Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '11

 
Kategori
Deneme
 

Hiç bu kadar şükretmemiştim sağlığım için

Hiç bu kadar şükretmemiştim sağlığım için
 

Allah, hasta edip buralara düşürmesin bizi, ama hastaneleri ve idealist insancıl doktorları da eksik


Bugün, hasta ziyareti günüydü. İki tane hastamız var, birinin kalbine kalp pili, diğerinin kalp damarlarına beş tane stent takıldı. 

Kalp pili takılan hastamız, kız kardeşimin kayınvalidesi Hüsniye teyze, yetmiş iki yaşında akça pakça, her zaman güler yüzlü, kırışıksız yüzlü, varlığıyla huzur veren bir yaşlı. Önce ona gittim, iki gün önce taburcu olmuştu. Metanetine, hastalığını mizahi dille anlatışına hayran oldum. Bu ailede hastalıklar ve ölümler için karalar bağlandığını, yaslar tutulduğunu hiç görmedim zaten ben. Tamamen doğal, Allah'tan gelen, isyan edilmemesi gereken bir durum olduğunu kabullenip yaşamaya devam ediyorlar. Ne hastalıklar, ne ölümler yaşadılar, ne sıkıntılar çektiler, ama hiç isyan etmediler. 

Gülüyordu işte yine; doktorunun kalp pilini takarkenki dikkatini, insancıllığını ve sevecenliğini gözleri parlayarak anlatıyordu. Oysa çok acımış operasyon sırasında göğsü. "Kaç ameliyat geçirdim, göğsüm, safra kesesi taşlarım alındı, iki tane çocuğumu çatır çatır evde doğurdum, böyle acı görmedim" diyor, ama "Çok şükür" deyip duruyordu. Pilini idareli kullanırsa uzun seneler dayanırmış. Fazla merdiven çıkmayacak mesela. Bir ara, kahkahalarla gülmesine neden olan bir şey konuşuluyordu, "Aman yeter, susun artık, pilim bitecek" deyip daha beter kahkahayı koyverdi. 

Kalp damarlarına beş tane stent takılan hastamız ise Hüsniye teyzemizin kardeş çocuğu altmış beş yaşındaki Türkan ablamız. Henüz taburcu olmadığı için hastaneye ziyarete gittik. Türkan ablanın da Hüsniye teyzeden aşağı kalır yanı yok maşallah, ne ağlanma ne sızlanma, hep gülümseme, hep kahkaha. Kaldığı üç yataklı hastane odasının havasını değiştirmiş, herkes onun neşesine uyarak gülümsemeyi öğrenmiş. Hüsniye teyze de buradan taburcu olmuştu, unutamıyorlar, kaldıkları süre içindeki maceralarını anlatıyorlar durmadan. 

Her hastane ziyaretinde yaşadığım duyguyu yaşadım yine bugün. 

'Allahım, sağlıklı olduğum için ne kadar şükretsem az' dedirten o sonsuz şükür duygusu. 

Otuz dokuz yaşındaki Havva'yı tanıdım o hastane odasında. Gencecik, hep gülümseyen mavi gözlü, kıpır kıpır bir kadın. İki yıl önce babasının ani ölüm haberini aldığında yaşadığı şoktan kalbinde kısmi felç oluşmuş, göğüs kanseri olmuş, tümör dişi çıkınca bir göğsü hemen alınmış. Sonraları kalpteki arıza, sık sık bayılmalara ve krizlere dönüşmüş. On beş gün önce ameliyat için gelmiş hastaneye, on bir damarına stent takılmış. Bir an önce taburcu olup evine gitmeyi bekliyor, on yedi yaşında kızı bekliyor evde. Oğlu askerde, kocası onun yaptığı yayla çorbasını özlemiş. Ne kadar erken evlenmiş Havva, şaşırdım. Bu genç yaşta hastalıklarla boğuşup da hâlâ böyle ışıl ışıl bakabilmesine de. 

Bir kadın daha vardı, kırk üç yaşında, sanırsın ellilerinin sonunda. Öyle çökmüş, öyle bezgin, boş bakışlı. Onun da kalp damarlarında genişleme varmış. Nasıl bir tedavi uygulamışlar öğrenemedim, ama o da bu iki hastanın neşesine şaşkın, ama uyabilme çabası içindeydi. 

Hastanelerde, aynı odada aynı hastalıklardan uzun süre bir arada yaşanınca ilginç dostluklar kuruluyor. Sanki kırk yıldır birbirlerini tanıyorlarmış gibiler, yiyecekleri gibi, en mahrem sırlarını da rahatlıkla paylaşabliyorlar. Fincanlar getirtmişler, kahveler yapıp höpürdetiyorlar. İleriye yönelik programlar yapıp dostluklarını devam ettirme gayreti içindeler. 

Sağlıklı olduğum için, hiç bugünkü kadar şükretmemiştim. 

Allah, hasta edip buralara düşürmesin bizi, ama hastaneleri ve idealist insancıl doktorları da eksik etmesin. 

Esen kalın, sağlıklı yaşayın... 

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..