- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Yalvaç Peygamber Demek

Yalvaç'a Gidin Sırlarını Kendiniz Keşfetmeye Çalışın.
TÜRKİYE DÜNYANIN,
YALVAÇ
ISPARTA'NIN GÖZDESİ.
Anadolu: Var oluşun gizeminden günümüze uzanan, doğu ile batıyı birleştiren köprü...
Yalvaç: Tanrı ve evren sevgisi ile yanan tüm yürekleri ve dinleri buluşturan, bereketin beşiği, peygamberler şehri... Yalvaç ismi de yaratılışına yakışır şekilde kitap getirmiş peygamber demektir...
Türkiye dünyanın her bakımdan gözdesi ve dünya liderleri bir gün Türkiye'yi sahiplenme derdindeler. Bu hayalleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olsa da, onlar bu uğurda ellerinden geleni yapma gayretinde olacaklardır hep.
Peki, biz Isparta’mızın en bereketli, her yönüyle en zengin yöresi olan Yalvaç'a ne kadar yakınız. Bu güzelimizle ne kadar ilgiliyiz? Bu sorular irdelenmeye açıktır. Dünden bugüne Yalvaç ilçemizi yazıyorum. Yazılanı beğenirsiniz, ya da beğenmezsiniz, amacımız zaten Yalvaç adını hafızalarınıza nakşetmek ve sizi oralara yönlendirmek. Bıkkınlık verme noktasına gelmeden bu yazı dizimizi bugün sonlandıracağız. Bu bakımdan, bir haftalık konu olabilecek yazılanları özetleyerek farklı bir biçimde yansıtalım arzusuyla yazıya başlamaya durmuşken, Yalvaç'ı anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyor sanki. Milyonlarca yılın birikimini bir çırpıda ifade etmek hiç de kolay değil doğrusu.
Dinlemeye doyamadığınız masallarda, hikâyelerde, destanlarda, nakış nakış işlenen mavi ile yeşilin birleştiği uçsuz bucaksız kıyılarda; Tanrı ve Tanrıçaların mekân edindiği heybetli dağlarda; dillerden düşmeyen nağmelerde; yüce güçlere yakaran, umudu arayan yüreklerde hep o var. Onu dinler, hisseder ve onunla birlikte yaşarız. Eğer varsanız kültür lezzetinden tatmaya, önce yüreğinizi boşaltın. Çünkü Yalvaç binlerce yılın mirası olan kültür denizini sizlerle paylaşmak istiyor. Gönlünüzün ümit, tutku ve aşkla çağlaması için Yalvaç'a Barla üzerinden şöyle bir uzanın, günlerce geri dönmek istemeyeceksiniz.
Sevda rüzgarlarının umut fısıldadığı güzel ilçe Yalvaç. Sultan Dağlarının güney eteklerinde, 1415 kilometrelik bir alan üzerine kurulmuştur. Yalvaç tarih öncesi çağlarda da bereketli bir iskân alanıdır; yılların akışı ile Antik Döneminde de önemli kentlerin biri olmuştur.
Yalvaç ilçesi nefis gül kokularının sardığı Isparta iline bağlıdır. Isparta ili, mavi ve beyaz bulutların kıvrak dansını, gölün turkuvaz renklerinde eriten Göller Bölgesinde yer alır. Eğirdir, Kovada ve Gölcük Gölleri; Kovada ve Kızıldağ Milli Parkları zengin fauna ve florası ile tabiatın bakirliğinin simgesidir. Isparta ili bu bakımdan dünyanın şanslı, zengin yöresidir.
Doğa yürüyüşü ve nehir sporlarına elverişli mekânlar sunan kanyonlar, mağaralar ve dağları ile Isparta ili adrenalin seviyenizi yükseltecek, yaşamınıza heyecan katacaktır.
Camiler, türbeler ve medreselerle donanmış Isparta şehrinin ibadet merkezlerinde de yükselen coşkular huzura kavuşacaktır. Tanımakta ve tanıtımında yetersiz kaldığımız Isparta’mızın kültür zenginliğini tüm duruluğu ve güzelliği ile yansıtan ilçesi Yalvaç’tır.
Nice masalların, destanların, hikâyelerin başrolünü oynayan Yalvaç'a doğru sürükleyelim gönüllerimizi; keşfetmek için geçmişin sırlarını ve günümüzde de hala var olan kültür hazinesini.
Anadolu'nun geniş yüreği ve sıcak kucağı, bazı dinlerin doğuşunda ve yayılmasında yaşanan tarihi gelişimlerde hoşgörünün mekânı olmuştur. Hristiyanlık dininin gelişimi ve be süreç içinde oluşan veriler, Anadolu'nun kültür hazinesinin bir parçasıdır.
Hristiyanlık dini, doğduğu Filistin Bölgesinde gelişememiş. Bu nedenle, inananlar Anadolu’ya yönelmişlerdir. Bundan sonraki aşamada Hristiyanlık Anadolu’da yayılma sağlayarak, organize olmuş; yerleşim olarak Antakya, Efes, Tarsus ve Yalvaç tercih edilmiştir.
Aziz Paul, Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’ya üç önemli misyonerlik seferi yaparak, Yalvaç'taki Antik Kenti kendisine merkez seçmiş; yeni dini ilk kez bu şehirde açıklayarak tüm dünya ya ilan etmiştir.
Aziz Paul’un bu seyahatleri sonucunda, Hristiyanlık, Dünyanın dört bir yanına Yalvaç’tan yayılmıştır. O dönemde Yalvaç, doğunun mistik dinlerine inananların, Yahudi toplumunun, putperestlerin, çok tanrılı dinlere inanmakla beraber, tek bir tanrı arayışında olan, yaşam düzeyi yüksek insanların hayatlarını sürdürdüğü bir merkezdir. Hristiyanlık dinini yaymaya gelen Aziz Paul, kendisini böyle bir ortamda bulur. Ve yüreğinde taşıdığı Tanrı sevgi ile Hazreti İsa'nın havarilerinden biri olarak yeni dini tanıtmayı görev kabul etmiş.
Aziz Paul Yalvaç'a ilk geldiğinde geçimini sağlamak ve insanlarla iyi ilişkiler kurmak için dokuma tezgâhının başına geçer ve çadır dokumaya başlar. İnsanlarla sürekli iletişim kurarak onları tanımaya, hissetmeye çalışır. Kalbinin saflığını ve berraklığını yaptığı işe yönelterek, sevgiyi, dostluğu ilmek ilmek dokuduğu çadırlara yansıtır. Aziz Paul bu ortamın Sept günü ilk vaazını Yalvaç’ta verir.
Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’de Pisidia Antiocheia ile ilgili bir bölüm mevcuttur. Sayfa 134, resullerin işleri, 13’de şöyle ifade olunmuştur: “Pavlus ve arkadaşları Pafos’tan yelken açıp Pamfilya Pergası’na geldiler. Yuhanna ise, onlardan ayrılıp Yeruşalim’e döndü. Onlarda Perga’dan geçip Pisidia Antocheia’sına geldiler. Ve Sept günü Havra’ya girip oturdular. Ve Havra dağıldığı zaman Yahudiler’den ve dinden Mühtedilerden birçoğu Pavlus’un ve Barnabas’ın ardınca gittiler.”
Yukarıda da anlatıldığı üzere Aziz Paul’un vaazlarının devamı gelir. Kısa zamanda inananlar topluluğu çoğalır. Bu yüzden Hristiyan âlemi Aziz Paul’a umutla ve büyük bir sevgiyle bakmaktadır.
Yalvaç, Hristiyanlık âleminin ilk azizesi Azize Tekla’ya da ev sahipliği yapmıştır. Aziz Paul, Konya’dan Yalvaç'a gelirken onu takip eden Azize Tekla, bu şehirde kutsal görevini yerine getirirken huzur bulmuş, ancak sonra ateşe ve vahşi hayvanlara atılma gibi bir takım eziyetlere maruz kalmıştır. Bedenine verilen acılar Azize Tekla’nın ruhuna ulaşamamış, Azize, hayatını inancına adayarak, gönüllerde ölümsüz yer edinmiştir.
Milattan sonra 311 yılında İmparator Konstantin Hristiyanlığı serbest bırakmış ve bu konuda yeni bir kanun düzenletmiştir. Hristiyanlar bu kanuna göre, büyük kentlerde toplanan konsil ve meclislere metropolit olarak katılmışlardır. Yalvaç Antiocheia 325 İznik konsiline İsaura listesinden katılmıştır. Kent bundan sonraki meclislere ve konsillere Pisidia listesinden ve ilk sıralarda iştirak etmiştir.
Yalvaç kenti bu dönemden sonra dinin gelişim sürecinde, Hristiyanlık dünyası için ziyareti kutsal olan hac merkezi olmuştur.
Hitit, Asur, Lydia ve Pers medeniyetlerine de Yalvaç ev sahipliği yapmıştır.
Tarihe damgasını vuran Büyük İskender’in genarali Seleukos’un oğlu Antiochos tarafından Sultan Dağları’nın güneyinde bir Pisidia kenti olan Antiocheia kurulmuştur. M.Ö. 36–39 yılları arasında Amyntas’ın idaresine giren antik kent, daha sonraları Galatya eyaletine dâhil edilmiştir.
Roma egemenliğinde ise ‘Colonia Caesarea Antiocheia’ anılan bir Roma kolonisi haline gelmiştir. İmparator Augustus, Antiocheia’yı Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’daki ikinci başkenti olarak seçmiş, Roma’dan getirttiği 3000 veteranı bu kente yerleştirmiştir.
M.S. 3. yüzyıl sonu itibari ile Yalvaç Antiocheia Pisidia eyaletinin metropolü olur. Bereketli ve zengin bir hayat yaşayan bu bölge insanının güzel günleri M.S. 713 yılında Arap istilasının başlamasıyla son bulur. Ancak şehrin orta çağda da derlenip, toparlandığı ve önemini koruduğu günümüze ulaşan tarihi bulgulardan anlaşılmaktadır.
13. yüzyılın ikinci yarısından sonra bu kutsal kentten başka yörelere göçler başlar. Halkın büyük çoğunluğu bu görkemli kenti terk ederler. Göçenlerin bazıları bugünkü Yalvaç’ın bulunduğu alana yerleşir.
Böylece binlerce yıl boyunca insanların kurmuş oldukları medeniyetlere ev sahipliği yapan Antik kent, yalnızlığa bırakılır, hüzünlü yazgısına ağlar olur.
Selçuklular Dönemi’nde buraya yerleşen Oğuz oymaklarından ilki Yalvaçlar olduğundan dolayı, Antik kent o günden sonra Yalvaç ismi ile anılır.
Anadolu’da geniş yayılım gösteren büyük Selçuklu İmparatorluğu, 1300 yıllarında karşılaşılan Moğol istilası ile parçalanır. Parçalanmayı takiben yeni beyliklerin kurulduğu dönemler yaşanır. Bu Beylikler arasında yer alan Hamitoğlu Beyliği, Yalvaç’ı sınırları içine alır. Aynı zamanda Marmara tarafında kurulan Osmanlı Beyliği sürekli gelişim içinde bulunarak Osmanlı İmparatorluğu kuruluyor ve 1380 yılında Yalvaç’ı egemenliği altına alıyor. Osmanlı imparatorluğu, sanata verdiği önemi Yalvaç’a yaptığı mimari eserlerle yansıtıyor.
Yalvaç Cumhuriyetin ilanından sonra Isparta iline bağlanıyor. Pek çok medeniyetlerin konup göçtüğü ve hep özgürlüğü ve barışı arayıp yaşattıkları Yalvaç ilçesi yorgun, ancak hala gizemli. Anlatılmakla bitiremeyeceğimizi baştan söylemiştik. En iyisi gidin, sırlarını kendiniz keşfetmeye çalışın.
Son olarak, benim doğum yerimin de Yalvaç olduğunu gururla belirteyim. Babamın 55 - 60’lı yıllarda Yalvaç’ta Özel İdare memurluğu sırasında dünya ya gelmişim. Benim için kıvanç verici bir onur. Ama ben orada doğmuşum diye Yalvaç’ı yazmadım. Burada özet halinde Yalvaç’ı anlatmaya çalışmamın nedeni hak ettiğindendir. Gidin Yalvaç’a ilçenin yorgunluğuna tanık olurken, kendi yorgunluğunuzdan arının. Başka bir gün, bir başka ilçemizin anlatımında görüşmek dileğiyle.
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com