- Kategori
- Felsefe
Hayatı züccaciyeci dükkanına girmiş bir fil gibi mi yaşıyorsunuz?
Hani;
Dokunmak istersiniz de, bir türlü dokunamazsınız.
Bir şeyler söylemek gelir içinizden, susup söyleyemezsiniz.
Ya da susmak gelir içinizden ama konuşmak zorunda kalırsınız.
Onunla olmak istersiniz, bir türlü ona koşamazsınız.
Yalnız kalmak istersiniz, bir türlü onu bırakamazsınız.
Öfkeliyken, gülümsersiniz.
Gülümserken, sinirden kendinizi sıkarsınız.
İnanmazsınız ama onu inandırmaya çalışırsınız.
Beğenmezsiniz ama itirafta da bulunmazsınız.
Bunu;
Kimi zaman onu üzmemek adına yaparsınız.
Kimi zaman yanlış anlaşılmaktan korkarsınız.
Kimi zaman ona zarar verebilme ihtimali tutuyordur sizi.
Ya da sonrasında sevilmemekten, yanlız kalmaktan, onları kaybetmekten korkarsınız.
İstediklerinizi kimseye zarar vermeden özgürce yapabilmenin yollarını keşfetmek yerine, zamanla tamamen kendinizi unutup, onların duy
İpler sizin elinizdeymiş gibi gelse de, aslında ipleri hep onların beklentilerine göre oynatırsınız ya da oynatmazsınız. Gerçek sevginin bu olduğuna kendinizi inandırırsınız.
Onlar mutluysa ben de mutluyum dersiniz.
Rahatlarsınız.
Oysa, sevmek düşünceli olmaktır belki ama asla insanın kendinden vazgeçmesi değildir.
Ama nedense bunu anlamazdan gelir “mış gibi“ yapar “mış gibi” davranırsınız.
Ne zirvelere çıkar, ne de diplerle tanışırsınız.
Ne tutkuyla sarılabilir ne de içinizi kavuran nefretle sarsılırsınız.
Ne büyük bir heyecana kapılır, ne de büyük bir düş kırıklığına uğrarsınız.
Hayatı züccaciyeci dükkanına girmiş bir fil gibi hep tedirgin ve kontrol altında yaşarsınız.
17 Ekim 2007