Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Hazan

Hazan
 

alıntı


Kuzeyden gelen soğuk rüzgarlar, nihayet kışı getirmişti.

Yazdan kalma günlerin sarı sıcak sessizliğinde, kısa nacakla küçük dalları odun haline getiriyordu yaşlı adam. Hazana karışıyordu küçük dallar boy boy…Zamansızdı güneş, bu yüzden kahverengi kalın koyun yününden dokunmuş yeleğini giyinmişti. Dizleri yamalı iş pantolonunun belinde her zaman ucu kırık çakısı olur, yorgunluk arasında bağ armudunun sarı kabuklarını incecik soyar yerdi. Tüm yorgunluğunu küçük lokmalar halinde yutardı.

Yine armut soyuyordu .İnce kabukları avucuna biriktirdi önce, dizlerinde destek alarak kalktı. Eski alüminyum bir tencere vardı , ahıra inen merdivenlerin başında. Mavi leğenin kapağıyla kapalı dururdu hep, açıp içini, koydu avucundakileri. Maşallahın hakkı da buydu. Belinin sızısına çok ta doğrulamadan yürüyordu. Tekrar odunların başına geçti. Kalktığı kütüğün üzerindeki minderi şöyle bir düzeltip tekrar oturdu.

Yaylaya doğru döndü yüzünü. Bulutluydu. Yakında yağar diye geçirdi aklından. Bir an önce avludaki odunları kesip odunluğa istiflemek lazımdı.

Seviyordu yaşadığı yeri. Yaşlandıkça büyüdüğü topraklara karşı, karşı konulmaz bir özlem duymuştu .Toprak çekiyor dedikleri şey bu olmalıydı. Oysa gençken, bir an önce ona dar gelen bu çevreden kurtulmak için, askeri okula gitmişti. Uzun yıllar şehir şehir, kasaba kasaba dolaşmıştı göçüyle. Her gittiği yerde sayısız dostlukları olmuş ama yıllar geçip yaşı durulduğunda içindeki özlemin cılız sesi daha bir gürleşmişti. Gel diyordu. Gel…Kokusuyla , sesiyle, derin bir özlemle, gel…

İki yıl kalmıştı Kore de, savaş sonrası barış gücü olarak. Henüz evli değildi o yıllarda, babasına para yollamış, o da şimdi oturduğu bu evi yaptırmıştı. Yokluk yıllarıydı ve o hep iyi bir evlat olmuştu. Ama içi acımıştı çoğu kez, babasına bu evde oturmak nasip olmamıştı. Kendi elleriyle attığı evin bitiş tarihinin üzerinden çok az bi süre sonra vefat etmişti. Her ölüm gibi zamansızdı. Tuğlalarında elleri kalmıştı alın teriyle karışık. Bu yüzden de bir başka severdi bu evi yaşlı adam.

Babasının öldüğü yaşı çoktan geçmişti.uzun yıllar sonra , kızına, 53 yaşından çok korktuğunu, hep o yaşta öleceğini düşündüğünü söylemişti, gözleri yaşararak.

Hava geliyor dedi. Rüzgar kendini hissettiriyordu artık. Bir an önce bitirmek lazımdı işi. Islak odunla uğraşmak daha zordu çünkü. Başladı nacağı bir bir odunların cılız gövdesine indirmeye. Tıpkı hayat gibi diye düşündü. Bir yerden alıyorsun, başlıyorsun bölünmeye, bölündükçe azalıyor bir yanın, bir yanın çoğalıyor…Sonra bitiyorsun. Her başlangıç bir son, her son bir başlangıca tohumdu…

Hayat özlemeklerin kümbet kümbet gün yığınıydı. En çok neyi özlediğini bile bilmezdin. Annenin sesini özlerdin, tekrar çağırdığı günlere dönsen… Babanın peşine düşüp oduna gittiğin günleri…Kardeşlerinle yine aynı dere gölünde kayadan atlayabilseydin neşeyle…Sular gibi geçerdi hayat. Şimdi de çocuklar…Allah acılarını göstermesindi. Özleniyordu evlat…Tadı olmayan iki öğün yemekler yeniyordu. Fazladan küçük eller isteniyordu sofra başında telaşlı…Evladın elinde, su içesi geliyordu insanın. Erkenden gurbete atarken kendini demek, böylesi özlemekler bırakmıştı anasına babasına emanet…Devraldığı emaneti alınca daha bir iyi anlamıştı. Aynı yerde duruyordu babası da, oğluna veda ederken o gün…

Bi bakındı. Ne çok odun kesmişti. Kısacık geçerken düşünce ikliminden, kaç baharı, kaç kışı bırakmışken geride zamanı da aynı böyle mi tüketmişti…Demek bir odun kesimi zamanmış yaşamak dedikleri aslında. Üç beş kelimeye sığan nefes sayımı…

Yağmur çiselemeye başlamıştı. Yaşlı adam, tam doğrulamadan kalktı. Nacağı evin tahta kapısının arkasındaki çiviye astı.. Daha içeri girmeden kuzineden gelen odun çıtırtısına yorgunluğunun farkına vardı. Sedire uzanmalı dedi. İyi gelirdi. Sevdiği seslere karışmak için yumdu gözünü…Zaman o andı…

 
Toplam blog
: 281
: 324
Kayıt tarihi
: 30.04.09
 
 

1967doğumluyum. Lise mezunuyum. Okumayı ve yazmayı hep sevdim. Kelebek kanadı kırılganlığında bir ha..