- Kategori
- İlişkiler
Hayat bu
IX
- Merhaba
- Merhaba domuzcuk
- Çok güzel görünüyorsun
Utandı ve kızardı Özüm, tek kelime söyleyemedi, açmadı ağzını, yutkunmayı tercih etti…
- Seni bugün çok sevdiğim bir yere götüreceğim. Ama şimdiden söyleyeyim –hayal kırıklığını önlemek için- lüks bir yer değil… Ancak benim hiç kimse ile –kendimden başka- paylaşmadığım bir yer… Bakalım sevecek misin???
Arabada hiç konuşmadılar, daha doğrusu konuşamadılar. Çalan müziği de dinleyemediler. Nefes de alamıyorlardı zaten. Sadece Necati yolu, Özüm de etrafı seyrediyordu. Birbirlerine bakamadılar bile. Yeşilyurt’tan Boğaziçi üniversitesine yol yeterince uzun sürdü. Sahil yolu akıcıydı ve güneş arkalarından batmaktaydı; sahil yolu boyunca, Eminönü’ne kadar. Vardıklarında; durduklarında, Necati tek kelime söylemeden arabadan uzaklaştı. Elinde kokulu köfte paketleri ile geri döndü. Sonra Etiler istikametine tekrar sürdü. Çok değil 1 km sonra solda boğaza açılan bir deniz manzarasıyla karşılaştılar. Park etti Necati. Arabanın içinde köftelerini yediler. Halen konuşmuyorlardı. Karşılarında Anadolu yakasının ışıkları, hülyada gibiydiler. Sonra birden Necati Özüm’ün gözlerinin içine bakarak “ne düşünüyorsun” diye sordu.
- Şu anda mı?
- Genel olarak biz hakkında…
- Düşünemiyorum!
- Ben de! Peki hissediyor musun?
- Hem de her şeyi!
- Seni seviyorum Özüm ve inanmayacaksın ama bunu ilk defa birisine söyleyebiliyorum. Bunu söylerken hiç rahatsızlık duymuyorum aksine onlarca, binlerce kez söylemek istiyorum. Oysa yıllarca o kadar korkmuştum ki bu cümleden. Bir ara hiç söylemeyeceğimi düşünmüştüm ki şimdi sen karşımdasın: Seni seviyorum… Ya sen Özüm, sen beni seviyor musun?
- Seni hiç tanımıyorum ama ben de seni seviyorum…
- Peki neden? Neden beni seviyorsun?
- İçimden öyle geliyor… Ama senden aynı zamanda çok korkuyorum…
- Niye ki???
- Bilmiyorum… İçgüdüsel bir şey olsa gerek!!!
- Ben de korkuyorum!
- Gerçekten mi?
- Ben sevmekten hep korktum… Hep uzak durmaya çalıştım! Beni mahvedecek şeyin hep sevgi olduğunu düşünmüşümdür gariptir! Ve şimdi en çok korktuğum şey başıma geldi…
- Korkma!!!
- Çoğunca nefes bile alamıyorum. Kalbim duygularımı, beynim düşüncelerimi denetleyemiyor. Çok korkuyorum, hem de çok!
- Garip!
- Garip olan ne?
- İkimiz de birbirimiz için aynı duygular içindeyken düşüncelerimiz birbirinden tamamıyla farklı! Aslında benim düşüncem bile yok! Ne senden öncesi, ne de sonrası, sadece şu an var benim için…Şu anda sende seninle yok olma isteği, o kadar!!!
- Ben hiç var olmadım ki seninle yok olayım? Ben hiçbir zaman ben olmadım ki!
- Seni anlamıyorum…
- Ben de!!!
- Necati, bu kadar kısa sürede nasıl oldu da biz bu duruma düştük?
- Cevabı bildiğin soruları bana sorma lütfen…
- Cevabı neymiş?
- Ben de bilmiyorum. Peki sence önemi var mı?
- Kesinlikle hayır!!!
- O zaman birbirimize soru sormayalım! Doyasıya yaşalım, hazır her şeyi yakalamışken!
- Sence bizimkisi ne? Sevgi mi, aşk mı?
- Farkı ne?
- Ben bilmediğim için sana soruyorum…
- Sence ben biliyor muyum?
- Hayır!
- Bu yüzden cevabını bildiğin soruları bana sorma diyorum ya!
- Sen ilişkiler konusunda tecrübelisin ya, o yüzden…
- Sence bizimkisi bir ilişki mi? İlişkiyse ne zaman başladı? Beni tanıyor musun? Ben seni tanıyor muyum? Bu kaçıncı görüşmemiz? Biz kimdik? Şimdi kimleriz? Saçma! Her şey çok saçma!
- Seni seviyorum
- Ben de seni, hem de çok!!!!
X
Aşkın gerçekleşme olasılığı nedir? İki insanın birbirine aşık olma olasılığı? Aşkın anatomisi nedir? İki insana bağımlılık oranı? Aşkın matematiği nedir? Diğer değişkenlerden etkilenme olasılığı? İki hayatın yaşanma olasılığı ile aşkın gerçekleşme olasılığı arasında paralel bir ilişki var mı?
İki insanın aşık olma olasılığı ne kadar düşükse de, aşık olmaları da, karşılaştıklarından itibaren, o kadar kolaydır! Yaşamda her şey doğal seleksiyondur.Yani seçimi her zaman doğa yapar. Ve her olasılığın gerçekleşme olasılığı, gerçekleştikten sonra %100’dür. Dolayısıyla beklenti gerçekleşmeyi belirleyen değil, gerçekleşen belirleyici olandır esas olarak. Bazen sorduğumuz soruların hepsi, olay vuku bulana kadar, ne kadar havada kalırsa kalsın, vuku bulduktan sonra o kadar da anlam kazanır. (Ya da tam tersi!). İnsanların aşık olma beklentileri aşık olamadıkları zaman kocaman bir hiçliği, sahipsizliği ifade ederken, aşık olmaları durumunda ise -sadece kendileri için değil çevreleri için de- çokça anlam, bütünlük(duygu ve düşünce), ve hepliği ifade eder. Bu yüzdendir ki insanlar hiç durmaksızın aşkın peşinden koşar. Yaşanılmış örnekleri ispat sayarak, hayatlarında olmasını isterler. Bunu sağlamak için aşık olanlara yaslanır, onlara anlamlı sorular sorarlar. Aşık olanlar ise yaşadıkları aşk güvencesinde bu sorulara cevap vermekten hoşnutluk, bir anlamda kıvanç duyarlar. Ta ki ellerinde tuttukları aşkı kaybedinceye kadar! Aslında ekseriya hayata dair sorulan tüm sorular yersizdir. Çünkü her yaşam kendi kaderini yaşar. Kader bazı yaşamlarda yoğunluk olarak kederi temsil ederken bazılarında ise tam tersi olarak mutluluğu ifade eder. Dolayısıyla gerçekleşenin hangi yönde olacağı (pozitif veya negatif) ancak yaşandıktan sonra fark edilecektir insan tarafından. Sonuç olarak nedenler ne kadar önemsiz olsalar da, sonuçları açıklamak için bir o kadar da kullanılırlar. İnsanoğlunun tek amacı niçin geldiğini bilemediği bu yaşamda hayatını anlamlandırabilmektir. Nitekim hayatında verebileceği tek gerçek karar, bu hayatı en azından anlamlı ve bilinçli yaşayabilmektir. Kısacası zordur insanoğlu, zor olduğu kadar da inatçıdır! Tanrı bile insanoğluyla ilişkisinde güçlükler yaşamış, onları cennetten kovmuştur. Yetmemiş, peygamberler ve kitaplar göndererek, kontrol altında tutmaya çalışmıştır.
O akşam, gece ve sabah, Necati ve Özüm daracık bir alanda birbirlerine niye aşık olduklarını, gerçekte ise kendilerini niye bu kadar mutlu hissettiklerini -hiç durmaksızın- hem konuşarak, hem de susarak sorguladılar. Birbirlerine dokunmaktan son derece ürktüler. En büyük korkuları her şeyin oracıkta kaybolması, büyücünün yaptığı büyünün bozulmasıydı. Ayrılana kadar öpüşmediler bile! Önemli olan, o öpüşme anına değin, her şeyin gerçek olduğu kararını vermek, mevcut yaşanılanları karşılıklı idrak edebilmekti. Her ikisi de birer birey olarak hayat sicillerine yaşadıkları her şeyin gerçekliğini kaydettiler ve rahatladılar. Aralarında yaşanılan duygu ve düşünce topluluğunun adresleri konusunda hemfikir oldular. O günden sonra artık yaşamın akışına bırakacaklardı kendilerini… Bundan sonra isteseler dahi müdahele edemeyeceklerdi. İkisi de yataklarına ayrı, ayrı yattıklarında -gözlerini kapatmadan önce- mutlu ve huzurluydular. Ertesi sabah onlar için yepyeni bir hayat başlıyordu. Çünkü bundan böyle onlar için “sen”, “ben” değil, “biz” var olacaktı. İşin komiği herhangi birisi diğerine çıkma teklif etmiş bile değildi ama sonuç olarak evli ya da evsiz olsalar dahi -tanrı huzurunda- onlar kaderlerini birleştirmişlerdi bir kere. Artık birbirlerinin hayat arkadaşıydılar. Bu sonucun yegane açıklaması ya da nedeni, birbirlerine aşık olmalarıydı kuşkusuz. Aşık olmalarının sebebi ise gerçekte yoktu. Bazıları doğru an, doğru yer, ve doğru kişi diyeceklerdi açıklamasına. Bazıları ise şans diyecekti, kader… Açıklamalar ne olursa olsun, gizliden gizliye kıskanacaktılar, yüksünecektiler onlara sonsuzluğu yakaladıkları için, diğer insanlar. Göz koyacaktılar aşklarına, ve belki de aşkları göze gelecekti. Onlar bütün bunlardan haberli ya da habersiz yaşayacaklardı aşklarını sonsuza ya da sonuna kadar. Birbirlerinin dudakları üzerine kondurdukları dudaklarında, kesinlikle bunu biliyorlardı artık!