Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '17

 
Kategori
Edebiyat
 

İçimizdeki Aylak Adam: Yusuf Atılgan

İçimizdeki Aylak Adam: Yusuf Atılgan
 

 

“Aynı saydam kaba dökülmüş ama birbirine kesinlikle kavuşmayan iki farklı sıvıdan oluşan bir bütün gibiydi. Köylü yanı, kentli yanına karışmamıştı. Onun için kendi köyünün bile yabancısıydı. Tıpkı Ankara’nın, İstanbul’un hiçbir biçimde yerlisi olmadığı gibi” der Enis Batur, Yusuf Atılgan: Bir Profil Denemesi’nde. O, bu yabancılığıyla Türk Edebiyatında kendine özgü bir yer edinmiş, az yazmış ama iz bırakmış yazarlarımızdandır.

Eserlerine psikanaliz ve varoluşcu yaklaşımı katarak, hayatın sadece  mutluluk veren yanlarını değil, insanın içinde yaşattığı rahatsız edici gerçeklikleri, iç sıkıntılarını, huzursuzluklarını, uyumsuzluklarını, kendi kendilerine yaşadıkları içsel çatışmalarını göz önüne serer. Bireyin toplumla olan çatışması, bir tutamak arayışı, alışkanlıklara olan isyanı ve yabancılaşmasıyla ortaya çıkan yaşamın anlamsızlığını yansıtır bize. Bunu yaparken de kendinden bir şey katmaz.  Her şey çok doğal ve olduğu gibidir.

Yusuf Atılgan, 7 Haziran 1921 de Manisa’da dünyaya gelir. Kurtuluş savaşı yıllarıdır. Savaş sırasında evleri yandığından Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşirler. İlkokula köyde, orta okula ninesinin yanında Manisa’da gider. Bulunduğu şehirde lise olmadığından babasını ikna ederek Balıkesir Lisesinde parasız yatılı okur.

Bu dönemde edebiyatla ilgilenmeye başlar. Derste olmadığı zamanlar okul kütüphanesindedir. Okumadığı zamanlar da ise yazıyordur. Hayali iyi bir öğretmen olmaktır. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girer. Burada hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar ve Halide Edip Adıvar’ın yanı sıra Ragıp Hulusi, Reşit Arat gibi isimler de vardır.  İyi bir edebiyat öğretmeni olmak için var gücüyle çalışır.

Birkaç arkadaşı ile beraber kaldığı ev Beşiktaş’ta Asariye yokuşundadır. Beşiktaş’ın o yıllarda maçlarını yaptığı Şeref Stadı da oraya çok yakın olduğu için maçları hiç kaçırmaz. Neticede koyu bir Beşiktaş’lı olur. Futbola olan ilgisi sonraki yıllarda da devam eder. Manisa’ya döndüğünde 1950 li yıllarda Hacırahmanlı köyünde bir spor kulübü kurar. Atılgan, bu kulübün hem çalıştırıcısı hem de oyuncusu olur.          

 Atılgan, babasının artık para gönderemeyeceğini yazması üzerine üniversiteden ayrılır.Bir süre sonra Askeri Öğretmen Okuluna kaydını yaptırır. Bu yıllar politik olarak aktif olduğu yıllardır. Komünist Parti üyesidir ve İlerici Gençler Hareketi içinde yer alır. Okulu bitirdikten sonra Akhisar Maltepe Askeri Lisesine edebiyat öğretmeni olarak tayin olur. Ancak Komünist Parti üyesi olması ve faaliyetlere katılması  nedeniyle İstanbul sıkı yönetim mahkemesi tarafından ceza kanununun 141. Maddesi gereğince hapse mahkum edilir. 10 aylık mahkumiyet sonrasında ise öğretmenlik hakkı elinden alınır. Yusuf Atılgan hayatı boyunca bunun üzüntüsünü yaşar.

Her şeye karşı duyduğu bir küskünlükle köyüne döner, çiftçiliğe başlar. Köydeki rutin hayatın bir parçasıdır artık. Tarlada işi bittikten sonra köy kahvesinde briç ve satranç oynar. Bu arada annesinin ısrarıyla köylüsü Sabahat ile evlenir ama bu evlilik uzun sürmez, bir süre sonra boşanırlar. Bu arada elbette okumayı ve yazmayı asla ihmal etmez. Kitaplar ve kalem vazgeçilmezidir onun.

“Evdeki”ve “Kümesin Ötesi” adlı öykülerini Tercüman gazetesinin açtığı öykü yarışmasına gönderir. Yıl, 1954 dür, iki öykü de taşrada olmanın verdiği kıyıda köşede kalmışlığın sıkıntısını ve dar yaşamları anlatır. Evdeki adlı öyküsü birinci seçilir, Kümesin Ötesi ise dokuzuncu sırayı alır. Bu yıllarda Aylak Adam’ı yazmaya koyulur. Onun yayınlanışı da bir yarışma sonrasında gerçekleşir. 1958 Yunus Nadi Roman Yarışmasına gönderdiği Aylak Adam yarışmanın ikincisi olur. O yarışmada 1. Gelen eser Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü’dür. Aylak Adam 1959 da Varlık yayınları tarafından basılır.

Aylak Adam, geçimini ailesinden kalan mirasla sürdüren, belirli bir işte çalışmaya lüzum görmeyen, herkesin biteviye yaptığı işlerden nefret eden, sorumluluk almaktan kaçınan ama bir yandan da gerçek sevgiyi arayan “C” adlı bir adamın öyküsüdür. Roman, C’nin psikolojik yapısı, anlatım tekniği, zaman ve mekan unsurlarının işlenişi yönüyle edebiyatımızda postmodern roman anlayışının ilk örneklerinden kabul edilir.

Ertesi yıl ilk öykü kitabı“Bodur Minareden Öte” çıkar. Artık edebiyat dünyasında tanınmaya başlamıştır. Kitap, Kasabadan, Köyden, Kentten olmak üzere üç bölümden oluşur. Her bölümde aynı temanın işlendiği öykülerde Ömer Türkeş’in deyimiyle, nerede yaşanırsa yaşansın, bu dünyaya düşmüş birey için kurtuluş yoktur, anlayışı hakimdir. 

Köydeki yaşamına devam eden Atılgan, Anayurt Oteli’ni yazmaya başlar. Bu romanın hem psikolojik hem de sürrealist bir eser olduğunu söyleyebiliriz.  Romanın karakteri Zebercet, Anadolu kentlerinden birinde otel katibi aynı zamanda da otelin sahibidir. İlkokul öğrenimli, 33 yaşında, içine kapalı, sevgiye ve şefkate aç, dışlanmış, kendine bile güvenemeyen, derinliksiz, iki boyutlu, duygularını ifade edemeyen obsesif bir adamdır. Bir gün otele gelip bir gece kalan genç bir kadına tutulur. Dünyasını cinsel bir düş olarak alt üst eden  o kadını umutsuzca bekler. Bu bekleyiş onu trajik bir sona doğru sürükleyecektir.

Anayurt Oteli yayınlandıktan bir yıl sonra 2. Kez evlenir. Bu kez eşi tiyatro oyuncusu ve Durul Gence’nin kız kardeşi  Serpil Gence’dir.  Onbeş yıl boyunca mektuplaşmış, görüşmüş, konuşmuşlardır.

Atılgan evliliğiyle birlikte köyden ayrılıp  İstanbul’a yerleşir. Yayınevlerinde redaktör ve çevirmen olarak çalışır. 1974 de oğlu Mehmet dünyaya gelir. Belki de geç yaşta baba olmanın verdiği mutluluğun neticesi olarak bir çocuk kitabı yazar : “Ekmek Elden, Süt Memeden.

Anayurt Oteli, 1987 de Ömer Kavur tarafından beyaz perdeye aktarıldığında Yusuf Atılgan edebiyat dünyasının dışında da tanınmaya başlanır. Zebercet rolünü Macit Koper’in oynadığı film aynı yıl Antalya Altın Portakal Film Festivalinde  en iyi film ve en iyi yönetmen dallarında ödül alır. İstanbul, Venedik ve Nantes festivallerinden de ödülle dönen Anayurt Oteli sinema tarihimizde kendine özgü bir yer edinir. Ayrıca Almanya’da “Hotel Heimat” adıyla, Fransa’da “L’Hotel de la Mere Patrie” olarak Ferda Figen çevirisiyle yayımlanır.

Roman ve öykülerini süssüz ama her cümlesini yerli yerinde kullandığı temiz bir dille yazan Atılgan, kendi özgün üslubunu yaratan yazarlardan. Dilindeki tekleyişler, susuşlar, eksik ifadelerle karakterlerin iç sıkıntılarını ortaya çıkarmış, diyaloglar ve iç  monologlarla bilinç akışını kullanarak metnin sürekli akıcılığını sağlayarak monotonluğa yer vermemiştir. O, görünen gerçeklikten çok, bireyi var eden, onu hükmü altına alan bilinçaltını anlatmayı tercih eder. Karakterlerindeki Kafka ve Faulkner’in etkisini kendi özgünlüğü içinde eritebilmiş bir yazardır. 

Psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temalarını en başarılı bir biçimde işleyen Atılgan’ın  yarattığı iki uyumsuz, C ve Zebercet, edebiyatımızın iki tutunamayan karakteridir.

Cinsellik ve sevgisizlik Atılgan’ın derinlikli işlediği  temalardır. O, karakterlerine cinselliği ustaca giydirmesini bilmiştir. Bu bazen sapkınlık boyutlarına ulaşsa da insanların ruhsal yapılarını, bilinçaltında biriktirdiklerini başka türlü anlatması mümkün değildir. Uyumsuz bireylerin kendine ve topluma yabancılaşması, kişilik problemleri, cinselliğe yaklaşımı yaşadıkları sevgisizliğin yaratmış olduğu ardıl duygulardır.

Yusuf Atılgan son romanı “Canistan” üzerinde çalışırken geçirdiği bir kalp krizi neticesinde 68 yaşında hayatını kaybeder. Canistan, ölümünden 11 yıl sonra YKY tarafından yayımlanır. Duruşma, Yargıç, Tanık ve Sanık olmak üzere dört bölümden oluşan kitap eski bir hesaplaşmayı anlatmaktadır. Kitabın Sanık bölümünü tamamlayamamıştır.

Melek KOÇ / Bir Aylak Adam / Yaba Edebiyat Der. Ekim Kasım Aralık 2017

Not: Yazının tamamını adı geçen dergide bulabilirsiniz.

 

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..