Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Hayatın ta kendisi

Hayatın ta kendisi
 

"Alize bir çeşit rüzgâr… Aynı Poyraz gibi."


3.Bölüm

Gözlerini araladı Züleyha. El yordamı ile yatağın sol tarafını yokladı. Fısıltıyla kocasının adı çıktı dudaklarından. Döndü soluna. Yusuf yoktu yanında. Doğruldu. Sabahlığını geçirdi üzerine. Salona çıktı. Yoktu Yusuf. Seslendi. Cevap alamadı. Bir korku kapladı yüreğini. Tuvalete, banyoya baktı. Haykırdı adını. Cevap yoktu. Mutfağa girdi. Ocağn üzerinde kısık ateşin harını, ateşin üzerinde fokurdayan çaydanlığı görünce derin bir nefes aldı. Yukarı çıktı. Handan’ın odasına göz attı önce. Yatağı yapılıydı. Çantası yoktu. Çıktığını anladı ve içini derin bir hüzün kapladı. İçeri girdi. Yatağın üzerindeki geceliğini aldı kızının, sarmaladı, kokladı.

“Yine bizimle karşılaşmamak için erkenden çıkmış.” diye düşündü. Kapıyı çekti.

“Yusuf…”

Ses yoktu yine.

“Yine tavanarasında olmalısın.” diye mırıldanarak merdivenleri tırmandı. Oradaydı hayat arkadaşı. Bir süre seyretti onu olduğu yerde. Maket trenleriyle nasıl vakit geçirdiğini, vagonları birbirine eklerken gözlerinin nasıl da çocuksu baktığını. Minik adamları hareket ettirip, tünellerin yerini değiştirmesini, ağaçları yerleştirmesini. Çocuğu olmadığı için kocasını çocuğunun da yerine koyarak büyük bir şefkatle sevmemiş miydi bunca yıldır.

Bu ilgi Yusuf’un çok hoşuna giderdi. Hem karısının hem yıllar önce ölen annesinin sevgi ve şefkatini yüreğinde hissetmekten büyük haz duyardı. Zaman zaman o da eşine küçük bir kız çocuğu gibi davranırdı. Mesela eve gelirken onun en sevdiği meyveleri alırdı ya da ona çikolatalı bir gofret getirirdi. İkisi de biribirini hem eş olarak hem de çocukları yerine koyarak anlatılamaz bir duyguyla severlerdi.

Neredeyse parmak uçlarında ilerleyerek yaklaştı kocasına ve ellerini boynuna dolayarak yanağına sıcacık bir öpücük kondurdu.

“Günaydın Yusuf’um.”

“Günaydın yavru ceylanım. “ diyerek elini okşadı karısının ve dudaklarına götürerek bir buse kondurdu aynı sıcaklıkla.

“Özledin değil mi o günleri?”

Tebessüm etti Yusuf. Başını salladı.

“ Üzülüyor musun emekli oldum diye?”

Başını iki yana salaldı Yusuf.

“ Trenleri… Özlüyorum… Çu çu çu çu… O seslerini… Evet… Zaman zaman çok özlüyorum. Ama… Her şeyin bir sonu var. Çalış çalış nereye kadar. Biraz da hayatın tadını çıkarmalı, öyle değil mi?”

“Öyle. Lakin emeklilik kararın bizim içindi, hayallerimiz için. Elimizde avucumuzda ne varsa kıdem tazminatına ekleyip bahçe içindeki bu evi alabilmemiz için…”

“Evimizi çok seviyorum ben. Evimiz… “diye duraladıktan sonra “seninle güzel.” dedi.

“Canım… Çayımızı demlemişsin. Kahvaltımızı bahçeye hazırlayayım. Şöyle keyifle… “ diyerek duraladı Züleyha.

“Handan yine erkenden gitmiş.”

“Sabır yavru ceylanım biraz sabır.”

………………………

Kendini işe veremiyordu Handan. Bir şeylerle ilgileniyor gibi gözükse de ruhu başka yerlerde dolaşıyordu. Ah güvenilir biri olsaydı da içini dökse rahatlasaydı biraz… Acaba asıl anne babası kimdi? Hayattalar mıydı? Nerde yaşıyorlardı? Ne iş yapıyordu babası? Ya annesi? Kardeşleri var mıydı? İçinde büyüyen soru yumağı kocaman bir yün çilesi haline bürünüyordu hem de açılması zor görünen dolaşmış bir yün çilesine. Çekmecesinde duran aynasını aldı. Yüzüne baktı dikkatlice. Daha önce aklına hiç gelmeyen şeyler şimdi zihninde elini kolunu sallayarak dolaşıyordu. Parmaklarını dolaştırdı yüzünde. Ne Yusuf’dan ne de Züleyha’dan izler vardı yüzünde. Gerçek annesinden, gerçek babasından izler taşıyordu. Teni buğday rengiydi mesela. Gözleri gri. Saçları kıvırcık ve siyah. Bu düşünceler arasında yüreğinin sıkıştığını hissetti. Mutlaka biriyle konuşması gerekiyordu. Aksi takdirde huzur bulamayacaktı… Mehtap, Yaren, Nesrin, Güler, Sibel. Hayır, hiç birine açamazdı derdini. Bir ağza giren bin ağza girerdi çünkü. Mesaj kutusunu açtı. Poyraz’dı aradığı… Evet Poyraz. İçini dökebileceği kişi oydu işte. Onu uzaktan yakından tanımıyordu. Bu ise Handan’ın işini kolaylaştırıyordu. “Çevrim içi” diyerek gülümsedi Handan.

“Merhaba.” yazdı.

“Merhaba Alize. Demek sonunda kim olduğunu söylemeye karar verdin.”

“Sen anlatırsın diye buradayım.”

“Hımm.”

“Neden benimle konuşmak istedin?”

“Rumuzun yüzünden. Alize… İlgimi çekti. Hepsi bu.”

“ Alize bir çeşit rüzgâr… Aynı Poyraz gibi.”

“Evet. Yani bizi birbirimize çeken bir şey var.”

“Poyraz… Ben… Aslında arkadaşlık tekliflerini hep geri çeviririm. Seninle de nasıl oldu bilemiyorum. Zor bir günümde çıktın karşıma.”

“Öyle mi?”

“Ben… Sadece kafamı dağıtmak için… Neyse. Bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum zaten.”

“Dur. Dur Alize gitme ne olur.”

Handan çakıldı kaldı bilgisayarının başına.

“ Konuşalım biraz. İnan kötü bir niyetim yok. Ben de çok yalnızım ve… Yalnız kalmak istemiyorum. Kendi kendime kalınca binlerce kurt beynimi kemiriyor.”

“Kaç yaşındasın Poyraz?”

“27. Ya sen.”

“23.”

“Neden yalnızsın?”

“ Ailem yurt dışında. Ben buradayım… “

“Neredeler?”

“ Almanya.”

“Anladım. Sen… Öğrenci misin?

“Hayır. Çalışıyorum. Müzisyenim ben. Gece kulüplerinde gitar çalıyorum.”

“Gerçekten mi? Ben de gitar çalıyorum.”

“İlk ortak yönümüz…”

“Evet" derken bir gülen yüz yerleştirdi mesajının yanına Handan. Isınmıştı ekranın karşı ucundaki sanal arkadaşına.

“Evet. Sen… Anlat biraz da kendini.”

Duraksadı Handan.

“Orada mısın Alize?”

“Evet.”

“Sen kimsin?”

“ Şey… Ben ne anlatacağımı bilemiyorum.”

“ Bu kadar zor mu seni anlatmak?”

“Zor günler yaşıyorum. Ben aslında kim olduğumu bilmiyorum. Geçen akşam annemin ve babamın aslında gerçek ailem olmadıklarını öğrendim.”

“Nasıl yani?”

“Yani… Beni yetimhaneden alıp büyütmüşler.”

Hiçbir şey söyleyemedi Poyraz. Ne diyeceğini bilemedi.

“Keşke bu soruyu hiç sormasaydım.” yazdı aceleyle.

“Seni üzmek istememiştim.”

“Keşke gerçeği öğrenmeseydim. Keşke annem ve babam gerçek olsalardı.” yazarken gözyaşları aktı yanaklarına.

Bir süre bekledi Poyraz. Hiçbir şey yazmadı Alize.

“Alize orda mısın?

Cevap yoktu.

“Ağlamıyorsun değil mi?”

by PAPATYA

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara