- Kategori
- Anılar
Hizadan çıkmak (4)
Buradaki askerlerle giderek birbirimize alışıyoruz. Gece değişim/devriye nöbetleri kaynaşma olanağı sağladı. Bizden önceki kısa dönem çavuşların laçka tutumu sebebiyle başta biraz sıkıntı çektik. Bize emredilenle, askerlerin alıştığı arasında dağlar kadar fark vardı. Mesela ilk devriye nöbetimde sorumlu olduğum beş nöbetçinin beşini de nöbet yerlerinde fenerle uyandırdım. Normalde vukuat yazmam lazımdı ama uyarmakla yetindim. Komutanlar daha sert bir tutum takınmamızı istedi. Nöbete çıkmadan önce üstlerini aramaya başladık. Onlar da tabi ki yaratıcılıklarını geliştirdiler. Mesela 3 defa firar eden ve her defasında Kilis’te aynı köprünün altında yakalanan Çerkezköylü Hüseyin, küçük el radyosunu çelik başlığının altına saklamış. Urfalı İbo, sigara paketini elinden aldığım için tek bir sigarayı tüfeğinin el kundağının içine saklamış. Bayram’ı nöbet sırasında sevgilisine mektup yazarken yakaladım, çok utandı ama üstüne gitmeden, hatta oturdum yanına biraz derdini dinledim. Askerler burada, işi sıkı tutana ‘ızdırap çavuş’ diyorlar. Onlara moral olsun diye cebime bonibon kutusu alıp, nöbete giderken teker teker dağıtıyorum. Bu tip jestler çok hoşlarına gidiyor, o yüzden henüz gözlerine çok batmıyorum. Yine de kısa dönemlere olan kızgınlıkları ve kıskançlıkları baki: ‘Gece 10 dakika devriye atar, sonra götü devirip yatar.’
Artık Maraş’ta sert rüzgarlar esmeye başladı. Hatta öyle ki, konuşmak için ağzınızı açtığınızda içeri dolan rüzgar, söyleyeceklerinize izin vermiyor. İlerleyen günlerde daha sert rüzgarlar bizi bekliyormuş. Askerler, yürüyebilmek için birbirinin palaskasından tutuyormuş. Bugünlerde her sabah spor yapıyoruz. İki gün önce sağanak yağmurun altında, çapraz tutuşta, amber kokusu eşliğinde, 100 kişi beraber, 2 km koştuk. Yorulduk ama bu keyfi düzenli iş hayatında bulmak gerçekten zor.
Burada, vatani göreve kendimce akıllı tanımlar getirmeye çalışıyorum. Mesela, koğuştaki İbrahim’le Goriot Baba kitabımı paylaşarak, yazıcı Zeynel’e İngilizce öğreterek, İlhan’ın Popüler Tarih dergisini sevmesini sağlayarak vatana daha güzel hizmet ediyorum.
Herşeyin üzerime geldiği zamanlar olmuyor değil. O zamanlarda neden burada olmak zorundayım, hiç bir ortak noktamın olmadığı bu adamlarla birarada yaşamamı gerektirecek ne var, gibi cevabı olmayan sorular soruyorum. Geçen gizlice girdiğim kütüphanede kitapları karıştırırken şunları okudum:
“Hizadayken üretemezsiniz,
Hizadayken yaratamazsınız,
Hizadayken önünüzü göremezsiniz.”
Bize burada hergün hiza ve istikamete bak diye bağırıyorlar. Bugün 100 diyen şafağın beni bir an önce hizadan çıkarmasını diliyorum. Bir daha askerlik yapmayayım, bu son olsun. Günler çok zor geçiyor, bu doğru, ama zamanın geçmesi için bir şey yapmak zorunda olmayışımız ilginç. Günler geçiyor vesselam...
10.10.2005