- Kategori
- İlişkiler
Hiç

Bir filmde görmüştüm *Çünkü sen beni hiç sevmiyorsun* diyordu. Filmin kahramanı sevilmediğini çok basit gibi görünen bir olaydan yola çıkarak anlamıştı.
Oysa her gün gözünün içine içine giren olayları görmezden geliyordu. Yaşadığı her gün sevilmediğini zaten anlıyordu ama hiç böyle keskin bir şekilde dile getirmiyordu.
Bir anda nasıl bir patlama oldu da bunu tek başına içinde yaşamaya tahammül edemedi ve dışa vurdu?
Filmin o sahnesine kadar ve ondan sonrakileri hatırlamıyorum. Öyle vurucu bir cümle ki insan orada kilitlenip kaldım.
Güncel yaşamımızda da böyle değil mi zaten? Hiç sevmiyoruz sever gibi yapıyoruz. Hiç sevilmiyoruz seviliyormuş gibi yapıyoruz. Sonra gerçek tokat gibi yüzümüzde şaklıyor. Çizgi filmlerdeki gibi başımızın üstünde yıldızlar uçuşuyor.
Gerçekle böyle burun buruna gelme hatta toslama nedeni kişinin kendini fazla ciddiye alması. Belki de karşısındakini.
Hayatı MİŞ-MIŞ larla yaşıyoruz. Sevmiyoruz ama severmiş gibi yapıyoruz, mutsuz oluyoruz mutluymuş gibi yapıyoruz, bilmiyoruz ama biliyormuş gibi yapıyoruz.
Bazen insanlar hayatları boyunca her şeyi bildiğini zanneder. Her şeyi bilmek yetmez ve bilmekle yanılmak arasında tuhaf da bir benzerlik ve tuhaf bir tezat vardır.
Bazen bilerek yanılmak isteriz. *Yalan da olsa bana sevdiğini söyle* gibi. Yalanlarla avunmayı severiz ama nereye kadar? Sabrın el verdiği sürece.
Yalandan da olsa sevilmek isteriz. Bunu kadınlar mı daha çok ister erkekler mi daha çok ister bilmiyorum. Pes etme konusunda kadınlar daha sabırlıdır her halde.
Anlarız bir gün hiç olduğumuzu. Hiç olmak evrende nokta kadar bile yer işgal edememektir. Buna rağmen hiçliğin yükü tonlarca ağırlıktadır. Altında ezilir kayboluruz.