- Kategori
- Deneme
Hemingway ve Ayakkabılar
Mevsim farklı, zaman farklı olsa da haftanın yine aynı günü.Akşamın kente erken indiği saatlerde aynı yolları yürüyorum.
Seyyar köftecinin tezgahından çıkan dumanlar sokağı kaplamış bile.
İkinci el eşyalar yine aynı sokağa dökülmüş; Kentin griliğine tezat renkli bluzlar, gömlekler ve pantolonlar kaldırımın üzerinde karışık bir yığın oluşturmuşlar. İncecik penyelerle kışlık kazaklar dost olmuşlar. İki ağaç arasına gerilmiş iplere asılmış kabanlar, yazlık elbiselerle yan yana selam veriyorlar.Ucuz metalden yapılmış takılarsa yerdeki örtünün üzerinden alıcısına göz kırpıyorlar.
Farklı eşyalar ve mutsuzlukları yüzlerine yansımış satıcılar…
Benzer yaşamlardan gelmiş oldukları o kadar belli ki. Peki ya hayalleri, umutları? Bunları düşünürken kaldırımın kenarına dizilmiş üç, dört çift erkek ayakkabısı gözüme takılıyor. Az giyilmiş olduğunu anladığım ayakkabılar ne çok şey anlatıyor. Hepsinin ayrı bir hikayesi olmalı.
Hangisinin sahibi bu dünyayı terk etti ve konulduğu kapı önünden alınıp buralara getirildi? Hangisi beğenilmeyip terkedildi?
Sahipsiz kalmış bu ayakkabıların hikayelerini boşu boşuna yaratmaya çalışıyorum çünkü kendimi Hemingway’in o en kısa hikayesinden kurtaramıyorum.
***
Bir toplantıda Ernest Hemingway’e ne derece yetenekli olduğunu soran edebiyatçıya,
-“Senin hayal bile edemeyeceğin kadar” diye cevap verir.
Bu kez on kelimeyi geçmeyen bir hikaye yazıp yazamayacağını sorar edebiyatçı.
Bunun üzerine Hemingway altı kelimelik bir öykü yazar:
“For sale: Baby shoes. Never worn”
(“Satılık: Bebek ayakkabıları.Hiç giyilmemiş.”)
***
Ve ben ne zaman kaldırım kenarına konulmuş bir ayakkabı görsem;
Geri gelmeyecek umutların, bitmiş hayallerin ve yürünmemiş yolların acısını hissederim…
19/01/2018 Naz Avcı