Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

ALİ GALİP AKYILDIRIM

http://blog.milliyet.com.tr/aligalip

10 Ağustos '15

 
Kategori
Güncel
 

Huzur, hemen şimdi...

Şehit haberleri gelmeye devam ediyor.

Her gün bir veya iki şehit vermeye devam ediyoruz.

Günlük şehit sayısı bir-iki olunca, tepkisi de bir iki civarında olmaktadır.

Böyle olunca da hayat normal akışında devam etmekte, kimsenin neşesi de kaçmamaktadır.

Nasıl olsa “ futbol” denen bir uyutma sistemi var.

Takımlardan birisi bir kupa almışsa millet olarak buna daha çok seviniyoruz.

Bir teneke parçası olan kupaya verdiğimiz değerin yanında bir iki şehidin sözü bile olmuyor.

Mesele, televizyonlar bir şehit haberine 45 saniye zaman ayırırken, bir kupa veya lig maçına 3-4 saat zaman ayırabilmektedirler.

Özel magazin programlarına ayrılan zamanın süresini bile tahmin edemiyorum.

Kim nerde denize girmiş, hangi hatun nasıl bir mayo giymiş, kim nerede yaz aşkı bulmuş, kim ne yemiş kim ne içmiş, kim kiminle nerede basılmış…

Evet, bu haberlerin reytingi ve getirisi çok olduğundan şehitlerimize fazla zaman kalmamaktadır.

Zaten şehit dediğin kim ki?

Askerse boğaz tokluğuna ve de bu vatanda bir metre kare yeri dahi olmayan, ama mülk sahibi olanların canını malını, mülkünü korumak için zorunlu olarak görevlendirilen fakir fukara çocuğudur.

Polis dediğin de 2-3 bin lira için zenginin kurduğu düzeninin korunması için görev verilen halk çocuğudur.

Her gün bir şehit haberinin geldiği ülkede, hala askere gidenler "En büyük asker bizim asker" sloganlarıyla uğurlanıyorsa,

Gidenler gözden çıkarılmış gibi gönderiliyorsa,

Yaşarlarsa gazi, ölürseler şehit olacakları düşünülüyorsa,
Davul zurnalar eşliğinde bilinmeyen bir meçhule gidiyorlarsa,
Bu kirli savaş daha çok sürecektir.

Vatana borcunu canıyla ödeyenlere, vatan borcunu ödüyor mu?

 Bunun üzerinde düşünmemiz lazım.
Hayatının en güzel yıllarını vatana borcunu ödemenin sorumluluğu ile seve seve ölüme gitmeyi göze alan gençleri yaşatmak ve tehiliklerden korumakta vatanın görevi olmalıdır.

Ölümden nemalananların bu topraklarda kanla ve verilen canla hüküm sürmesi neyin nesidir anlayamıyorum.

Bunların kanla beslenmesinde ki amaç nedir bilemiyorum.

Sadece düşündüğüm, bu toprakların kanla sulanması bitmeyecek mi?
Bu ülkede her gün şehit vermeye devam mı edeceğiz? Şehit veriyorsak ne için veriyoruz?

Savaşı ganimet sayan bir düzende, şerefsizliğin ajanları ülkede fink atarken, her gün gazetelerin birinci sayfasında annelerin babaların gözü yaşlı fotoğraflarını izlerken daha ne kadar suskun kalacağız?

Toplumsal barışı ne zaman tesis edeceğiz?

40 yıldır silahla çözülmeyen sorunları nasıl çözeceğiz?

Bu soruların cevaplarını kimden ne zaman alacağız.

Barışın süreci olmaz.

Barış kalıcı ve sonsuz olmalıdır.
Barışı bir kenara koyup savaş istemek ve savaşmak normal bir insanın düşünemeyeceği şeylerdir.

Bu ülke toplumsal barışa mahkûm ve mecburdur.

Kaderimiz bu topraklar da böyle yazılmıştır.

Bizler bir arada yaşamanın güzelliklerini yaşamak durumundayız.

Ne, Türk’ü Kürt’ten ayırabiliriz, ne de Kürdü Türk’ten ayırabiliriz.

Bu ülkenin barışa muhtaç biçimde yaşaması utanç verici bir durumdur.

Aklı başında olan herkes huzur istiyor.

Huzur içerisinde bir arada yaşamak istiyor.

Buna şehit aileleri de destek vermektedirler.

Yeter ki ülkemiz her gün biraz daha büyüyen bir mezarlığa dönüşmesin.

Hepimiz bir an önce akan kanın durmasını istiyoruz.

Bunun içinde savaş isteyen, çıkarlarını savaş üzerine kuran, kurtuluşlarını savaşda görenlere karşı çıkmalıyız.

Karşı çıkamasak terörün önünü kesemeyiz. Hep beraber karşı çıkmaya mecburuz.

Yeter ki bir şehit cenazesi gelmesin diye…

Analar ağlamasın diye…

 

Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile…

 

 
Toplam blog
: 264
: 396
Kayıt tarihi
: 28.07.14
 
 

1959'da doğdu. Sınıf Öğretmenliği okudu.1979'da Öğretmenlik görevine başladı. Hayatın; okumak, ya..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara