Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '08

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Hayvan hayvanken!...

Hayvan hayvanken!...
 

Köpekleri sever misiniz?
'' -Bu da soru mu şimdi diyorsunuz değil mi?'' Doğru tabii, kim sevmez; o her hafta banyo yapan, bakımlı, pırılpırıl tüyleriyle evin yatak odasında, ya da sepetinde uyuyan, sadık, vefalı, sahibine gazete, terlik getiren, kakasını tuvalete yapan sevimli yaramazları....
Peki, sokak köpeklerini sever misiniz?
Hani; ya izbe bi viranede, ya bi arsa köşesinde dünyaya gelen, ömrü bi parça kemik bulma umuduyla çöpleri karıştırmakla geçen, kimisi kir pas içindeki, kimisi yara bere içindeki, bakınca insanda korku, hatta tiksinti hissi uyandıran, ne veterinerin ne de kuaförün yolunu bilmeyen şu yersiz yurtsuz sokak köpeklerini...

Aslında özgürlüklerine çok düşkün olduklarından mıdır, boyunlarına tasma takılmasını kabullenemeyecek denli asil olduklarından mıdır nedir, bilmiyorum ama hiç bi kapıya bağlanmadan yaşamayı seven bu köpeklere ben ayrı bi sevgi hatta saygı duyarım, biri benim tanıdığım, biri de bir doktorun anlattığı iki sokak köpeğinin yaptıkları yüzünden...

Doktorun anlattığı olay İstanbulda geçiyor, senelerce önce...

''- Bir kış sabahı evimde gazetemi okurken bi köpeğin acı acı havlaması dikkatimi çekti. Havlama uzun zaman devam edince merak ettim. Pencereyi açıp dışarı baktım. Sokak kapısının önündeki bi köpekti havlayan. Aşağı indim. Kıvırcık beyaz tüylü, küçük bi sokak köpeği...Beni görünce inlemeye başladı. Canının yandığı belliydi. Çenesini eşiğe dayadı. Yüzüme bakıyordu. Kucağıma aldım, yere basamadığı ayağına dikkatlice bakınca kırık olduğunu anladım. İçeriye alıp yarasını temizledim ve ayağını sargı beziyle bi tahta parçasına sardım. Karnını doyurdum. O haliyle sokağa atmaya kıyamadım. Evde iki hafta kadar sargılı ayağı ile kaldı. Sonra sargıyı söktüm. Ayağı iyileşmişti. Bir hafta kadar topallayarak dolaştı. Sonra topallaması da geçti. Cana yakın, sevimli bi köpek oldu. O bize, biz de ona alışmıştık.

Derken sık sık evden kaçmaya başladı. Her seferinde sokaklarda arayıp getirmeme rağmen kaçmaya devam etti. Ve bigün hepten kayboldu. Ne kadar aradıysam da bulamadım. Üzülmüştük, ama zamanla unuttuk gitti...

Aradan bir yıla yakın bi zaman geçmişti. Yine bi kış sabahı acı, acı havlamalar duydum. Bizimkinin sesine benzetince aşağı indim. Kapıyı açınca yanılmadığımı anladım, gelen bizim beyaz sokak köpeği idi... Beni görünce sevinçten kuyruğunu sallamaya başladı. Ama bu sefer yalnız değildi. Yanında sarı renkli kocaman bi köpek daha vardı! O iri köpek boyuna inliyordu. Yakından bakınca onun da ayağının kırık olduğunu gördüm. Bizim küçük sokak köpeği, bir yıl aradan sonra, ayağı kırılan arkadaşını tedavi etmem için bana getirmişti!...''

Şimdi bu köpeğe hayvan denir mi yani, ne dersiniz? Üstelik hep merak etmişimdir; bu sokak köpeği ayağı kırıkken rastgele mi bu doktorun kapısına geldi, yoksa o evde kırık ayağını tedavi edecek birinin olduğunu bilerek mi geldi? İkinci ihtimal hiç akla yatmasa da bana nedense, pekala olabilirmiş gibi geliyor. İnsanların enva-i çeşit silahlarla birbirlerini öldürmeye, yok etmeye çalıştıkları bu dünyada bi sokak köpeğinin bu davranışına, yaralı arkadaşına yardım etmeyi akıl edebilmesine söylenecek bi şey var mı?

Gelelim bizzat şahit olduğum, yakından tanıdığım ikinci sokak köpeğine.

Cipsi'nin öyküsünde anlattığım evimizin bahçesine bi tarihte küçük, kirli, beyaz tüyleri olan bi sokak köpeği sığınmıştı. Çocuklar zavallının haline acıyıp beslemeye başlayınca akıllı, uslu olduğu her halinden belli olan bu köpek bahçemizin demirbaşı oldu. Bir kaç gün içinde birbirimize alıştık. O günlerde evden en erken abim çıkardı, işe gitmek için. Bu isimsiz köpek abimi; bi kaç sokak ötedeki, servis arabasına bindiği köşeye kadar götürür, sonra koşarak eve dönerdi.
Karşımızdaki evde o zamanlar Kız Öğretmen Okulunun Beden Eğitimi hocası Alev Hanım otururdu annesiyle. Çok güzel, boylu poslu, bilek yarışında şehirdeki bütün erkekleri yenmesiyle maruf ( rivayet olunur ki; bileğini her kim bükerse onunla evlenmeye yemin etmişti), bütün erkeklerin gıptayla baktığı bi kızdı Alev hanım. Daha o zamanlar kısa, yani dizüstü bi etek giyerdi. Ve etek giydiğine pişman olurdu! Bizim hınzır köpek daha o kapıdan çıkar çıkmaz Alev hanımın eteğinin altına girer, bacaklarının arasına bakardı. Onun anneme:
''- Ayşe teyzeee, şuna bişey söylesene yaa!!! '' diye şikayet etmesini hiç unutamam. Pencereden içeriye kaçar gizlice gülüşürdük. Alev hanım sabah saat tam yedide okula gitmek için evden çıkardı. İlk bacakarası bakış faslından sonra bizim fetbaz sokak köpeğimizin refakatinde okula gider, o okulun bahçe kapısından içeri girince, bizimki kulakları havada uçuşarak eve koşardı.

Şimdi sırada okula giden çocuklar var ... Her çocuğu okulunun kapısına kadar götürüp bıraktıktan sonra tekrar eve dönerdi.

Elbette buraya kadar anlatıklarım pek ilginç değil, başka köpeklerin de pekala yapacağı türden şeyler... Hele eğitimli olanlarla kıyaslanınca! Ama bizim sokak köpeği sabahleyin işe ya da okula götürdüğü herkesi akşam iş ve okul dönüşünde sırasıyla; saatini, hatta dakikasını şaşmadan gidip karşılar ve eve getirirdi!.. Abim servis arabası durakta durduğunda bizimkini tam zamanında kendisini bekler bulunca arkadaşlarına ''- Bakın bu köpek saate bakmayı bilen bi köpektir '' diye caka satıp, bahse girerdi. Girdiği her bahsi kazandığını söylemeye gerek var mı?

İkiyıl önce tv' de İngiltere'deki bi köpeğin; sahibi hangi saatte eve dönerse dönsün; tam o anda evin kapısına bakıp onu karşılamaya hazırlandığını anlatan bi belgesel izlemiştim. İşte bizim sokak köpeğinin sırrını o zaman anladım. Sahibi nerede olursa olsun eve dönmeyi aklından geçirince, ya da başka bi deyişle eve dönmeye karar verince köpeği bunu seziyor ve onu beklemeye başlıyordu. Yoksa bunun bizim bildiğimiz saatle ilgisi yoktu elbette. Tabii, o İngiltere'deki köpek yalnız bir kişinin eve dönüşünü biliyordu, oysa bizim alçakgönüllü sokak köpeğimiz en az 6, 7 kişinin eve dönüş anını biliyor ve onları karşılamaya gidiyordu!

 
Toplam blog
: 36
: 7030
Kayıt tarihi
: 12.12.07
 
 

Elazığ'ın, şimdiki adı Alacakaya olan, ama eskiden küçük bir madenci kasabasında; Güleman'da doğd..