdi nerelerde, ailesi ne durumda bilmiyorum. Ancak, suç sadece Serap'ta mı diye düşünüyorum.