Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Haziran '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

He yane he

He yane he
 

Ekmek için


Cevdet Sunayın Cumhurbaşkanı olduğu 1960-70’li yılları, iki kafkameli kadın mısır zairelerini sırtlarına yük yaparak, her zamanki gibi gün ışığından faydalanmak ve diğer yapacağı işlere zaman ayırmak amacı ile sabahın kör karanlığında kalemendereye doğru yola koyuldular. Sırtlarında mısır torbaları ile eğile büküle yol alırken, sohbetlerinin konusu, çoğu zaman, eşleri, çocukları, hayvanları birde tarlalarının verimliliği idi. Bu yolculuğun amacı; kalemenderedeki değirmende mısırları öğüterek un yapmaktı.

 
Yoksulluğun kol gezdiği vadi toprakları bu onurlu ve çalışkan insanları üzerinde taşımaktan gurur duyuyordu. Azık torbalarında mısır ekmeği ile kendilerinin üretimi olan minci vardı. 
 
Mevsimlerin getirdiği hava durumu ise ayrı bir sohbet konusu ve tahminler teorisini içeriyordu. Vadi insanı özellikle kadını, yaşlı insanların deneyimlerini sıkıca ezberine almış, ezberlediklerini yaşamsal kılavuz olarak kullanıyorlardı. Havanın sürekli yağmur olması nedeni ile hayvanlarının yiyeceklerini kurutup otluğa yığın yapamayan kadınlar endişe içindeydi. Kesilip çayıra yayılmış otlar, yağmur ve nemin etkisi ile pörsümüş ve çürümemek için çaba sarf ediyorlardı. Kurutulup patol halinde hazırlanması gereken otlar, sahipleri ile birlikte güneşi umutla bekliyorlardı. 
 
Değirmen anahtarını bir gün önceden temin eden kadınlar, değirmen harkının suyunun boşa akması için açılan kısmını çimlerle kapatıp suyun değirmen oluğuna akmasını sağlamışlardı. Değirmen oluğuna akan su değirmenin altındaki metal çarkına düşeyden 70-80° eğimle akarak vurup, çarkın dönmesi ile un imalatının başlangıcı gerçekleşiyordu. Kadınlar, değirmen taşının üzerindeki haznenin alt ağzı kapalı haldeyken mısır tanelerini içerisine boşaltmış, değirmen taşının dönme hızını ve yüksekliğini ayarlamışlardı. Hazneden yavaş yavaş akan mısır taneleri taşın merkezindeki delikten geçerek, taşın altına inip ufalanıyor un halini alıyordu. Mısırın bir kısmı ise lahana yemeklerine katmak üzere kalın kalacak şekilde korkota olarak üretiliyordu. Kara lahana çorbası korkota ile ayrı bir tad alırdı. 
 
Birkaç saat içerisinde kadınlar mısırları un haline getirerek evlerinin yolunu tutmuş, tan ağartısı içerisinde evlerine ulaşmaya çalışıyordu. Kadınlardan birisi arkadaşına: Heyda ne der acep Cevdet Sunay ne yer?  Diye sormuştu. Diğer kadın alaylı bir şekilde arkadaşına dönerek : He yane hee, bunda bilmeyeek ne var, buğday ekmeği ile tahin halvası yiyordur, der.Ülkenin cumhurbaşkanının buğday ekmeği ile tahin helvası yediğini düşleyen kadınlarımız mısır unu taşıyorlardı. Tarlasına mısırı ekmiş, biçmiş, ayıklamış, değirmene götürmüş, evine mutlu bir şekilde un olarak götürüyordu.
 
Vadide sabah aydınlığında başka bir evde ise, evin haylaz oğlu ilçedeki kahvede oyun oynamak ve gününü geçirmek için para istemektedir. Anne çaresiz ve serzenişle oğluna; ey uşağım ananın varmida vermiyi saha, diye seslenir. Bu diyalog, evin koşullarını algılamayan planlı ve programlı bir şekilde para harcamasını bilmeyen, üretime katkı vermeyen sadece tüketim yapıp konuşan annenin oğlunu kızdırıyordu.
 
Aslında 1970 lı yıllarda yoksulluğa rağmen, ülkenin bu güzel vadisinde sosyal mutluluk kavramı yaşanıyordu. İlçesinde halk evi bulunan, sineması olan, ilk defa Tiyatro izlediğim salonu ile  bu sosyal yapıyı halen imrenerek anımsıyorum. Evlerdeki radyolardan sanat, halk muziği sesi yükselir, herkes arkası yarın sesli tiyatrosunu inanılmaz bir çoşku ile beklerdi. Televizyonun ve bilgisayarın yabancılaşmayı ve yozlaşmayı henüz gerçekleştiremediği yıllardı. 
 
Ülkemize şöyle bir baktığımızda, aile yapımız açısından bir değerlendirme yapmamız gerekirse, dunyanın en uygar aile yapısına sahip olduğumuzu ve bu yapının nasıl yozlaştığını görebiliriz. Ben ve benim kuşağımdakiler babalarının yanında ve karşısında ayaklarını uzatarak veya ayak ayak üstüne atarak oturduğumuzu, yüksek sesle konuştuğumuzu hatırlamam. Çekirdek aile yapısı bile parçalanmış, doğal sağlıklı iletişim yerine neo liberal politikaların başarılı bir şekilde uygulamaya koyduğu, ikame ettirdiği, bize ait olmayan yabancı ve yoz bir kültür yerini almıştır. Kültür yozlaşması tam gaz devam etmektedir. Yakın ve uzak tarihsel geçmişi bilmeyen bir genç kuşak, radyolarından ve televizyonlarından Türk Halk ve Türk sanat muziği sesi duyulmayan evler. Neredeyse yarıdan fazlası yabanci dilli iş yeri tabelaları. 
 
Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Yüce Atatürk “Kültürünü kaybeden milletler başka milletlerin şikarı/avı olur” diyerek, kültürün önemine vurgu yapmıştır. 
 
Ülkemiz ve vadimizde mısır üretilmiyor artık, Cevdet Sunayın Cumhurbaşkanı olduğu yıllardaki özlemlerde yok. Mısır, siyaset edenler tarafından amerikadan ithal ediliyor. Amerikan emperyalizmi aşımızı, ekemeğimizi belirler oldu. Amerikan wilson prensiplerinden beri başlatılan çalışmalar, koşulları, siz üretmeyin bizden alına kadar getirdi. Ama ülkemizde Halen daha o televizyonlardan insanların akıl tutulmalarına neden olacak bir şekilde ;
 
-Tarımda, sanayide üretim arttı.
-Yabancı sermaye ülkemize getirildi, enerji yatırımları ile tüm diğer yatırımlara devam edilmektedir.
- Enflasyon düştü, işsizlik azaldı.
-GSMH arttı, cari açık azaldı. 
-Dişişlerinde itibarımız çok ama çok arttı, çok ülke gezildi.
-Özgürlükler arttı, demokrasımız gelişti, Anayasanın yapısı değiştirildi, üniversitelerimiz çoğaldı.
-TOKİ ile evler yapılarak herkes ev sahibi yapıldı, dev adliye sarayları yapılarak adalet tesis edildi.
-Özelleştirilen Sağlık ve eğitimde çok büyük atılımlar gerçekleitirildi. 
- Kürt sorunu çözüldü, PKK terör örgütü silah bıraktı.
- Vatandaş borçlu değil, para içerisinde yüzüyor, mutfağı ve kendisi zenginleşti.
-İhracat arttı, ithalat azaldı.
-Merkezi yönetimler bir harika, yerel yönetimler markalaştı.
-Dev alışveriş merkezinin açılış kurdeleleri kesildi, KOBİ‘ler gelişti. 
-Esnaf ve zanaatkar kar denizinde yüzüyor.
-Natonun ve Amerikanın planlarına karşı durulmakta, Avrupa dize getirildi.
-Müslüman ülkelerin hamisi ve israilin korkulu rüyası bir ülke olduk.
-Çalışanların ücretleri ile asgarı ücret artırıldı, sendikalar sonsuz destekleniyor.
-Tüketim maddelerinin fiyatları düşürüldü,
-Ha bu arada en önemlisi TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) nin üst yönetim kademesi dize getirildi.
 
Diyerek avazları çıktıkları kadar bağırmakta ve bunları dinleyen vadi insanı ile vatandaş ülke adına mutlu olmaktadır. Bu olumlu gelişmeleri, insanlarımızın bu şölen havası içerisindeki ülke adına mutluluktan gülümsemelerini izliyorum çoktandır. 
 
Galiba ben ve benim gibiler anlamıyor yada kafkameli iki kadın bugün Amerikan ithalatı mısırlarını sırtlarında değirmene götürürken, birbirlerine “HE YANE HEE” ikizdere ve ülkemiz çok gelişti çook diye konuşuyorlar, buna inamak gerekiyor öyle mi?  
 
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi 
 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara