- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Her Şey Mümkün
Size geçtiğimiz Cuma günü ben neredeydim, bilene milyon küsur ödül vereceğim desem, imkânı yok bilemezsiniz. Ben ödülü milyarlara çıkartsam, siz beyninizin tüm kıvrımlarını seferber ederek düşünseniz, yine de sorumun cevabını bulamazsınız. Siz bana eşlik eden biri olsanız da benim sizsiz nerelerde gezindiğimi asla tahmin bile edemezsiniz. O bakımdan, kendim anlatayım geçtiğimiz Cuma günü nerede olduğumu da, bu sefer sorumun cevabına yorulmamasını istediğim beyniniz, “olabilir mi acaba?” ya odaklansın.
Cuma günü ben çağlar öncesine gittim, Bizanslılar dönemine. Brütüsü suikast planları yaparken görmedim ama Roma imparatoru Jul Sezar’ın yeni fethedeceği yerleri düşünerek yürüdüğü, sandaletleriyle çiğnediği yollarda yürüdüm. Roma'nın aslanlarının kükremelerini duymadım, ancak yeni doğmuş Bizanslıların vaftiz törenlerine katıldım.
Hazreti İsa’nın on iki havarisinden biri olan Aziz Paulus’un vaazlarını dinlemedim. Fakat onun Ay Tanrısı Men’e tapınan insanlara, Hristiyanlığı yaymak için uğraşısına tanık oldum.
Yahudiler tarafından Peder’in taşlanmasına üzüldüm. Aziz Paulus’un Pisidia Antiokheia’da sinagoga girip yaptığı gizli konuşmalar sonrası Hristiyanlığa toplu geçişler yaşandığını gözledim.
Gladyatörleri zırhlarıyla görmedim, lakin Bizans’ın askerlerince aşağılanan yoksul Bizanslıların yaşantısına ezildim. Bir lokma ekmek için pis suratlı Bizans askerlerince bin kez horlanan kadınların gözyaşlarına içerledim. Adamların sıfatlarından korktum, sesimi çıkaramadım. İşkence odalarındaki feryatları dinledim. Giyotin cezasına çarptırılmışların iniltilerini içerledim. Haksızlıklar karşısında güç yetiremedim, sindim.
Ben çağlar öncesine gidişimi rüyamda görmedim. Yalvaç ilçemizdeki Antiocheia antik şehri gezmelerimde hissettiklerimle ben çağlar öncesindeydim. Ve o anları yaşar gibiydim.
O muhteşem 47 bin dönümlük kutsal alanda ruhumun sarmallarında kıvranan ürpertilerimle anlamaya çalıştığım mananın derinliklerine dalmışlıklarımı duysa, yıllar önce gördüğüm İzmir’in güzel Efes’i de kıskanırdı. Akın akın turist çeken Efes’in, antikte olsa soğuk bulduğum taşlarına dokunurken, duygu sağanağına kapılmayışıma üzülürdü.
Gezindiğim kutsal alan, Hristiyanlığın dünyaya yayılış merkezi ve öncesi. Yani Frig devrinden, erken Hristiyanlık devrine kadar batıl beyinlere ‘Baş Tanrı’ olmuş, Men adına tüm dünyada şehirleşmiş tek dinsel merkez.
Milattan önceki yıllarda da dünya insanının gözü Türkiye topraklarındaymış. Türkiye, Türkiye olmadan önce de, üç tarafı denizlerle çevrili, iç yöreleri göllerle kaplı, Asya ve Avrupa arasında inci gerdanlık gibi parıldayan güzelliği hep kıskanılan değerli bir dünya parçası.. Ülkemizin bereketli topraklarına nice imparatorlar, krallar, ırklar yerleşmiş, yaşamışlar. Ülkemizi sahiplenip, hâkimiyetlerini bu topraklar üzerinde uzun seneler sürdürmüşler, sonra ileriye dönük hesapları ters tepmiş bir şekilde, yok olup gitmişler.
Ülkemizi seviyoruz ve bundan sonra da ülkemizi eline geçirmek isteyenlere karşı millet olarak hem fikiriz. Kimselere ülkemizin bir karış toprağını vermeyeceğiz, verdirmeyeceğiz. Ancak, biz vatansever olduğumuz kadar misafirperver de bir milletiz. Mevlâna'nın torunlarıyız. Hoşgörülüyüz ve herkesi kucaklarız. Her milletten, her dinden insanlar gelsin, ülkemizi gezsin, değerlerimizi yakından görsünler, onlarda Rabb'imizin bize bahşettiği nimetlerimizden yararlansınlar sonra da külfet çıkarmadan, gözlerini ülkemiz üzerinde bırakmadan geldikleri yerlere dönsünler, isteriz.
Tabiatın tüm güzellikleri, yemeklerin en bol çeşidi ve lezzetlileri bizim ülkemizde. Tatsınlar, tanısınlar isteriz tüm Allah’ın kullarının, Allah’ın yarattıklarının en güzellerinin bol olduğu ülkemizi.
Papa 16. Benedict geçtiğimiz senelerde koskoca bir yılı (28 Haziran 2008 – 29 Haziran 2009) arasını Aziz Paul yılı ilan etmişti. Aziz Paul, yukarıdaki satırlarda da söz ettiğimiz gibi Hristiyanlığın yayılmasında etken Katolik. Dünyada ağırlığı olan Hristiyan âleminin bir din büyüğü. İseviliğin Kudüs’ten Batı’ya yolculuğunda pusula misyonunu üstlenmiş bir öncü. Hristiyan misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul ediliyor Aziz Paulus...
2008 senesi İsevi Dünyasının bu önemli Aziz’inin İki bininci doğum yıl dönümü olarak kutlandı. Lakin biz bu fırsatı iyi değerlendiremedik. Elimizdeki imkânın reklamını iyi yapamadık, kimseleri Aziz Paul'un ayak bastığı topraklara çekemedik. Para kazanmanın zamanını kaçırdık. Roma kazanırken, biz baktık kaldık.
Dünyada 3 milyarı aşkın Hristiyan olduğu biliniyor. Bu sayı neredeyse dünyada yaşayanların yarısına yakın. Bu Hristiyan âleminin bir kısmını olsun ülkemize, ilimize, Yalvaç ilçemize turist olarak çekebilirdik, maddi manevi fırsatları yakalamış olurduk...
“Bana ne Aziz Paul’dan” dememeli, ülkemiz ekonomik zorluk içinde her şeyden para alır oldu. Zorluğu zaten sıkıntılı bir hayat yaşayan vatandaşın üzerine saracağına, inanç turizmini canlandırsın az birazda olsa gavurun parasını alsın. Adamlar en güzel tatil yörelerimizde ucuza hayatlarını yaşıyorlar. Bizim gitmeye imkân bulamadığımız güzelliklerin keyfini sürüyorlar. Üstelik çok açılıp saçılıp kötüye örnek oluyorlar. Oysa inanç turizmine ağırlık versek, çıplaklıklarını bu kadar gözümüze sokan olmazlardı. Dinler ayırımını düşünme zamanı değil. Hak din İslam'dır. Batıl olana bağlanmak herkesin kendi kararı, bizim için sevgi ve saygı temalı, pastoral bir tablo gösterme zamanı.
Ortak bir inanç zemini olmasa da, Aziz Paul’u bizden yapan sosyal ilintiyi tüm dünyaya vurgulamak gerekiyor. Tarsus doğumlu. Anadolulu. Bizim Yalvaç'a kadar gelmiş, bir süre Yalvaç'ta yaşamış, hemşehrimiz...
Türkiye bu tür fırsatları AB ile bütünleşme sürecinde Avrupa'nın muhafazakâr kamuoyunu yanına çekmek için değerlendirebilir. Bir bütün olarak Batı kamuoyu bu fırsat üzerinden, Türkiye'nin evrensel insani değerleri içselleştirmeye başladığına ikna edilebilir.
Osmanlı'nın dinler üstü vizyonu ile göstereceğimiz hüsnü-ü kabul Türkiye’yi, Aziz Paul’un manevi mirasının ardından yollara düşecek milyonların kavşak noktası haline getirebilir. Katolik Dünya, Fatih’i bütün inançlara gösterdiği âlicenaplık ile hatırlar. Bizde bu fırsatta atalarımızın hakanı Fatih’in yaptığını yapabilelim, yeter.
Aziz Paul’u Tarsuslu bir hemşehrimiz olarak benimseme esnekliğimiz olacak mı? Engin bir hoşgörü isteyen böylesi bir reflekse hazır mıyız? Yoksa Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla mı suçlanacağız? Mevlâna tavrı mı sergileyeceğiz, ötekileştiren mi olacağız?
Bugün dünyadaki 3 milyar Hristiyan Noel kutlayacak, bu vesileyle dualarında Aziz Paul adını çok sık telaffuz edecek. Belki milyonlar Noel kutlamaları için yine Roma’ya akacak. Belki bazıları Aziz Paul'un yaşadığı yerleri görmek isteyecek. Ama gidecek yeri bilmeyecek kendi ülkesinde etkinlik düzenleyecek. Bu olağanüstü seyahat trafiğinin rotasına Yalvaç antik kenti nasıl dâhil edilir. Bundan ne kazancımız olur, bunun hesabı için uğraş vermeliyiz. Hem de hep birlikte.
Nasip Olursa Yarın: (TÜRKİYE DÜNYANIN, YALVAÇ ISPARTA’NIN GÖZDESİ.)
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com