Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '18

 
Kategori
Psikoloji
 

Hayatın Rüşdü: Olanların İspatı

Hayatın Rüşdü: Olanların İspatı
 

Bakmayı Bilene Yaşam, Kendi Güzelliğini İspatlıyor


Bilinçli olsak da olmasak da her şey bir ispat sorunuydu. En başta, nefes bile derinden geliyordu çoğu zaman ya, kendi varlığını ve senin varlığını ispatlamak istercesine...
 
Türlü türlü dirilişi vardı ispatın. Çocukken, ilk önce emeklemeyi ve emekledikten sonra yürüyeceğini ispatladın, seni sevenler öyle iri iri gözlerle sana bakarken. Sana yaşamın hep “emeklemekle” geçeceğini ispatlayamazdı hayat işte, sen henüz o kadar küçükken. Parmaklarını buruşturup yazdığın defterler boyu okuyabildiğini ve dahi beşten başlayıp yüz alabildiğine kadar çıkan puanlarınla da umutların boş olmadığını ispat ettin, yüzüne bakan bekleyişlere karşı.
 
Yalnız bir yere gidebilmeyi ya da ilk zorlukta annenin omzunu tutarak güçlü olmayı gösterdin ve belki o mağrur duruşunun ilkiydi o defa. 
 
Bilmem o okulun adı nedir ama, ilk kez bir muhataptan sebep kalbinin atışı, sana aşkın varlığını ispatladı ya; sen de sevebilmeyi gösterdin, kitapların o boş, ilk sayfasına yazdığın satırlarla. Henüz o yıllarda, çok sevince mücadelenin en hasını vermeyi ispatlayamazdın belki ama o günler de yine de kalbinde birinin adını tutmayı ispatladın en safiyane halinle.
 
Gözyaşların ispatladı bu hayatta hüznün var olduğunu; ya bir aşktır sebebi ya daha acısı ve belki de en olmadık sudan sebep su damlacıklarının inadıdır onun da geliş sebebi hani...
 
Ergenliğini ispatladın ve ergenliğinden sebep geleceğe dair hayal ve hedef tutmayı, yani günü geldi sen de rüşdünü ispatladın.
 
Sınavlar koydu önüne hayat, kendisinin yaşam boyu sınavlarla dolu olduğunu göstermek istercesine! Hangi sınavdan sonra kurdun bu cümleyi: “Hayat hep böyle olacak” diye...
 
Annen ve baban kavga edince, kendine hangi ispatı aldın bilmem ama, kimi “evliliğin kötü ispatı” dedi, kimi “her şeye rağmen yarenlik” dedi. 
 
Uzak ya da yakın, yüreğini burktuysa birinin bu yaşamı terk edişi; bir kürek toprak atışını seyrederken bilmem kaç yaşında, ezanın sesi “doğumla ölümün arasındaki hikayedir hikayen evlat” dedi kulağına ve başı sonu belli hikayenin kıymetini ispatlamıştı, hissedebildin mi?
 
Şarkılar söylediler, enstrümanlar vardı, gözlerin kapalı ya da açık dinlerken ruhun dolup taştı ya hani; müzik, kendi şifasını da coşkusunu da ruhunu da her birinize ispatladı, rüşdünü kabul ettin mi müziğin?
 
Daha kanepeye çıkamayan çocukluğundan geldiğin bugün, bilmem kaç şehir gördün ve kaç ülke; dünyanın şahane büyüklüğünü ispatladı kıtalar ve milyonlarca insanın milyonlarca hikayesi olduğunu, herkesin apayrı veya tıpatıp aynı şeyleri yaşayabileceğini, uzansan dokunamayacağın kadar uzak, gözlerini kapatsan hissedeceğin kadar yakın olabileceğini düşündürmedi mi sana?
 
Hani çok sevdin, peşinden koştun da sana gelmedi ve hatta başkasına gitti ya o aşık olunan muhterem; her aşkın karşılıklı olmasının bir mecburiyet olmadığını ispatladı, o son oturduğunuz masadan kalkarken. Üstelik o da sevdiğince reddedilmiş ve sen de seni seveni reddetmiştin çokça kere.  Acı ki bu noktada asıl ispatı kimse görmedi: “Aşkın imkanı sana dairdi, muhatabı yoktu, sevdin ve sevmenin imkanı sendin. İmkansız aşk yoktur; aşk düştüyse kalbe, kişide aşk oluşmuştur, imkan daha kime?”
 
Depremler oldu, kat kat betonların altından sağ çıktık da yolda yürürken bir anda kalbimiz titredi ve yaşamımızı yitirdik ya hani; “olmaz olmaz” dememeyi ve “an”’ı en dolu haliyle yaşamak gerektiğini ispatlamıştı hayat bir gün, Güneş’ini atıp, Ay’ı koluna takmadan hemen evvel, o akşamın haber bültenlerinde...
 
En şöhretlilerin yok olup gittiğini de en zenginin bittiğini de en başarılının bir gün donakaldığını gördün de “Eşeği sağlam kazığa bağlamak” deyimini mırıldandın mı hiç, sahnelenen o perdeyi izlerken?
 
Güneş, hiç usanmadan her sabah doğdu pencerenden ve vazgeçmemeyi ispatladı da sahi söylesene sen neden sabahları mutluluktan vazgeçtin?
 
Tarihler boyu bir yokluğun, imkansızlığın içinde yaratılan icatlarla yaşadığın bugünler, hadi bunları görmezden geldin de, ortalık yokluktan başarıya giden yolları anlatanlarla doldu, üstelik artık neredeyse fenomen oldular, ne aldın peki sen o hikayelerden? Sadece alkışladın mı ya da komikse sadece güldün mü? Yoksa daha çok hayal edip, hayallere koşmak gerektiğini duymadın mı satır aralarında? Bu ispatı görmemiş olamazsın!
 
Senden bir can geldi dünyaya, hiç düşünmedin mi kutsal kitaplarda denildiği gibi yaradanın kuluna kendi kudretlerinden bahşettiğini? O halde neden bahşedilenle daha fazlasını yapamayacaktın ki?
 
Bir böbreği iflas etti bedenin, diğer böbrek canhıraş ayakta tutmaya çalıştı, bir ayak yok olunca beden diğerine yaslandı, göz görmedi ama kulak duydu, konuşamasa da işaretleriyle kendini ifade etti ya beden, bu orkestranın şefi olduğunu daha kim ispatlamalıydı sana ki iyi yönetesin ve daha çok sahip çıkasın?
 
Öyle dünya çemberinin etrafına serpmişlerdi denizi; bir ucunda oturup seyrediyor, bir yerinde üzerinden vasıtalarla gidiyor, bir kıyısında ise bedenini salıyordun kulaç atmadan ya işte, denizin derinliğiyle derinleşebileceğini ve içindeki okyanusu açığa çıkarabileceğini kim söylemedi?
 
Evlendin, çocuk sahibi oldun, iş sahibi oldun ve toplumuna kaideleri yerine getirdiğini ispatladın, kendine gücünü ispatladın. Kimi zaman huzur varlığını ispatladı buna karşılık ama kimi zaman da kaidelerle kaybolduğun o an “Peki ya sen ne istiyordun? Ya özgürlüğün?” sözünü biri söyleyip de kaçmadı mı köşeden?
 
Sabrı ispatladın her ama her konuda belki ama, erdemli olmanın affediciliği ve onarıcılığını söylesene yüzde kaç yapabildin sevdiklerine karşı?
 
Halteri kaldırmayı, kas yapmayı ispatladın da atletten ari çıplaklıkla sergilediğin o kaslarla, hadi itiraf et ne kadar kutsal sayıp taşıdın bir kadın ruhunu kollarından ruhuna? Ya da yurtdışından ülkene gelince almak üzere gün saydığın ayakkabıdan vazgeçmedin de, çabasıyla işten geç gelen ama yetiremeyen eşten ne kadar çabuk vazgeçtiğini ispatlamadı mı sence reyonlar?
 
Bazen mutlu olduğunu kendine de ispatlamak zorunda hissettin. Bir başkası derse olmaz, illaki kendince ikna edilmeliydin kimi zaman. Ne bileyim hava kapalıdır, bir süredir nahoşluk vardır belki de yalnızlık hafiften sorun yaratıyordur tesisatların bozulması gibi. Kimi zaman da yalnız kaldığında, zoraki yalnızlığından mutlu olduğunu kendine, yalnız başına başardığını evrene ispatladın. 
 
Peki ama son yıllarda sürekli bir mutluluk hali göstermek üzere, fotoğraf çekilip sosyal medyada kaybolduğundan hemen sonra, mutlu tebessümleri hep kadraja bıraktığını ispatlamadı mı o duygusu olmayan ekranlar? Söylesene en son ne zaman hiçbir kadrajın olmadığı ve dahi flaşın patlamadığı, hatta filtresiz, rötuşsuz bir anda en mutlu halinle gülüp de o anın tamamını hissettin? 
 
Şimdi en tebessümle çekildiğin fotoğrafı aç ve iyice bak! Sence de o fotoğrafı çekilirken değil de beğeni sayısı artınca daha mutlu olmadın mı? Neden mutlu olabilecek bir anını pozla nötrleştirip de ekrana kitlenerek mutlu olmayı bekledin ki?
 
Uzun saatler elektrikler gitti ya hani sizin sokakta geçen gün, en doğal zamanda ne yapacağını şaşırmayı bırakıp bir saniye dinleyebildin mi kendini? Ya da yatarken beş dakika nefes alıp duydun mu ruhunu? Bir şarkıda gözlerini kapatıp hissettin mi ezgiyi? Onun sesini duyduğunda, beynin onu sevdiğini söyledi de kalbin düzinelerce his anlatıyordu, işitebildin mi? Gerçekten kendini sevdin mi? Kendini oyalamaya çalıştığın o akşam birini özlediğini, hayallerinin seni durdurmadığını veya hüznünü gökyüzü gördü ya, sen görmedin mi?
 
Şimdi otur ve hesap makinesini al, bu yaşamda nefes aldığın toplam saniyeyi bul. Bir ruh, bir saniyede en az bir duygu yaşayabilir; bir akıl, bir saniyede en az bir düşünce yaratabilir; ayak, bir saniyede en az bir adım atabilirse, bir sayı bul, kaç saniye kendini mutlu ettin, kaç saniyeyi hiç ettin, ne kadarı boştur ortalama, ne kadarında düşündün, hesaplamaya göre onca saniyede ortalama bu hayata kaç şey ürettin? Kağıdın bir kenarına yaz, uzun sürmez, kaç hayalin oldu hatırlayabildiğin ve kaç hayalin var henüz gerçekleştirmediğin? İki tabloya bir bak, kaç saniye yaşadığın bu ömürde, kaçını gerçekleştirdin? Kaç adım atabildin hayallerine, sevdiklerine ve en önce kendine? Kaç kere oturup “Ne istiyorum?” sorusuna cevap aradın ve en önemlisi cevabını yüreklice sıraladın? 
 
Hayat rüşdünü ispatladı da peki sen hak ettiğin yaşamı kendine yaşattığını ispatlayabildin mi kendine?
 
 
Betül Yergök /Mentalizasyon
http://mentalizasyon.com/
mail: info@mentalizasyon.com
İnstagram/Youtube: @mentalizasyon
 
 
Toplam blog
: 162
: 74
Kayıt tarihi
: 07.08.18
 
 

Parapsikoloji Uygulayıcısı Mentalist Betül Yergök, uzun yıllar çalışmalarının ardından Mentalizasyo..