Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayırsız sevgiliye aşk'ın mektubu...

Hayırsız sevgiliye aşk'ın mektubu...
 

Sevgilim, sana yaşadığım iklimi ve ruh halimi yazmayı kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyorum. İstersen manşetlerden başlayayım.Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin.Saçlarını toplayıp boynuna sıcacık dokunmak için öyle özlem duyuyorum ki…

Sevgilim, aşkım…

Bu günlerde anlamaya, anlaşılmaya çok ihtiyacım var, hemen konuya giriyorum.

"Bütün bunları ya gidersin PKK ile konuşur yaparsın, ki hükümet böyle bir irade göstermiyor, ya da demokratikleşmeyi sağlarsın, sorun ortadan kalkar."

“Devlet PKK’yı muhatap alsın.” Aslında bu söylem DTP’li vekillerin çaresizliğidir.

Tırnak içinde dile getirilen (sonrasını istersen okuma), geldikleri bu noktada bir taraftan elleri tetikte PKK ve diğer tarafta resmi söylem diye de adlandıracağımız; devletin görüşlerini dile getiren ama aslında siyasi parti liderlerinin ve dar kadrolarının aday göstererek seçtirdiği ve parti liderinin ufku ile sınırlı düşünsel yetenekleri olan vekiller olsa , olsa siyasi çıkmazın yollarına döşenen taşlardan öte bir işlev görmüyorlar. (Buralarda adına demokrasi diyorlar.)

Özetle DTP’li vekiller iki arada bir derede kalmış gözüküyorlar.

Türkiye, ABD, AB sıkıştırıyor “PKK terör örgütüdür” de diye, DTP’li vekiller diyemiyor!

Yurttaş adına; büyükler, liderler (siyasi parti liderleri), rütbeliler, rütbesizler karar verdiklerine göre bu açmaz sürecek gibi gözüküyor.

Yıllardır yurttaşa, üst üste ateşini bile ölçmeden yazılan reçeteler aynı zamanda yukarıda kendine rol bulanlar arsında sürekli müshil hapı içerdiğinden midir ne siyasi kabızlığı öteleyip çözmemeye gelip dayanmıştır.

Başta teslim etmekte yarar var.Aslında oturup memleket sorunları üstüne ahkam kesmek gibi bir derdim yok. Nasılsa blogda asıl okunup irdelenmesi gerekenler okunup yazılmıyor ama en azından ”lay lom “ dışında tarihe bir not düşmek gerekir diye bunları karalıyorum.

Hem hala düşündüklerini söyleme ve yazma özgürlüğü varken eli çabuk tutmak gerekir, değil mi birtanem!

Bu akşam bütçe görüşmeleri yapılırken, görüşlerin üzerine kalem oynatmayı düşünüyordum. Ama Milliyet internet’te manşeti görünce kendimi ifade etmenin dayanılmaz girdabına kendimi kaptırdım.Bir kere bu ülke hakkında söz söyleyebilmek için (şu lanetli) dünyaya egemen olan küreselleşmenin, yani insafsızca sürdürülen sömürü düzeninin ve liberalizm adı altında öne sürülen, dayatılan yaşam biçiminin sorgulanması gerekir.Her şeyin daha fazla kâr uğruna kullanıldığı, sömürüldüğü ( Her şeye; ulusalcılık, Din, kullanılan ortak değerler dahildir.) günümüzde paranın , ekonomik çıkarın belirleyici olduğu yadsınamaz bir gerçeklik olarak dururken kimlik veya inanç açısından yapılan sömürülerin sadece sürecin sos’u olduğunu düşünüyorum.

Bu topraklara tamamen dar bakış açıları egemen. Öyle senin yaşadığın memleketteki gibi milletimiz demokrasiyi savaşarak elde etmediği için her şeyi başkalarına ihale etmeye bayılır. Biz burada küçük menfaatlerimiz bozulmasın diye bu günlerde türbana girme hızında büyük aşamalar kaydetsek bile (ben dışındayım bu sürecin) sarsılmaz bir inanç ile hala “Laik, sosyal, demokratik hukuk devleti” olduğumuzu resmi kabullerde avazımız çıktığı kadar dile getiriyoruz. Ama ne fayda ki, küçük dünyalarımıza bir hal gelmediği için boğazda rakılarımızı yudumlarken bir şeyleri kaçırıyoruz gibime geliyor.Zaten sana bu mektubu yazmamdaki en önemli etken AB’ de halk bizi nasıl görüyor. Ülkemiz hakkında ne düşünüyor. Bırak şu politika esnafı ağzından bana yanıt vermeyi. Çin, Kore gibi ülkeler bizim eğitim enistitülerini, Köy Enistitülerini örnek alıp uygularken, burada kes yapıştır veya kopyala ile sizin oralara benzemeye çalışıyoruz ama, herhalde elimize yüzümüze bulaştırdık

Seni sevdiğimi biliyorsun.

Samimiyetimden kuşku duymayacağını umarak yazdığım bu dizelerin mutsuzluğumun resmi olarak saklamanı yürekten diliyorum. Sonuçta hepimiz tarihe bir not düşüyoruz yaşantımız ile ama; iyi ve onurlu anımsanmak benim yegane zenginliğim olacaktır.

Sen bilirsin, seni ne kadar paylaşılmaz duygularla sevdiğimi. Keşke diyorum sen o kadar uzaklarda olmasan ve keşke ben garip bir çoban, kulübemde bekleyen sana koşsam “aşk” tanrıçasına koşar gibi davarları ağılda bırakıp; sonra düşüncemden utanıyorum.Biliyorum yüreğini; ama insan düşünür sevgilim.

Sen , ben sevebiliriz elbet, hiç hesapsız korkmadan (Oğlum " Ne yazıyorsun" diye soruyor burada “a-si yazar yazısı mı ? Nereden bilsin çocuk seni sevdiğimi...”) yürekli olabiliriz amma aynı yiğitliği namluların ucunda sergileyebilecek , liderinin karşısında söyleyebilecek vekiller var mıdır buralarda.

Sahi demokrasi nasıl bir şey anlatsana bana.


Yazsana bana...


*Fotoğraf Milliyet.

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..