Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Hepimiz Ağca'yız! Burası Türkiye

Hepimiz Ağca'yız! Burası Türkiye
 

Vatanseverler sürgün,Katiller Kahraman oldular


Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; ülkesi, halkını seven, yazarları, şairleri, sanatçıları sürgün edilen, öldürülen, işkence gören, buna karşın katillerin kahraman yapıldığı, göklere çıkarıldığı, korunduğu kollandığı, kayrıldığı.

Abdi İpekçinin katili Mehmet Ali Ağca serbest bırakıldı. Bir kahraman gibi karşılandı. Milliyetçi, ülkücü, ama askerliğe gitmemek için elime bir daha silah almam diye mazeret beyan etmektedir. Oysa hala elinde Abdi İpekçinin kanı var. hala emri verenler aramızda dolayaşıyorlar. Oysa bu ülkede vicdanı retçilere yapılan işkencelere, zulme tanık olduk. Şimdi Abdi İpekçi'nin katili kahraman ilan ediliyor. İçim acıyor içim.

1 Şubat 1979 akşamı... Milliyet’in Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi, Ankara’da Başbakan Ecevit’le görüşmüş, İstanbul’a dönüyordu.

16.40 uçağında işadamı Sakıp Sabancı ile karşılaştı. Yan yana oturdular. Yol boyu ülkenin ve ekonominin durumu üzerine sohbet ettiler.

Bir ara Sabancı, “Milliyet satılıyormuş, öyle mi?” diye sordu.

“Aslı yok” diye geçiştirdi Abdi İpekçi...

“Yok, yok... Satılıyormuş” diye üsteledi Sabancı...

“Parası olan alır” diye kapattı İpekçi...

Bu konu, yüreğini burkuyordu.

4 saat sonra, bugün kendi adını taşıyan caddenin köşesinde vahşice kurşunlanacaktı.

* * *

Onu kurşunlayan adam, serbest kalacak bugün...

İpekçi’yi vurduğunda 20 yaşındaydı. Bütün ömrü hapiste geçti; ama cinayetiyle bizim ömrümüzü de hapsetti.

Sıktığı kurşun, sadece sağduyunun simgesi bir gazeteciyi değil, sağduyuyu da vurdu.

“Amaçları hükümeti devirmek, toplumda panik ve umutsuzluk yaratmaktır. (..) Olağanüstü yönetim biçimlerine yönelmek, teröristlerin oyununa gelmek demek olacaktır” diye yazmıştı İpekçi...

Bunu yazdıktan 6 ay sonra öldürüldü.

19 ay sonra da hükümet devrildi. Toplum umutsuzluğa düştü, panikledi. Türkiye teröristlerin oyununa gelip olağanüstü yönetim biçimine yöneldi.
Bir daha da hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

* * *

Ağca yattı çıkıyor.

Oysa işlenen, bireysel görünümlü kolektif bir suçtu.

Birileri ona “İpekçi’yi öldür” emrini vermişti.

Bazıları silah ve para temin etmişti.

Azmettirenler vardı; cinayet sırasında köşede bekleyenler, kaçtığında evinde saklayanlar vardı.

Sorguda gereken soruları sormayanlar, sorgu süresini uzatmayanlar, onu yargılayan hâkimin evinin önüne bomba koyanlar...

Ağca’yı istediği cezaevine nakledenler, cezaevinde ona tabanca ile er üniforması temin edenler, askeri bir hapishaneden firarına yardım edenler...

Ona pasaport verenler; emniyetteki pasaport kayıtlarını ateşe verenler...
Cinayet sırasında yalnız olmadığını gören şahitler... Gördüğünü anlatmasın diye tanıkları tehdit edenler... Buna rağmen tanığı kaderine terk edenler...

Yurtdışında onu misafir edenler...

Bütün bunları bilip hiç ses etmeyenler, olayın üzerine gitmeyenler...

Susup bekleyerek suça iştirak edenler...

* * *

Böyle bakınca “Hepimiz Ağca’yız!”

Bir koca orduyuz, suç ortaklarından...

Aktif işbirlikçilerin kimi kahraman oldu sonradan, kimi genel müdür, kimi bakan...

Pasif suç ortakları ise, izlediler sessizce... Ve mağduru oldular, hesabını sormadıkları sürecin...

Hesap soranlar mı?

Onlar da Ağca ve ortaklarının kurşunuyla kendine mazeret yaratan “olağanüstü yönetim biçimi“nden sonra ya vuruldular ya susturuldular.

* * *

İki hafta sonra hem Abdi İpekçi’yi anacağız, hem de lüks otelde kalan katilinin anılarını okuyacağız.

30 yıl geçti aradan:

Katilleri kahraman yaptık.

İpekçi’nin hesabını soramadık, mirasını koruyamadık.

Utanıyoruz. Yüreğimiz burkuluyor bizim de... Can Dündar(Milliyet)

****

Gazeteci-yazar Abdi İpekçi cinayeti ve iki ayrı gasp suçundan hükümlü Mehmet Ali Ağca, işlemlerin tamamlanmasının ardından Sincan F tipi Cezaevi'nden tahliye edildi. Mehmet Ali Ağca, Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri eşliğinde araçlarla cezaevinden ayrıldı. Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca'nın da aralarında bulunduğu grup, konvoyun geçişi sırasında davul ve zurna eşliğinde sevinç gösterilerinde bulundu.

Grup, Ağca'nın da içinde bulunduğu aracı konvoy halinde takip etti. Ağca, muayene için GATA'daki Ruh ve Sinir Hastalıkları Kliniği'ne getirildi. Yol boyunca konvoyu takip eden araçlardaki gazeteciler Ağca’nın görüntüsünü çekebilmek için yoğun çaba harcadı. Çevre yoluna çıkmadan önce basın mensuplarını taşıyan araçların önü polis ekiplerince kesilmek istendi. Konvoyda polis ve basın mensuplarını taşıyan araçların dışında bazı sivil kişilerin de bulunduğu araçlar dikkati çekti.

GATA’ya girişte gazetecilerin görüntü alması kapıdaki askerler tarafından engellenmeye çalışıldı.

Takip sırasında basın mensuplarını taşıyan araçlardan bazıları maddi hasarlı kazalar yaptı.

Yaşanan yoğunluk nedeniyle GATA’nın ana giriş kapısı araç trafiğine kapatıldı. GATA’ya girişler diğer kapılardan sağlanıyor.

HOLLYWOOD'DAN TEKLİF

Mehmet Ali Ağca'nın avukatı Yılmaz Aboşoğlu, “Ağca'nın 8 milyon dolarlık bir teklif aldığı, ayrıca Hollywood’dan teklifler geldiği” yönündeki soru üzerine, “Hollywood'dan teklif geldiği doğrudur. Hiçbir firmayla, gazeteyle, yerle şu ana kadar anlaşma yapılmadı” dedi.

Aboşoğlu, “Ağca'nın evlenip evlenmeyeceği” sorusuna, “Önce özgürlüğün tadını çıkarsın, onlar yanlış haberler. Şu aşamada böyle bir şey söz konusu değil” yanıtını verdi.

KARANLIKLARLA DOLU 30 YILIN ÖYKÜSÜ

Muhabirimiz Mesut Hasan Benli, kendisini Mesih ilan eden Ağca’nın yaşamından önemli kesitleri yazdı:

ASKERİ CEZAEVİNDEN KAÇIRILDI: 1958’de Malatya’ya bağlı Güzelyurt-Hekimhan köyünde doğan Ağca, 1976 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde hemşerisi Oral Çelik sayesinde ülkücü camiaya girdi. Kendisini daha sonra yurtdışına kaçıracak arkadaşları olan Abuzer Uğurlu, Abdullah Çatlı ile birlikte çok sayıda ülkücü faaliyette rol aldı. Pek çok olaya karışan ama ‘gizli bir el’ tarafından her daim korunan Ağca’yı Türkiye 1 Şubat 1979 sabahı tanıdı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi öldüren Ağca, 30 yıldır cinayetin nedenini ve sonrasındaki esrarengiz olayları gizli tutmayı başardı. Ağca’ya İpekçi cinayetini işlerken kimlerin yardım ettiği, amaçlarının ne olduğu aradan geçen 31 yıla rağmen açığa kavuşmadı. Cinayetten beş ay sonra, 25 Haziran 1979’da yakalanan Ağca, Maltepe Askeri Cezaevi’ne konulduktan altı ay sonra, 23 Kasım 1979’da Abdullah Çatlı’nın da aralarında olduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla kaçırıldı. Askeri cezaevindeki er Bünyamin Yılmaz’ın getirdiği bir er üniformasını giyerek kaçan Ağca, kaçışını Roma’daki sorgusunda şöyle anlatmıştı:

“Askeri üniformayla birlikte er Yılmaz, Astsubay Hududi’nin de yardımıyla bana bir çift asker postalı da bulmuştu. Kaçtığım sırada, Yusuf Hududi nöbetçi astsubaydı. Benimle birlikte er Bünyamin Yılmaz da kaçtı. İkimiz birlikte hemen Oral Çelik’in arkadaşı da olan Ramazan Gürbüz’ün, Oral Çelik tarafından daha önce bize adresi verilmiş evine gittik. Bir hafta bu evde kaldık. Güvenlik gerekçesiyle, buradan ayılmanın daha doğru olacağını düşündüm. Bu sırada Oral’la sık sık görüştük. Oral, yiyecek içecek, gazete, dergi getiriyordu. Er Bünyamin Yılmaz’a orada 260 bin lira verdim. Ve ayrıldığımız sırada da üzerimdeki tabancayı hediye ettim. Kaçışım için Oral’dan öğrendiğime göre, Astsubay Hududi’ye 400 bin, Yılmaz’a 300 bin lira verilmiş. Astsubay Yüksel’e de 80 bin lira verildi.”

BULGARİSTAN’DA İŞADAMI!: Ağca, cezaevinden kaçışının ardından, Faruk Özgün ismine düzenlen bir pasaportla Bulgaristan’a götürüldü. Bulgaristan’da buğday ticareti yapan bir işadamı olarak bir müddet saklanan Ağca’ya bu süre boyunca Abuzer Uğurlu yardım etti. Türkiye’den kaçtıktan sonra yargı gıyabında ölüm cezasına çarptırılan Ağca, İpekçi’nin katili olarak arandığı sırada başka bir büyük eylemin hazırlığı içindeydi.

PAPA AFFETTİ: Türkiye’den kaçtıktan 1.5 yıl sonra, tarihler 13 Mayıs 1981’i gösterdiğinde, Vatikan’da ortaya çıktı. Ağca o gün saat 17.00 sularında San Pietro Meydanı’nda, Browning marka 9 milimetrelik otomatik tabancayla Papa 2. Jean Paul’e üç el ateş etti. Papa elinden ve karnından vuruldu. Ağca, hemen olay yerinde yakalandı. Yüzlerce teori ortaya atılmasına karşın Papa’yı vurma nedeni, İpekçi’yi öldürmesinin nedeni gibi, sır olarak kaldı. Papa vurulmasından dört gün sonra Ağca’yı affettiğini bildirdi ve hatta Ağca’yı 27 Aralık 1983 günü cezaevinde ziyaret etti. 128 kez ifadesi alınan Ağca, her seferinde farklı şeyler anlattı. 22 Mart 1986’da İtalya yasalarına göre ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Soruşturmada eylemin arkasında kimin olduğu belirlenemedi. İtalya’da konulduğu Ancona cezaevinde kendini İsa Mesih olarak da ilan etti. Ağca, 13 Mayıs 2000’de İtalyan hükümeti tarafından Türkiye’ye gönderildi.

SEKİZ GÜNLÜK ÖZGÜRLÜK: İtalya, Ağca’yı sadece gasp suçundan yargılanabileceği şartıyla Türkiye’ye iade etti ve böylece İpekçi cinayetinden yeniden yargılanabilmesinin önü kapanmış oldu. İtalya’daki yargılaması esnasında mahkemede, “Ben Apdi İpekçi’nin katili değil, sadece cinayetinin aktörüyüm” diyen Ağca’nın, İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991’de yürürlüğe konan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmişti. Kadıköy’de Cengiz Aydos’un kullandığı ticari otomobilin gasp edilmesi ve Fruko Gazoz Deposu’nun kasasından para alınması olaylarına ilişkin iki ayrı suçtan toplam 36 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Ağca’nın bu cezası ‘Rahşan affı’yla yedi yıl hapse çevrildi. Bu nedenle 12 Ocak 2006 tarihinde serbest bırakıldı.

Serbest kaldıktan sonra arkasındaki basın ordusuyla önce Pendik Devlet Hastanesi’ne, oradan da Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne gitti. Askerlik yapmamak için rapor almak istiyordu. Cezaevinden çıktığı gün Pendik Askerlik Şube Başkanlığı’na başvurmuş, aynı gün Tuzla Piyade Okul Komutanlığı Revir Baştabipliği’ne götürülmüştü. Ancak, Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine Yargıtay tahliye kararını oy birliğiyle bozdu. İnfaz hesabındaki karışıklık nedeniyle tahliye edilen Ağca, 20 Ocak 2006 tarihinde tekrar tutuklanarak Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu.

LADİN’İ YAKALARIM: Ağca cezaevinden MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a yazdığı 1 Eylül 2000 tarihli mektupta, Kaide lideri Bin Ladin’i yakalayıp ABD’ye teslim ederek milli kahraman olmak istediğini ifade etmişti. Tekrar cezaevine konulmasının ardından Sincan F Tipi’ne gönderildi. Medyanın sürdürdüğü kampanya nedeniyle yeniden hapse konulduğunu düşünen Ağca, yetkililere her sereferinde, “Boşuna yatıyorum” diye isyan etti. Çıktıktan sonra İtalya’ya gideceğini anlattı. Cezaevindeki son günlerini okuyarak ve dil öğrenerek geçirdi. İngilizce ve Lehçe öğrenmeye çalışıyordu. Ağca, Atasagun’a yaptığı öneriyi cezaevi yetkilileri aracılığıyla da iletti ve devletin kendisinden yararlanmasını istedi. “Gerçek Hıristiyanlığı ilan edeceğim” diyen Ağca’nın, çıktıktan sonra en büyük hedefinin bir belgesel yapmak olduğunu anlatan yetkililer, “Ziyaretini kardeşi dışında kimse gelip gitmezdi. Sadece kardeşi para yatırırdı. Bir gün gayet normal davranırken, ertesi gün bambaşka bir psikolojiye sahip biri haline geliyordu” diye konuştu.

RADİKAL 18.01.2009

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..