Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

24 Ekim '09

 
Kategori
Deneme
 

Hayata sığamamak

Hayata sığamamak
 

' Bazen hayata sığamadığımı düşünüyorum ' demişti bir arkadaşım. ' Hayata sığamamanın ' ne olduğu konusunda kafa yormuştum bu söz üzerine.

Ne yaşarsak yaşayalım bir eksiklik hissediyorsak yaşadığımızda, bu muydu hayata sığamamak?

Yoksa yaşanabilecek onca güzel şey varken yaşayamamak mıydı bize hayata sığamadığımızı düşündüren?

Belki tam olarak yaşayamamak değildi de, yaşayabilmek arzusuydu bu.

Başımızı omzuna güvenle, içtenlikli bir teslimiyetle dayayabileceğimiz bir dosta sahip olabilmek...

O dostun sesini bir gün ble duymayınca burnumuzun direğinin sızlayacağını bilmek...

Yüreği titreten bir sevdanın kahramanı olabilmek...

' Seni seviyorum ' cümlesini coşkuyla söyleyebilmek ve sevdiğimiz insandan yankısını alabilmek...

Görmeyi çok isteyip de göremediğimiz bir yerde olmak örnekse; Nemrut dağında güneşi kucaklamak için beklemek...

Ya da Karadeniz'in yaylalarından zümrüt yeşili ağaçları seyretmek...

Gecenin bir vaktinde aniden yola çıkıp, sabahında İzmir Kordon'da imbatı yüzümüzde hissetmek...

Mardin'in büyülü sokaklarında boynumuzda fotoğraf makinasıyla ayaklarımız su toplayana kadar yürümek, her güzelliği fotoğrafın zamansızlığında dondurmak...

Amasya'da bir elma ağacından al yanaklı misket elma koparabilmek...

Yeni çıkan bütün kitapları okuyabilmek...

Vizyona giren bütün filmleri görebilmek...

Elimizde fırça, bütün boş tualleri boyayabilmek...

Bütün boş defterleri unutulmaz anıları yazarak doldurabilmek...

Hayatımıza karışan herkesi koşulsuz mutlu edebilmek...


Hayata sığamamak bütün bunları isteyip de yaşayamamak mıydı gerçekten?

Ne demişti Shakespeare;

Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.


Yaşamak kaygısından mı yeterince kucaklayamıyor, yaşamak istediklerimizi yaşayamıyor, erteliyor, pas geçiyoruz düşlerimizi, bilerek ve isteyerek?

Hayata sığamamak, hayatın bize sunduğu bütün o eşsiz karelerinin yeterince tadına varabilmeyi istemek, ama bunu günlük yaşamın koşmacası içine yerleştirememektir. William Blake'in şiirinde bize anlatmak istedikleri gibi;

Görmek Bir Kum Tanesi'nde bir Dünya,
Ve bir Cennet bir Yaban Çiçeği'nde,
Tutmak Sonsuzluğu avucunda,
Ve Ebediyeti bir saatin içinde.

Belki bütün bunların farkına varınca, yaşayınca sığabileceğiz hayata...

Belki de erkenci bir Tarla kuşu gibi durmalıyız hayatın içinde, yine William Blake'in dediği gibi;

Bir Tarla kuşu, kanadından yaralı,
Susturur bir Kerub'un şarkısını.


İçimizde bu gücü bulabildiğimiz zaman hem hayata sığabilmiş, hem de bir anlamda hayatı alt edebilmiş olacağız belki de...

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara