- Kategori
- Sivil Toplum
İdam ve Saddam

Yeni yıla bir katilin katledilmesiyle girdik. Bir insanlık ayıbını başka bir ayıpla örterek. Cinayet işlemek (idam cinayettir) , cinayet işleyenlerin, cinayetlerinide meşrulaştırma tehlikesinide beraberinde getirdi. Ne büyük ironi....
Saddam’ ın idamı, ne yaptığı katliamarın sonucunu değiştirdi, nede vicdanları rahatlattı. Üstelik giderek artan bir şiddetin ve ölümlerinde tetikleyicisi oldu. Diğer yandan yaptığı tüm kötülülerin birileri tarafından meşrulaştırılması çabası. Şiddete şiddetle karşılık verenler sonuçta “ haksız ” şiddetide meşrulaştırmış oluyorlar. ( haklı şiddet varmı ki? ) oskar wilde’ nin dediği gibi ateşe ateşle karşılık verenlerin elinde kalan küldür” ne kadar haklı olduğunu zaman gösterecek eminim.
Aslında insanlığın temel sorunlarından olan adalet duygusu da zedelenmiştir. Çünkü hiçbir gerekçe insan öldürülmesini haklı kılmıyor.
İnsan hakları bakımından düşünecek olursak, katil ve diğer suçluların da insan olduğunu unutmamak gerek. Onların yaşama haklarına saygılı olmak gerek. Yaşam hakkını kutsal kabul etmeliyiz. Yoksa saddam’ ında yaptığı katliamlar meşrulaşırki (yaşanan diğer insanlık trajedileride) bu tüm insanlık için büyük bir kayıptır. İnsanlığın bugün geldiği nokta bu anlamda hiçde iç açıcı değil. Dökülen kanlar insanlar arasında daha büyük öfkeler halinde dalga dalga yayılmakta, şiddet çoğalmakta, insanlar mantık ve sağduyularını kaybetmektedir.
Ülkemizde menderes’ lerin, deniz’ lerin ve diğer idamların sonuçları hala tartışılmakta ve toplum vicdanında bir yara olarak durmaktadır. Hiçbir toplumsal yarar da getirmemiştir. Ne mutluki bize idam ayıbını kaldıran ülkeler arasına katıldık. Bu ayıptan kurtulduğumuz içinde ayrıca onur duydum kendi ülkemle.
Bu idamın düşündürdüğü bir diğer konu, ezilenlerin psikolojisi ve temel hak ve özürlükleri isterken samimiyetleridir. Ezilenler Dünya’ nın her yerinde haklı olarak, adil ve eşit bir yaşam hakkı isterler. Bu iste; insani, doğal ve doğru bir taleptir. Fakat ne zaman ezilenler iktidar olsalar, kendileri ezen olmaktadır. Geçmişte yaşanan süreç genellikle tersine dönmekte sadece ani ezen ezilene, ezilen anında ezen olmaya başlamaktadır. Sanırım dünyadaki haksız, baskıcı, şiddete dayalı, insanı ezen hatta yokeden, politikların bu kadar kolay hayat bulmasının altında, bu sakat hastalıklı psikolojik yapının rolü olsa gerek.
Oysa koşulsuz bir şiddet karşıtı olmak, insan hakkınında, zaten dışlanan ve suçlananlar için gerekli olduğunu unutmadan temel insani değerleri oluşturmaktan geçtiğini bilmeliyiz. Saddam kitleleri yok ettiğinde kimse saddam’a destek olmadı yada öyle göründü. Saddam için kişisel bir hak ihlali sorunu da yoktu. Oysa iktidardan devrilip sanık konumuna gelince oda tüm insanlar gibi temel haklara sahipti ve haklarının korunması gerekirdi. Tüm vahşi yönetimine rağmen bu olmalıydı. Bu konuda insan hakları örgütleri iyi bir sınav verdiler. Onları kutluyorum. Ama tüm insanlık için ne yazıkki bu kadar iyimser değilim.