Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '21

 
Kategori
Psikoloji
 

Hayvan Sevgisi adil olmalı

Biz de hayvanseveriz ama kimse kusura bakmasın. Bazı insanların hayvanseverliliği çok abartı.

Hayvanların şiddet görmesine her şeyden önce karşı olduğumu, onların da bu toplumda insanlar kadar yaşama hakları vardır. Onlara zarar vermek ve onları canlarından etmek elbette sağlıklı bir insanın isteği olamaz.

Fakat dünya insanında bu hayvanseverlik konusunda haksızlık içinde.

Bazı insanlar görüyorum, fark ediyorum... Hayvanlara öylesine bağlılar ki mutlu olmamak elde değil. Yalnız dikkatimi çeken bu hayvanseverliliği belirgin hale getirmek etrafa ve çevreye yapmacık gelebilir. Özellikle hayatında kötülük, üzücü olaylar yaşamış insanları kendilerini hayvanlara adadığı bir gerçek de var ortada.

Asosyal bir yaşamın pençesinde, insanlarla anlaşamayan bir yapıyla ona sadece hayvanlar kalmıştır. Yok, hayır! Hayvanseverlerin hepsine asosyal demiyorum. Fakat ciddi bir kısmı hayvanseverliği öylesine gözünüze sokarak gösteriyor ki, etrafındaki insanları merak ediyorsunuz. Üstelik bazı tanıdıklarımın yaşantılarını bizzat bildiğimden söyleyebiliyorum. Hürmet, saygı, onur ve anlayışı yitirmiş birçok insan, nedense hayvanlara aşırı tapıyor. Haşa... demek isterdim ama evet, tapıyorlar.

Bu haksızlık değil midir? Durum ne olursa olsun. Hayatları boyunca öz evlatlarını sevmekten, saymaktan kaçınmış ve onlardan bir güzel sözü esirgemiş insanlar yok mu? Kendi evladını övmez, sevmez, saymaz, ama kediye evladından fazla değer verir. Hayvansever olan birçok yetişkin aynı yanılgıda. Türk insanı da düşünmeden şu soruyu sorar: "kıskandın mı?" İşin içinde kıskançlık değil, bir hata yatmakta. Vurguladığım budur.

Kuşları, kedileri, köpekleri veya hangi hayvan olursa olsun severim. Ama kendi evladımdan, torunumdan kısmam, kısıtlamam. Yine sevelim, edelim. Fakat buradaki mevzu başka. İnsanlar sırf "Allah'ın sessiz kullarıdır onlar" cümlesine sığınarak hayvanların daha fazla ilgi ve latife hakettiğini zanneder. Bu da hatayı örtmenin farklı bir yolu. Bunu konu dahi etseniz sizi taaa peygamber efendimizin zamanına götürerek fikrinizin yanlış olduğunu söylemeye çalışırlar. Çok bilmişlikle sizi hep abartıyla suçlarlar. Çok bilmişlik dediysek kalın kalın kitaplar okuduklarından değil. Google bilgeliği yapmaktalar...

Bre GAFİL! Allah hayvanı da beni de yaratandır! Ve hiç birimiz birbirimizden önce veya sonra gelmeyiz. Bu bütün canlılar arasında böyledir. Ama insan, hayvanı öylesine sever ki, öz evladına nasılsın, neyin var demeyi unutturur. Ölünce sizi köpekler, gediler gömsün o zaman. İnsanoğlu böylesine bir hatayı yapmaya devam ediyor.

Size başımdan geçen bir olayı anlatayım. Çok güzel bir sultan papağanım vardı 14 yaşlarında. Tarkan'ın Şımarık şarkısı yeni çıktığından, ve bizim seçtiğimiz kuş, saçlarını yakalamaya çalıştığından onu Şımarık bulduk. Tıpkı şarkının ismi gibi. Şımarık'a 2 yıl kadar baktım. 2 yıl dediysem de hani heveslenip anasına babasına sorumluluk atanlardan değil. Hayır, kendim baktım. Her şeyiyle ilgilendim. 16 yaşlarında beni bir öksürük aldı. Ciğerlerim acıyor, geceleri uyuyamıyordum. Doktora randevu yaptık. Doktorun ilk sorusu "evde hayvan var mı" Biz de cevap olarak, "kuş var" dedik. "Alerji ihtimaliniz yüksek, hatta var diyebilirim, derhal kuşu elden çıkarın, öksürme farklı hastalıklara dönüşebilir" dedi doktor.

Sultan Papağanım, canım Şımarık... Büyük bir kutuda delikler oluşturdum. Kutuya koydum. Evimizin aşağısında bir kanal vardı. Kanalın önünde çok uzun ikinci el bir mağaza bulunuyordu. Oranın girişinde kuşlar vardı. Kuşlar orada görsel amaçlıydı. Arada bakmaya giderdim. Güzel ve camın arkasına doğal bir alan yapmışlar kuşlara. Şımarık gibi sultan papağanları, cennet papağanları, muhabbet kuşları vardı. Arada ziyaret ederim diye ağlaya ağlaya oraya verdim Şımarık'ı. Trajik bir olay. Kafasının ufak bir yerinde tüy yoktu. Şımarık'ı ziyaret edersem oradan tanırım diyordum kendi kendime. Birkaç kez ziyaret ettim. Şımarık, beni her gördüğünde, camekanın önüne gelir, beni okşar gibi camı okşardı. Ben yine ağlıyordum.

Aradan biraz zaman geçti. Biz zaten başka bir eve taşınmıştık. Şımarık'ı çok nadir ziyaret edebiliyordum. Bir gün, bisikletle dedemleri ziyaret etmeye giderken erken yol aldım. Şımarık'ı da görürürm diye... Mağazanın girişindeki kuşların hepsini kaldırmışlar. Şaşırdım tabi. Görevliye sordum ardından. Önce neden sorduğumu merak etti ve ben bir süre önce kendi sultan papağanımı oraya verdiğimi anlattım. Bana hiç üzerimden atamadığım bir cevap verdi. Kuşların bir süre önce mumyalatıldığını anlattı. Hayatımda böyle bir cevap alacağım aklıma gelmezdi. Bir korku filminin içindeydim ve çok sinirli bir şekilde uzaklaştım. Şımarık ölmüştü. Yani Şımarık, bir heykelden başka bir şey değildir. Bize geriye kalan Tarkan'ın şarkısı ve doktorun tarkanın yerine beni bu şekilde öpmesidir. Çünkü 17 yaşında öğrendik ki benim bu ateşlenmelerim, baş ağrılarım alerjiden değil, Akdeniz Anemisinden dolayı. 17 Yaşında Akdeniz Anemisi olduğumu öğrendim. Olan Şımarık'a oldu.  

 

O olaydan sonra sokakta dahi yerde, ölü bir kuş veya herhangi başka bir canlı görsem, yolumu değiştiririm. İçimi bir titreme kaplar, bakamam. Bu hayvanları sevmemekten değil, hayvanlarla aynı düzeyde ilişki kurmaktan çekindiğimdendir.

 

Bu yüzden hayvanseverliliği çok abartmayın. Konuşamıyorlar diye bu size onları çevrenizden, yakınlarınızdan daha fazla gerekçe kazandırmaz. Her şeyin dozunda güzel olduğu bir gerçek. İnsana, evlada hissiz bir şekilde seslenmekle Hayvanlara "canım benim" demenin arasında da hak vardır. Sadece yaptıklarınızla değil, davranışlarınızla da sınanacaksınız. Bir hayal edin bakalım: 

 

"Sen kedine, kuşuna canım, oğlum, aslanım, birtanem diye seslenirken, onları öpücüklere boğarken, evladının, arkadaşının derdinden haberdar mıydın?" 

İnsanoğlu hayvanları elbette sevmeli, ama dünyayı, yaşamayı, etrafı körleştirecek kadar saplantılı bir halde değil.

 

Barış ve Sevgi dileklerimle,

Tolga Yavuz

 
Toplam blog
: 10
: 170
Kayıt tarihi
: 05.03.14
 
 

Konservatuar Mezunu ve Bilgisayar Mühendisiyim. ..