Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '13

 
Kategori
Blog
 

Her şeyin bedeli var

Her şeyin bedeli var
 

md.house


Eskiden yaşadığım çevre ortamında başı kapalı fakat giydiği eteğin arkası yırtmaçlı olarak giyinen bayanlara daha sık rastlardım.

"Ayar" olurdum bu tür giyim tarzına. Kıyasıya eleştirirdim içten içe. Bana “büyük bir çelişki” gibi gelirdi. "Yani başını dini nedenlerle örtenler giyim tarzlarında daha dikkatli olması gerekirdi." 

Bazen bu durumun doğru olup olmadığı konusunda düşünürdüm. Öyle ya, İnsanlar istedikleri gibi giyinir, istedikleri gibi hareket ederler? Bu beni hiç ilgilendirmez. Ayar oluyorsam bu benim kendi sorunum. Durup dururken bu tarz giyime sahip birine saldırırsam zaten ortada büyük bir problemim var demektir.

Aslında bu tarz giyinen bayanlar hiç bilmiyorlardı, yani hiç düşünmemişlerdi hangi tarafı açmanın çok daha fazla günah olabileceğini veya bu tarz giyimin çok tuhaf göründüğünü. Çünkü böyle bir şey kayıtlarında yoktu. Sadece yaşadığı çevre onların bu tür giyim tarzını normalliyordu.           

Buraya kadar sorun yok. Fakat böyle giyinen birinin başka kadınlara ve ya başkalarına “dini konularda” mesaj verdiğini, “giyim tarzı konusunda “akıl verdiğini görürseniz, duyarsanız neler hissedersiniz? Söyleyecek bir iki çift sözünüz olmaz mı? Düştüğü çelişkiyi “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyerek açıklamaya çalışmaz mısınız?  Ayar olmaz mısınız, ayar…

Peki, trafikte kuralları çiğneyerek uyanıklık yaptığını zannedenlere bir tepkiniz yok mu? Yerlere çöp atanlara “hep bana ne” mi diyeceksiniz. Güpegündüz sokak ortasında boşandığı veya boşanmadığı eşini kesenlere karşı korkudan bir şey yapamadıysanız bile, bir çift sözünüz olmayacak mı?

Apartmanın ortak alanlarında yüksek sesle apartman sakinleri ve apartman hakkında konuştuklarınız sadece sizi ilgilendirmez. Yanlış, sahte şeyler konuşur bol bol dedikodu yaparsanız dayağı yersiniz. “Efendim apartman yöneticisi var, o ilgilensin” derseniz…

Blogda “Atın kuyruğuna kelebek konmuş gibi…” başlıklı, “Bu sitede yazılan yazılar okunmuyor.” Konulu “yazı,” ön sayfadan yazarın kendi sayfasına çok hızlı geçti. Yazı ve yorumlar ve Yazarında aşağıdaki yoruma verdiği cevapta belirttiği gibi "blog ve reel yaşantımız arasındaki ilişkiyi ortaya döküyordu." Tabi anlayana(!)

Yazıya gelen yorumlardan “Nilüfer Veldet hanımın tespitleri,” (izin almadan kullanıyorum fakat umarım sakıncası yoktur) bence olup biteni tam on ikiden (12) vuruyordu. Yorum şudur.

 “Aslında, o tür yorumları yazanlar diğer bloglara değil, kendi bloglarına yorum yazıyorlar. Bir de, Türkiye cemaat toplumu Ümit Bey, kimse bireysel olamıyor. Bir cemaatin içinde olmak her şeyden önemli. Belki kendini güvende, korunaklı hissediyor. Bu yüzden de o kadar "istatiski değeri" olan yorumlara ihtiyaç duyuyor olmalılar. Siz uzun yıllar Avrupa'da yaşadığınızdan ve karakterinizden de kaynaklı olarak haklı haksız söyleyebiliyorsunuz. Gerçeklerle kimse yüzleşmek istemiyor sanırım. Böyle iyi gidiyor işte, ne gereği var şimdi alla allaaa Ümit Bey.:) Selamlar efendim..”.Nilüfer Veldet”

"Veldet" hanımın İlk cümlesi “sahte yorumların” asıl amacını gösterirken, hemen diğerinde “Türkiye bir cemaat toplumudur” diyerek önemli bir tespite vurgu yapıyordu.

Bende böyle düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz “kültür, (her işin başı eğitimdir diyenlere) eğitimden çok daha fazla oranda belirliyor davranışlarımızı.”

Bir yazıya yazdığım yorumda da belirtmiştim. Yabancı dizilerde, filmlerde rol gereği de olsa insanlar yaşadıkları çevrede olup bitenlere tepkilerini, düşüncelerini açık seçik gösteriyorlar.  Özellikle yarışma programlarında elenen yarışmacılar neden elendiklerini açıklarken, herhangi bir korkunun etkisinde kalmadan diğer yarışmacılar hakkında ne düşündüğünü açıkça söylemesi, yabancı dizilerin- filmlerin "ülkemize çok büyük yararıdır." Doğrusu sergilenen bu tür davranışlar dürüstlüktür. Açık sözlülüktür. Öğreticidir. Yardım edicidir. Düzelticidir. Dedikoduyu azaltır. Kişinin ayaklarını yere basmasını sağlar. 

Bizde hemen hemen hiç kimse açıkça söylemez böyle hataları. Bunun en büyük nedenlerinden birisi elbette “cemaat dışında kalma” korkusudur. “İnsanlara hatalarını açıkça söylediğin zaman” hemen hasta ruhlu olursun(!) Düello geleneği yerine pusu kültürünün(alıntı) hakim olduğu ülkemizde, hemen dördü beşi bir araya gelir ve seni bir güzel döverler hatta linç ederler kulluk düzeninin hüküm sürdüğü, halende çokça süreceği anlaşılan kutsal olarak vasıflandırdığımız topraklarımızda...

Sonuçta bizler burada, MB de ne yapıyoruz ki? Yazı yazıyoruz. Elbette profesyonel değiliz. Hatalarımızı birbirimizi uyararak düzelteceğiz. Söyleyecek sözü olan yazacaktır. Sesini duyuracaktır.

Diğer taraftan yazılarında, yorumlarında sahtekarlık yapan, yazıları okumadan sahte yorumlarda bulunanlar, çift rumuzla yazanlar, dürüst olmayanlar, insanları kandıranlar, kendilerini olduklarından çok daha fazla bir …  zannedenler, kendilerini çokça önemseyenler, yazı ve yorumlarında insanlara hakaret edenler elbette bedel ödeyeceklerdir.

Mustafa Atilla Beyin birçok yorumunda belirttiği gibi, bende hiç kimseden hakaret görmedim burada. Uyarılar sayesinde hatalarımı düzelttim, düzeltiyorum. Fikirlerden etkileniyorum. Anlaşıldığı ölçülerde hakaretler zaten editörler tarafından yayınlanmaz. Yine de size hakaret içeren bir yorum yapıldığını düşünüyorsanız, yine Mustafa Beyin söylediği gibi cevapsız yayımlayın. Kendisi utansın.

Keşke, yazılara ve yorumlara yapılan sert eleştirilerde  bile  “kast” etme yerine direk olarak hedeflenen yazı-yazıyı yazan kişi yazılsa. Bence bu dürüstlük olur. Diğer taraftan yanlış bir kültürün düzeltilmesine de küçük-büyük bir katkısı da olabilir.

Belki o zaman hiç kimse  “anlayana” kelimesini yazı başlığında, yorumlarında, yazı içinde, yazı sonlarında kullanmaz.

Anlayana(!)

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..