Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
Türk Mutfağı
 

Her kadın kurufasülye pişiremeeeez

Her kadın kurufasülye pişiremeeeez
 

Hava tahmin raporuna baktım. Önümüzdeki üç gün güneşli..

Pazar günü Dereköy’e gitmeye niyetim var...

Hiç oralara yolunuz düştü mü? Bilmem, düşerse; yol kenarındaki kahvehanelerde çay molası verin.

Tüp yok..

Çaydanlık; odun ateşinin üzerinde fokurduyor..

Bir süredir Yaban TV ye takılıyoruz..

Balıkçılığa olan merakım malum.

Özbekistan da donmuş gölde Alabalık avı yapılıyor.

İnanmayacaksınız, oltaları suya atabilmek için buzu üç dört metre kazıyorlar..

Balıkçılar Cevat Kelle gibi, yanlarında tüm teçhizat var.

Tutulan balıklar hiç bekletilmeden ateşin üzerinde kızdırılan yağın içine bırakılıyor..

Ardından döke saça yeniyor..

Bizde izliyoruz...

Bir süre sonra izleme işkenceye dönüşüyor.

Kendimi televizyonun karşısında yutkunurken yakalıyorum..

Alabalık yemem lazım ama nerde?..

Saray ve Kıyıköy arasında Güngörmez köyüne yakın Alabalıkçılar biliyorum.. Çok uzak.. Hafta içi.. İşi gücü bırak bir saatliğine oralara git olacak şey değil.

Yanımda Cenk var..

- Oğlum benim alabalık yemem lazım.. Bir tarafım şişecek.

- Yok ki buralarda be ağabey ( Var belki de bizim haberimiz yok)

- Bir düşün bakalım?

- Kabakça köyünü biliyor musun?

- Evet biliyorum.

- Köyün girişinde bir lokanta var. Orda yapıyorlar sanırım.

- Yok et lokantası orası..

- Ben var diye hatırlıyorum..

- Yook..

Ofiste beni bekleyen işler var.. Tam evrakların arasında yolumu bulmak üzereyken.. Şerefsiz alabalık yine aklıma geliyor..

Olmayacak böyle!

Ya o lokantada alabalık varsa?

Silivri’den otobana girmeden yol, sola ayrılıyor.

Bahar, her yeri yeşile boyamış. Ağaçların hepsi çiçek açmış... Leylekler gökyüzünü istila etmiş. Öbekler halinde dönüp duruyor..

Bu yıl ilk leyleği yerde gördüm.. Nasıl üzüldüm anlatamam... Görür görmez.. "Sen dur ben gezeyim" dedim ama etkili oldu mu?

Önümüzdeki günler gösterecek..

Akören Köyüne gelene kadar dikkati çeken, yolun sağında ve solunda yükselen villalar ve geniş arazili çiftlikler.

Mavi önlüklü öğrenciler, bando takımın arkasına takılıp dört sıra olmuş, bayır yukarı çıkıyor.

23 Nisan provaları..

İşte benim lokantada gözüktü.

- Selamın Aleyküm.. Alabalık yapıyorlar mı burada...

- Kuzu var!

Boşu boşuna o kadar yol geldim..

Nasılda karnım aç..

Ağaçların kapattığı asfalt yoldan, yukarıya doğru devam ediyorum.

Yolun kenarında eski bir tabela..

Kabakça Köftecisi.

Bu köfteciye gideceğim.

- Hemşerim kusura bakma. Bu Kabakça köftecisi nerde?

- Dört yüz beş yüz metre ilerde, köy meydanı var. Meydana geldiğinizde göreceksiniz.

Dediği gibi oluyor. Meydana geldiğimde köfteciyi görüyorum...

Küçücük bir yer, içeride dört masa var.. İri yarı bir ağabey ve kasada oturan delikanlıdan başka kimse yok..

- Selamın Aleyküm.. Afiyet olsun

- Hoş geldiniz..

Yemek yiyen iri yarı adam köftecinin sahibi, belli oldu. Yemeğini bırakıp benimle ilgilenmeye başlıyor.

Masaya çatal kaşık, beyaz tek bir peçete geliyor.

- Ne yersiniz?

- Ne var?

- Gazsız Kuru fasulye, pilav, köfte salata.

- Az bir kuru alayım... Arkasından köfte ve ayran..

Kuru; Toprak tencerede.

- Şanslınız bu saate kadar kuru kalmaz bizde..

- Gazsız mı bu şimdi

- Evet

- Ne özelliği var.

- Yiyince anlarsınız!

Alabalık niyetine, yeşilbiberle karışık kuruya girişiyorum... Nefis hakikaten...

Yaşlı bir amca giriyor içeriye,

- Yılmaz yap bakalım bi kuru..

Kuru geliyor tuzu pul biberi boca ediyor...

- Bak evlat her kadın kurufasülye yapamaz ha.. Haberin olsun..

- Biliyorum amca...

- Söyle bakalım kurunun yanında ne gider?

- Soğan, Ayran, Acı biber...

- Aferin. ( İlkokula gidiyorum ya sınıfı geçtim)

- Yaş kaç baba.

- (Küçük bir hesap) Tam seksen!

- Maşallah... Allah uzun ömür versin...

- Dediğim gibi her kadın kurufasülye pişiremez.. Yılmaaaz yemek bitti be oğlum. İnsan bir kafa soğan verir..

- Yengeye kokmasın diye vermedim Abidin Kâhya...

- Sıçtırtma şimdi yengenin şarap çömleğine... Ben yerim arkadaş.. Soğanda yerim, sarımsakta yerim...

- Yersin baba...

- Baba be seni bir fotoğraf çekeyim mi? Gazeteye koyacağım.

- Çek nereye istersen, oraya koy. Resmin altına da yaz.. Kabakça’lı Abidin Kahya..

O Kasketi arkaya atıyor.. Ben deklanşöre basıyorum...

Kabakça köftecisinin sahibi, o iri yarı adam; Sümerbank’tan emekli Yılmaz Aytaç. Çay ısmarlıyor.. Konuşuyoruz.. İş çıkışlarında Beyoğlu’nda akşamları sandviç satıyormuş.. Aslen Erzincanlı emekli olduktan sonra Kabakça’ya yerleşmiş..

Muhabbet tatlı;

Benim çok işim var..

Hesabı istiyorum.

Az gazsız kuru, bir porsiyon köfte, bir ayran, kaç lira?

Uzatmayayım;

4 YTL

Hesabı ödedikten sonra menüye bakıyorum.. Fiyatlar aynen şöyle

Kurufasülye: 1, 5 YTL

Köfte: 2, 5 YTL

Şeker pare: 1 YTL

Kayısı Kompostosu: 50 Kuruş.

Ayran : 50 Kuruş..

Çıkarken Yılmaz Ağabeye sesleniyorum

- Ağabey hesap ağar geldi!

Gülüyor... Elinde yağ tenekesi var. Havaya kaldırıyor

- Yağ pahalı...

İşte böyleeeee;

Gelin ata binmiş ya nasip demiş...

Alabalığa niyetlendik...

Köftecide sebeplendik....

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..