- Kategori
- Tarih
Hoşgörü töremiz

Dini hoşgörünün bulunduğu Hazar ülkesinde, farklı dinlere inananlar ibadet ve ayinlerini serbestçe yapabiliyorlardı. Hazar halkının farklı dinlere bağlı insanları arasındaki davalara ikisi Müslüman, ikisi Hristiyan ikisi Musevi ve biri Şamanist olan yedi kişilik Hakimler Kurulu bakardı. Bu satırları devletimizin MEB yayınları lise I tarih ders kitabı 55. sayfasında isteyen her yurttaşın okuması mümkün .
Bakın sevgili öğrenciler veya vatandaşlar günümüzden yaklaşık bin yıl önce yaşamış ve resmi dini diğer Türklerin aksine Musevi olan bir Türk Devletinin engin hoşgörüsünü, birlikte yaşama kültürünü, ötekine tahammülünü. Bu satırlarla verilmek istenen mesajın bundan farklı olduğunu kimse iddia edemez sanırım.
Osmanlı Devletinin altı yüzyıl dünyanın değişik kıtalarında kurduğu hakimiyetin ve bir çok ırkı yıllarca barış ve huzur içinde bir arada tutma başarısının kaynağı da aynı ders kitaplarında anlatılmakta, Osmanlının hoşgörüsüne, insanlara tanıdığı din dil vicdan özgürlüğüne vurgu yapılmaktadır. Ankara Savaşıyla başlayan Fetret dönemine ve Anadoludaki Türk Beyliklerinin ayrılıp bağımsız olmalarına rağmen, balkanlarda yaşayan milletlerin Osmanlıdan kopmamalarının nedeni, Osmanlının bu siyasetinden başka bir şey değildir mesajı verilmektedir.
İspanyada Hristiyanların diğer inançlara karşı 15. yy’da başlayan katliamından kurtarılan sadece Müslümanlar değildi, Yahudiler de -Cem Sultan gailesine rağmen- Osmanlı yardım elini uzatmış ve Yahudileri sığınmacı olarak kabul etmiştir. Hitlerin soykırımına maruz kalan Yahudiler, Aniştaynın yazdığı mektuba kayıtsız kalmayan Atatürk sayesinde elli Yahudi bilim adamı Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesinde Kürsüler kurmuşlar, ders vermişler, Türkiye’nin gelişimine katkı sağlamışlardır. Adıyaman Süryani Patriği Selçuklu Sultanları ile Hristiyanlık üzerine çok rahat münazara yapabilmişlerdir.Üç dinin mabetlerini yan yana görmek mümkündü.Bunlar hoşgörü tarihimizin abartılı yönü değilse şayet ki, olmadığı ÖSS sınav sorularında bile Türklerin hoşgörü kültürü doğru cevap olarak tasdik ettirilmektedir.
Tarih, geçmişten ders almak ve günümüz olayları ile bağlantı kurarak bir sonuç elde etmek, insanların yorum yapmasını sağlamak olayları daha sağlıklı tahlil etmek için öğretilmektedir.Yukarıdaki tarihsel gelişimden ancak şu sonuca ulaşabiliyoruz.
İnsanlığın, medeniyetin, insan hakları temel hak ve özgürlüklerin gelişimi ile günümüz Türk ve Müslümanlarının ötekilerine tahammülü arasında aykırı bir gelişim söz konusudur. Medeniyetler geliştikçe birey yada kurum kuruluşlardaki tahammülsüzlük tarihsel gelişime aykırılık teşkil ediyor .İnsanın hoşgörü adına ilkele dönesi geliyor. Reflekslerimiz çok hassaslaştı. Ötekiler dini , siyasi , milli, aşırı vatansever duygularımız karşısında idam sehpalarına çıkarıldı. Hayatta nasibi olanlar soluğu yurtdışında aldı veya sürgün yedi. Bütün bunlara rağmen vatan haini veya din düşmanı ilan ettiğimiz , mürteci damgasını bastığımız, astığımız insanları akladık, özür diledik, adlarına anıtlar diktik, seminerler paneller düzenledik itibarlarını iade ettik. “Bu ne yaman çelişki anne!” Toprağı bol olsun Ahmet Kaya höşgörü kültürümüzün halini bu sorusuyla anlamaya çalışmış ve cevap olarak fırlatılan çatal - tabaklardan şans eseri kurtulduysa da bu çelişkinin cevabını bulamadan aramızdan ayrılmıştı. Enver paşa, Nazım Hikmet, Adnan Menderes , Deniz Gezmiş ve daha nice düşünce mağdurları, siyasi -dini kimliği temsil eden toplumun önde gidenleri, bu çelişkiyi anlayamadan ayrıldılar aramızdan.
Asmasaydık ta beslese miydik demokrasisini, yukarıdaki hoşgörü geleneğimiz ile iç içe anlatmak gerçekten zor ve zeki tarih öğretmenlerinin işi olsa gerek. Tarih, tarihçilere bırakılmalıdır tezine aykırı davranan Nobelli ilk Türk yazarımız saha dışı fikir açıklamasında bulunmasından dolayı Çankaya’nın kapısından içeri alınmadı, aforoz edildi. İşte benim hukuk devleti, demokrasi devleti anlayışım. ‘’Ya sev ya terk et’’
Freud’un dediği gibi ‘’Çağdaş insanın mutlu olabilmesi için ilkel yaşama dönmekten başka şansı yoktur’’. Türk demokrasi ve hoşgörü geleneği ve tarihsel gelişimi için son derece örtüşen bir tespit. Atilla Yaylanın olmadığı, kovulduğu üniversite kampüsünde eli satırlı öğrenciler “Ötekilerini” arıyor. Onlara, Türklerin “Ötekilere” karşı geçmişte ne kadar hoşgörülü olduklarını anlatmak için.