- Kategori
- Deneme
Hayat öğretmeyi bırakmıyor...

Hayat...
Nefesin belirlenmesiyle, güneşin doğuşunun sıcaklığını hissedip, göğsünü kabartarak nefesi içine çektiğinde dünyanın içindeki huzuru toplayıp ciğerlerini alabildiğince doldurmaya çalışırsın, nefesini vermek istemezsin, ne rahattır sonrası sırtını dayanışındandır içindeki huzur konforuna, yüzündeki çizgiler gözlerindeki gülümsemelerde belirmeye başlar...
Biraz zaman geçmiştir ki içine korku gelmeye yüzüne hüzün çöker düşüncelerin biri gidip
gelmeye gözlerine korku filmi seyretmiş gibi sıkıca yumarak gelmesini istemediğin endişe,
kaybetmek istemediğin huzurlu yaşam...
Oysa vermemiz gereken bir bedel vardır ruhumuzdan, o huzurun bizde kalması için her şeyi
yapmak isteriz , neden yaşamlar istenilen huzuru vermez ?
Kaderin yaptığı kıskançlık değildir ya da hayat diye dayattıkları ve hayat kelimesinin içinde olan, bir kelimeden oluşup, konuşma durağı, doğmaktan ölmekten ibaret mi,
Hayatı kendi bildiğinde algılayan ölümlülerin en akıllısı ve haydut kişiliği eğimli olan
Alın yazısı tek olduğu için küçümser, beğenmediği hayatta ölmeden önce ve öldükten sonra bitmeyen cabası;
Kral Sisifos'u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkum etmişti; Sisifos kayayı tepeye kadar yuvarlayarak götürecek, kaya tepeye gelince yuvarlağıyla aşağı doğru düşecek, hep aynı şey devam edecek.
Kayayı yuvarlar ve peşinden bakar, kaya her döndüğünde gözünün önünden ölümünün filmini geçer, böylece insansal olan her şeyin insan kaynaklı olduğunu inanır. Sisifos'da artık bu evreni ne kısır görür ne de değersiz. Görmek istemeyen karanlığın sonu olmadığını görür ve bakar kördür, hep yürümektedir. Kişi yükünü eninde sonunda bulur hayat çizgisini yönlendirmeye çalışır önemli olan kalbinizle görmektir.
Gölgesiz güneş yoktur ve geceyi tanımak gerekir.
Hayat, yaşamından aynı yaşanmışları yaşadığımız zaman, ruhumuzda derin yaralar açan hatıralar her seferinde bize iç çektirip yüreğimize dokunup acısını tekrar hissettirip, kızıp bazen ağlatıp, bazen de gülüp geçeriz. Yaralar sadece acımakla kalmazlar, bazen de tatlı tatlı kaşınırlar.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
'Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım
sevdiklerimi…
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an
olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan
zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmaya-cağını, zamanla
barışılacağını, zamanla öğrendim.
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler
olduğunu…
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı
olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini
üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsanın tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını
öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce
çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi
gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca
üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
Dünyaya tek başına meydan okumayı
öğrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği
fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı
olması gerektiğini aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak
düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin
namussuzluk olduğunu; gerçek namusun,
günah elinin altındayken, günaha el sürmemek
olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar
hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece
bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de
aklımla severim.
Olur ya…
Kalp durur…
Akıl unutur…
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur.'