Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '13

 
Kategori
Tiyatro
 

Hayvan Çiftliği (Animal Farm)

Hayvan Çiftliği (Animal Farm)
 

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir.”

Sanırım bu cümle, içinde olduğu kitaptan ve hatta yazarından bile daha meşhur olmuştur dünyada. George Orwell’in 1945’te yazdığı Hayvan Çiftliği’nden bahsediyorum. Orwell’e göre “bir peri masalı”dır. Masaldır ama eğlendirmek için yazılan türden değil, büyükler için yazılmış düşündüren bir masaldır kendisi.

Ey okuyucu bilmediğin bir şey yazmayacağım bu yazıda… Tıpkı Orwell’in bilmediğim bir gerçeği bana göstermediği gibi… Sahne aynı roller başka diyerek hayvanlar üzerinden anlatır bize insanlık tarihinden bu yana devam eden iktidar sarhoşluğunu, eşittik üzerine yola çıkılan bir devrimin nasıl diktatörlüğe dönüşebileceğini…

Tam da bu noktada, söylemek zorunda olduğum bir şey var. Daha yazının başında olmamıza rağmen yol 3’e ayrılmakta;

1. Yol * :Önce George Orwell-Hayvan Çiftliği(Animal Farm) kitabını okuyup, bu yazıyı okumayı sonraya bırakabilirsin. Ve emin ol, kitabı okuduğuna pişman olmayacaksın. Hatta kitabı okuduktan sonra yorumlarını yazarsan, ne de mutlu edersin…

2.Yol * :Eğer Ankara’da yaşıyorsan, güzel bir haberim var. 2. yol tam sana göre  “Hayvan Çiftliği”ni tiyatroda izleme şansın var. Ankara Devlet Tiyatrosu 2013-2014 sezonunda “Hayvan Çiftliği”ni sahneliyor. Tiyatroda izlemeni şiddetle tavsiye ederim. Oyuncuların başarısı, sahne, kostüm tasarımı, müziklerin seçimi muhteşemdi. Bu yazıyı okumayı sonraya bırakabilirsin. İzledikten sonra yola beraber devam edelim.

3.Yol:“Bana ne yapacağımı söyleme! Kitapmış, tiyatroymuş! Sen ne yazacaksan yaz, ister okurum, ister okumam sana ne!” derseniz,

Biraz sert bir tepki olur ama benden uyarması,

Bu yazı “Hayvan Çiftliği” kitabı ve tiyatro oyunuyla ilgili bilgiler içermektedir.

Kitabını okumadan, tiyatro oyununu izlemeden önce bu yazıyı okumaya devam edecekseniz, seçim sizin, benden günah gitti. O halde, buyurun içeri;

Tiyatroda sahne, isyankâr domuz Snowball’un yerin yedi kat dibinden çıkarttığı kaybolan emirleri bulmasıyla başlar. Vakti zamanında dört bacaklılar, bir düşün peşindeydiler ve kurmaya çalıştıkları şey Old Major adındaki zeki ve saygın bir domuzun öğretisi olan Hayvanizm’dir. İstedikleri onlara ait ortak bir yaşam, kimsenin kimseyi ezmediği, kimsenin esareti altında olmayan bir yaşamdır. Dört bacaklı canlıların, iki bacaklı canlılardan haklarını almak için çıkarttıkları isyan sonucunda Hayvanizm’in başarıya ulaşması için gerekli olan ilkeler vardır.

Bu ilkeler;

1. İki bacaklı canlılar bizim düşmanımızdır.

2. Dört ayaküstünde yürüyen ya da kanatları olan herkes dostumuzdur.

3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecektir.

4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacaktır.

5. Hiçbir hayvan içki içmeyecektir.

6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecektir.

7. Bütün hayvanlar eşittir.

 

Snowball(domuz), Napolyon(domuz), Boxer(at), Jessie(köpek), Moses(karga), Mollie(at), Squealer(domuz) ve Benjamin(eşek) bu düşü başarabilmek için önce esaretten kurtulmak isterler ve sahip Bay Jones’a isyan ederler.  İnsansız, efendisiz daha iyi bir gelecek için bütün hayvanlar el ele verir. Bilgi olmadan hiçbir düşünceye sahip çıkılamaz der Snowball. Bütün hayvanlara,  Hayvanizm’in 7 kuralını okumayı öğretmekle başlamak ister. Akıllarını ve bedenlerini daha fazla çalıştırarak, akıl yürüterek iktidarı da ele geçirebileceklerini söyler.  Ancak domuz Napolyon aynı düşüncede değildir. Napolyon pratik bir domuz olarak tanımlar kendini. Bilgi ve eğitim için harcanacak uzun bir zamanın olmadığını düşünür. Ateşli silahlar konusunda eğitilmelerini, savaşmayı öğütler. “Kendimizi savunamazsak tekrar esaret altına gireriz, özgürlüğümüzü elimizden alan her şeye ölüm!” der Napolyon. Ancak Snowball buna karşı çıkar, insandan farkımız kalmaz, der. Ölüm emri gerektirecek bir şey olmadığını söyler. Aklımızı enerjimizi daha doğru işler için harcamalıyız. Diğer çiftliklerin desteğini alırsak kendimizi savunmak zorunda kalmayız, der. Napolyon pratik olup eyleme geçmek ister ancak Snowball silahla mücadele etmek istemez. Bu tartışmadan sonra Napolyon ve Snowball iktidar mücadelesine girer. Akıl konusunda domuzların gerisinde olan diğer hayvanlar Snowball ve Napolyon arasında kalmıştır. Ama Napolyon insanlık tarihinde de yüzyıllar boyu başarı getiren “korkutma” politikasıyla diğerlerine gözdağı vererek daha baskın hale gelir. Napolyon, gizli gizli Bay Jones’un evinde beslediği ve gerektiğinde saldırmak üzere eğittiği yavru köpekleri etrafında dolaştırmaya başlar. Ve en sonunda Snowball’u köpeklerle sıkıştırıp, öldürür. Çiftlikteki hayvanlara da Snowball’un çiftlikten kaçtığını söyler. Böylece çiftlikte yaşanacak tüm kötü olayların faili olarak Snowball'u gösterecek, başlarına gelen her felaketten Snowball sorumlu olacaktır. Snowball'un ölümünden sonra çiftlikte işler ve sırayla emirler bir bir değişmeye başlar. Korku ortamını beslemek için de çiftlikte Snowball’un ajanlarının olduğunu söyler. Yani ortaya çıkan kötü olaylar “dış mihrakların oyunu”dur bir nevi…

Napolyon iki bacaklılarla ticaret yapar, dört bacaklıları ezer, hor görür ve hatta öldürür. Kurallara göre davranmaz ama davranışlarına göre bazı emirleri daha uygun kelimelerle yazar. Örneğin, “Hiçbir hayvan yatakta yatmayacaktır.” emri, “çarşaflı yatakta yatmayacaktır” olur. Dolayısıyla Napolyon ve domuzları Bay Jones’un evindeki yataklarda yatar. Ama çarşafsız yataklar olduğu için ihlal edilen bir emir söz konusu değildir. “Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecektir.” emri “geçerli bir nedeni olmadan öldürmeyecektir” şeklinde yapılan, ufak tefek değişikliklerle, ya da Benjamin’nin deyimiyle “manevra”yla, Napolyon’un yaptığı her harekete bir cevabı vardır verilecek. Ve gelinen noktada o güne kadar hiçbir hayvanın hiçbir hayvanı katletmediği çiftlikte, dört ayaklılar dört ayaklıları öldürmeye başlar. Boxer, Napolyon’a karşı çıkmaya başladığında ise artık çok geçtir.

 

“İşte senin sorunun bu” der Napolyon Boxer’a; “Neye karşı olduğunu bilmiyorsun tıpkı, koruman gereken şeyin ne olduğunu bilmediğin gibi.”

 

Tiyatroda, isyanın başladığı sahnede Tom Waits’ten* “Russian Dance” çalmaktadır. İşte o an, tiyatronun kitabın önüne geçtiği tek andı bence. Muhteşem bir seçimdi.  Daha önce Orwell’le ilgili ya da Hayvan Çiftliği ile ilgili hiçbir şey duymamış olsanız dahi, o an bu masalın kime ithaf edildiğini anlamaya başlarsınız.

Hayvan Çiftliği’ndeki karakterlerin gerçek hayattan birini temsil ettiği söylenir. Daha sonra Orwell de bunu doğrulamaktadır. Old Major(domuz) Karl Marx’ı, Snowball(domuz) Leon Troçki’yi, Napolyon(domuz) Stalin'i, Bay Jones son Rus çarı II. Nikolay'ı, Boxer(at) sürekli çalışan halkı, Moses(karga) görünmeyen güzel çiftliklerden, bulutların ardına dizilmiş gökyüzünün ta uzaklarındaki Şeker Dağ’ı hayallerinden bahsettiği için dini, Benjamin(eşek) temkinlileri, Mollie(at) soyluları ve apolitikleri temsil eder.

Artık insanların yönetiminden daha kötü, daha acımasız bir diktatör vardır çiftlikte, hem de kendileri gibi dört ayaklı…

Ve tabi ki sonunda en son emir de kendiliğinden değişir;

Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşit hale gelir…

Hayvan Çiftliği, George Orwell’ın Kasım 1943 ve Şubat 1944 arasında sadece dört ayda yazdığı bir kitaptır. Ancak Orwell’in hayat hikâyesi ve romanı yazdığı dönemin de incelenmesi Hayvan Çiftliği’nde verdiği mesajı anlamamız açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Hindistan sömürge yönetiminde görevli bir İngiliz ailenin çocuğu olan Orwell, gençlik yıllarında polistir. Şahit olduğu acımasız uygulamalar sonrasında memuriyetten ayrılmış, Fransa ve İngiltere’de yazar olarak yaşamış ve sosyalist olmuştur. Yaşamının son yıllarında ise İngiliz ve Amerikan gizli servislerine ajanlık yaptığı iddia edilmiştir. Orwell’in nasıl bir aileden geldiği, yaşadığı dönemdeki siyasi gelişmeler, hangi işlerde çalıştığı ve kendi iradesiyle yaptığı seçimler romanı okumadan önce daha detaylı araştırılmalıdır. Zira Hayvan Çiftliği ve 1984’te yazdıkları hayatından ve yaşadığı dönemden çok açık bir şekilde izler taşır. Bu gerçeklik sayesinde her iki romanın da bugüne kadar güncelliğini koruduğunu düşünüyorum. Eleştirilebilecek yanları olsa dahi, 1940’larda yazılmış her iki roman da beni Orwell’e hayran ediyor.

Orwell, Hayvan Çiftliği için; "Gerçeklerin, doğruların saptırıldığı, konuşma özgürlüğünün yok edildiği modern dünyayı protesto eden bir romandır." demiş. Yaklaşık bir asır önce yazdığı şeylerin ve yaptığı bu “protesto”nun 70 yıl sonra hala bazı coğrafyalarda süreceğine belki o bile inanmazdı, ya da inanmak istemezdi diyelim.

George Orwell bu peri masalını 100-200 sayfada yazmakta, tiyatroda bir buçuk saatte tek perde ile sahnelenmekte ve maalesef insanlık yüzyıllardır bu “masalı” yaşamaktadır. Romanda çok tanıdık gelen tarihsel bir süreç var. Hangi söylemle ya da hangi siyasi görüşle olursan olsun, sömürülenlerin, ezilenlerin hakkını savunmak için iktidara geçenler, bir süre sonra iktidar sarhoşu bir diktatöre dönmektedir. Günümüzde dört bacaklı ve iki bacaklı ayrımı yerine, vicdanlı ve vicdansızlar arasında süren bir savaş söz konusudur. Vicdanlar bazıları için sızlarken, bazıları içinse hiçbir etki etmemektedir. Anlaşılması çok da zor değildir aslında bu durumun; çünkü bazıları hep daha eşit kalacaktır.

Sizce Orwell, korktuğu için mi, böylesine bir gerçeği “peri masalı” olarak isimlendirdi ve masalda insan değil de hayvanları kullandı? Yoksa Orwell’e göre komünizm, hep bir “peri masalı” olarak kalacak ve iktidarda her kim olursa olsun, hangi siyasal düşünceyi savunursa savunsun, iktidar sarhoşu olan her insanoğlunun, romanın sonunda olduğu gibi hırslarına yenik düşen insanlarla domuzların birbirinden bir farkı olmadığını, insanların domuzlaşması, domuzların insanlaşmasını gösterebilmek için mi hayvanları kullandı?

Belki de bu sorunun cevabını hiçbir zaman bulamayacağım. Belki de önemli olan bu sorunun cevabı değil Benjamin’in söyledikleridir;

Görmediklerimize değil, gördüklerimize kafa yormak gerek.

İnançlı olmak yetmiyor, neye inanmamız gerektiğine karar vermek gerek.

Eşekler çok uzun yaşarlar. Mutlulukların mutsuzluklara döneceğini görecek kadar uzun… İşte bu yüzden, eşek Benjamin inançsız ve umutsuzdu.

Bilge eşek Benjamin der ki; Tanrı bana sinekleri kovalamak için bir kuyruk vermiş. Sinekler olmasaydı kuyruksuz kalmaya da razı olurdum.

Ben de sineksiz bir dünya için kuyruğumdan vazgeçebilirdim.

Bazı savaşların bitmesi için bazı şeylerden vazgeçmeyi, siz de düşünmez miydiniz?

Yoksa sadece biz eşek kafaların mı hayali bu?

               

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1.Yol: Kitap: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hayvan_Çiftliği

2.Yol: Tiyatro: http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-bolum_oyunekibi-hayvan-ciftligi3.html

Fon Müziği: Tom Waits-Russian Dance: http://www.youtube.com/watch?v=ypH_fNDdKio

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..