Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '17

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Haydi İstanbul'u kurtaralım...!

Haydi İstanbul'u kurtaralım...!
 

neredekal.com


Şimdi yeni moda İstanbul’u kurtarmak ya da düzeltmek. Yani ne demek..? Bu kent öylesine karışık, karmaşık, acaip bir yer oldu ki, onu bir güzel yeniden  tasarlayıp, yeniden yaratalım. Olur mu?
 
Tabii, değerli karilerim bu işe bir güzel güleceklerdir.
 
Çünkü demişler ki deveye : “Söyle bakalım deve efendi neren eğri..?” Yanıt vermiş: “Nerem doğru ki…” 
 
İstanbul’u düzeltecekmişiz. Neresini?? 
 
İstanbul’un hayatı kaymış gidiyor be! İstanbul’un İstanbul’luluğu mu kalmış… Fatih gelse, tanıyamaz aldığı kenti de… Kızar ve…
 
“Bire küffar oğlu küffarlar, ne ettiniz benim güzel  İslambol’uma… “ diye sopayla peşimize düşer…
 
Bir kenti düzeltmeye nereden başlarsınız… Önce dertlerini saptamalı..!  Bu kentin ne gibi meseleleri var; ne gibi sorunları var… Derdini söylemeyen derman bulamaz. Bir okuyalım, dinleyelim, diyerek sokak sokak sorarsınız. Tabii bunun bilimsel yolu anketlerle bütün bu kentin vatandaşlarına (tümüne ulaşmak olanaksız olsa bile, bazısına.. ) sormak. 
 
Ey vatandaş senin derdin nedir?
 
Gör bak vatandaş (eğer korkmazsa, çünkü şimdilerde her şeyden korkuyor…!*) bağır bağır dertlerini söyleyecektir. 
 
Hadi diyelim, anketten filan vazgeçtik. Bir masanın çevresine oturarak felsefi yollu dertleri keşfetmeye çalışalım. Ne demiş olabilirler?? Fakat belki de en iyisi bir kayıt cihazı ile İstanbul Sokaklarına dalıp, vatandaşın kendisine sormak. Derdi neymiş, öğrenmek… Şimdi dinleyin: 
 
Bay Ahmet Çakırsakal :
“Valla ben trafikten dertliyim. Bu kadar yol, bu kadar metro, köprü filan… Hala İstanbul’da bir yerden bir yere iki saatte gidebiliyorum. Gittiğim yerlerde de arabamı koyacak otopark yeri bulamıyorum. Bulsam bile otopark ücretleri öylesine pahalı ki, arabayı ara sokaklara terk ediyorum. Tabii oralarda da yer bulabilirsem… Otobüslere binmek istesem, arada pestile dönüyorum. Bana birileri akıl versin. Bu memlekette bir yerden bir yere kazasız, belasız nasıl gidilir?”
 
Bayan Şefika Külyutmaz: 
“Ben bu kentin şehircilik açısından düzeltilmesine ; dönüşüm geçirmesine karşıyım. 
Hani, onu biliyoruz. Büyük bir deprem geliyor.. Ama depremle korkutarak bu milletin evlerine elinden almak; onun yerine dev gibi gökdelenler kondurup, vatandaşın, evinin karşılığını vermemek ne demek? Bir yandan kenti düzeltiyoruz diyerek vatandaşı da düzeltiyorlar. Kentin haline bakınız. Giderek kocaman kuleler kenti oluyor. Neymiş, deprem geliyormuş, daha güzel, daha düzenli bir kent kurulmalıymış. Güzel İstanbul’u böyle mi kuracağız..! Yazıklar olsun. Bu gidişle güzel İstanbul’umuz Singapur’a, Honk-Kong’a filan benzeyip çıkacak. Pis bir gökdelenler kenti. O kentte artık Fatih’in mezarı bile bulunmaz.. Süleymaniye’nin yerini bulmak için aramak gerekecek. Şimdiden bu gökdelenler bu güzelim eserlerimizi maskelemiyor mu?”
 
Bay Ersin Komançiler :
“Abi ben yeşilsizlikten, parksızlıktan yakınıyorum.. Güzel güzel denizlerimiz var ama. Nerede kaldı o güzel parklarımız, yeşil alanlarımız…
Arsa tüccarları, spekülatörler ucundan bucağından kenti yediler.. O güzel yeşil alanlara, tarlalar, bahçeler… Marul, salatalık bostanları ziyan zebil oldu.. Yeşil görecek yer kalmadı. Tümü de arsa, bina uğruna mahvoldu. İstanbul’un eskiden en önemli özelliği yeşil bir kent oluşuydu. Sonra… Her şey değişti. Yeşil kenti yurttaşın elinden almak için envai türlü numaralar çevriliyor…
En son Taksimde, bir Gezi Parkı’ımız kalmıştı… Onu da vatandaşın elinden alıp bilmem otel, bilmem AVM yapmak için bir sürü dubara çevrildi. Ama vatandaş direnince, bundan vazgeçmek zorunda kaldılar. Ama oranın da yeşil alan olmaktan çıkarılıp, Apartman olmasına az kalmıştır… Biraz daha bekleyelim, görürüz…!”
 
Bayan Şükran Kaymak :
“Bayım ben pahalılıktan yakınıyorum..
Pazara her gidişimde fiyatların değiştiğini görüyorum. Ayrıca  bana göre her şey pahalı.. Antalya’da 5 kuruş olan hıyar (affedersiniz..!) burada 25 kuruş… Hadi buyurun bakalım. Buna nasıl dayanılır. Hollanda’da 10 lira olan ET burada 50  lira… Görüyor musunuz. Size hep somut örnekler veriyorum. Bana yalan diyebilir misiniz? Bir üç kağıtçılıktır dönüp gidiyor ama neler dönüyor anlamıyorum. Ama sonunda kazığı yiyen biz oluyoruz. Özellikle pazarlardan alış veriş yapmak durumunda kalan kadınlar..”
 
Bayan Mehtap Şenşakrak:
“Sayın RTR’ci ben en çok gıdaların karışıklığından yakınıyorum… Ne yediğimiz belli değil. Sucuk yerine domuz etimi yiyoruz, yoksa kunduz mu belli değil. Gerçi kutulaın üzerine ufacık ufacık yazıyorlar (okunmuyor..!) Ama ne yediğimiz belli değil. Katkı maddeleri belli değil…
Son zamanlarda yapılan analizlerde yediğimiz ekmeğin bile GDO’lu katkı maddeleriyle kirletilmiş olduğu söyleniyor. Zaten, artık Canan Karatay Hocanın tavsiyeleriyle ekmek yemekten de vazgeçtik. Bir de bu katkı maddeleri… Vallahi kaşıntıdan duramıyorum. Bir otobüse biniyorum. Herkes kaşınıyor… İnsaf be! Vatandaş uyuz olup gidecek…”
 
İşte bazı vatandaşları hali huzura getirtip hayali konuşturduk. Bu beş vatandaşın konuştuklarından beş tane sorunun ne olduğuna ilişkin bazı ipuçları öğrendik. Acaba 25 vatandaş çağırsaydık; 2500 vatandaş çağırsaydık, kaç tane daha dert, mesele, sorun dinlerdik… Onu siz söyleyin.
 
Deve öyle demiş : “Abi, nerem doğru ki…”
 
Bugün İstanbul’da 17 milyon insan var. Bu rakam Yunanistan’ın nüfusundan çok fazla. İstanbul’un her semtindeki insana sorsan, sana bin bir sorunundan söz eder.. Peki çözüm nedir? 
 
Çözüm çağdaş kentlerdeki gibi olmalı. Yani her sorunun denetlendiği ve anında çare bulunduğu “Akıllı Kentler” yaratmak olmalı. Dünyada böyle kentler var mı? Var… Uzmanlar Barselona örneğini veriyorlar.. O kenti örnek gösteriyorlar. İstanbul Belediyesi de bunu haber almış; şimdi bu akıllı kenti nasıl kurarız diye soruşturuyormuş. İyi olur… Çünkü başka çaresi yok. Önemli olan sorunlara çare bulmak için kararlı olmak. Yoksa, sorundan yana bir tavır almış oluruz.
 
Memlekette bazıları iyi şeyler yapmaya çalışıyor; çoğu da bozmaya… Bu gidişle 50 yıl sonra İstanbul diye bir kent elde kalır mı?
 
Kalırsa… Ve akıllı vatandaşlar, doğru dürüst bu sorunları ele almaya karar verirse, o zaman konuşuruz. Yoksa böylesine bir gidiş gidiş değil. 
 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..