- Kategori
- Haber
Hıncal Uluç'un yerinde çıkışı

Hıncal Uluç bu defa on ikiden vurdu ve yaptığı açıklamalarla önemli bir noktaya parmak bastı.
“Kiminle görüşülürse görüşülsün ama, bu sorun çözümlensin” yollu yaklaşımı son derece yerinde Hıncal Uluç’un.
“Gerekirse İmralı ile de görüşülsün” diyor Hıncal Uluç. Doğru diyor. Bu güne kadar görüşülmedi de ne oldu? Sorun çözümlendi mi? Hayır. Ne gezer. Aksine, tam bir bataklık halini aldı Kürt Sorunu. İçinden çıkılamaz bir bataklığa dönüştü ve koca bir memleketi içine çekti. Acılar, ızdıraplar birbirini kovaladı. Bir vahşet dönemiydi yaşadıklarımız. Onca insan öldü, onca aile tarumar oldu ve sonuç, kocaman bir hiç olarak önümüzde duruyor.
Bu gün birçok insan Hıncal Uluç gibi ortaya çıkmalı ve cesaretle bu işin bitirilmesini savunmalı, yeniden ve yeniden gençlerin ölmesinin önüne geçecek katkıları sağlamalıdır. Çünkü “Barış” en kutsal değerdir ve insan bir kez dünyaya gelmektedir. Hiçbir şey bir kez dünyaya gelen insanın doğal ömrünü tamamlamasından daha öncelikli değildir, olamaz.
Ben de aynı şekilde Hıncal Uluç’un işaret ettiği şekliyle “Şayet Başbakan bu sorunu çözeceğine dair dik bir duruş sergilesin ve hiçbir şekilde geri adım atmayarak, cesaretle bu sorunu çözecek politikaları hayata geçirsin ve bir daha insanların ölmeyeceği yeni bir Türkiye yaratacağına dair ikna etsin halkı, ben de o bir tane oyumu AKP’ye vereceğim”.
Bu gün Türkiye’de Kürt Sorununun çözümünden daha öncelikli bir sorun söz konusu değildir. Bu sorun son 25 yılımıza mal olmuştur. Koca bir ülke, kaynaklarının büyük bir kısmını yaşanan kirli savaşa akıtmıştır. Bu kirli savaş, birçok insanın yaşamına mal olmuş ve aileler tarumar olmuştur. Dünyanın hiçbir coğrafyasında yaşanmayan feci bir iç göç bunalımı yaşanmıştır. Memleketin dört bir yanında işsizlik, eğitimsizlik diz boyunda bir hale dönüşmüştür. Kaynaklar savunma sanayine akıtılmış, sofralarımızdaki ekmek azalmıştır.
Ölenler bir tarafta, geride kalanlar bir başka tarafta. Sofrada eksilen aş bir başka sorun, göç olgusu bir başka sorun. Halen kalkıp vatan millet nakaratlarıyla bu sorunu çözebileceklerini düşünenler, bu memleketin geleceğine kast etmektedir. Halen topla ve tüfekle bu işin çözüleceğini savunan zihniyet, aklını başına toplayıp, son 25 yıllık geçmişe bir göz atsın ve kafasını iki elinin arasına alarak iyice bir düşünsün.
“Kiminle görüşülürse görüşülsün ama, bu sorun çözümlensin” yollu yaklaşımı son derece yerinde Hıncal Uluç’un.
“Gerekirse İmralı ile de görüşülsün” diyor Hıncal Uluç. Doğru diyor. Bu güne kadar görüşülmedi de ne oldu? Sorun çözümlendi mi? Hayır. Ne gezer. Aksine, tam bir bataklık halini aldı Kürt Sorunu. İçinden çıkılamaz bir bataklığa dönüştü ve koca bir memleketi içine çekti. Acılar, ızdıraplar birbirini kovaladı. Bir vahşet dönemiydi yaşadıklarımız. Onca insan öldü, onca aile tarumar oldu ve sonuç, kocaman bir hiç olarak önümüzde duruyor.
Bu gün birçok insan Hıncal Uluç gibi ortaya çıkmalı ve cesaretle bu işin bitirilmesini savunmalı, yeniden ve yeniden gençlerin ölmesinin önüne geçecek katkıları sağlamalıdır. Çünkü “Barış” en kutsal değerdir ve insan bir kez dünyaya gelmektedir. Hiçbir şey bir kez dünyaya gelen insanın doğal ömrünü tamamlamasından daha öncelikli değildir, olamaz.
Ben de aynı şekilde Hıncal Uluç’un işaret ettiği şekliyle “Şayet Başbakan bu sorunu çözeceğine dair dik bir duruş sergilesin ve hiçbir şekilde geri adım atmayarak, cesaretle bu sorunu çözecek politikaları hayata geçirsin ve bir daha insanların ölmeyeceği yeni bir Türkiye yaratacağına dair ikna etsin halkı, ben de o bir tane oyumu AKP’ye vereceğim”.
Bu gün Türkiye’de Kürt Sorununun çözümünden daha öncelikli bir sorun söz konusu değildir. Bu sorun son 25 yılımıza mal olmuştur. Koca bir ülke, kaynaklarının büyük bir kısmını yaşanan kirli savaşa akıtmıştır. Bu kirli savaş, birçok insanın yaşamına mal olmuş ve aileler tarumar olmuştur. Dünyanın hiçbir coğrafyasında yaşanmayan feci bir iç göç bunalımı yaşanmıştır. Memleketin dört bir yanında işsizlik, eğitimsizlik diz boyunda bir hale dönüşmüştür. Kaynaklar savunma sanayine akıtılmış, sofralarımızdaki ekmek azalmıştır.
Ölenler bir tarafta, geride kalanlar bir başka tarafta. Sofrada eksilen aş bir başka sorun, göç olgusu bir başka sorun. Halen kalkıp vatan millet nakaratlarıyla bu sorunu çözebileceklerini düşünenler, bu memleketin geleceğine kast etmektedir. Halen topla ve tüfekle bu işin çözüleceğini savunan zihniyet, aklını başına toplayıp, son 25 yıllık geçmişe bir göz atsın ve kafasını iki elinin arasına alarak iyice bir düşünsün.