Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Ihlamur Yaprağı (Bölüm 5: Gerçekler ruhunda)

Ihlamur Yaprağı (Bölüm 5: Gerçekler ruhunda)
 

Onur mutluluktan sarhoş olmuş bir halde yolları adımlarken; Neşe'nin güzel gözlerini hayal etti bir an ve sonra kalbine doğru elini götürerek sanki burada atıyor. Aşk dedikleri buysa harika bir şeymiş" diyerek tatlı tatlı gülümsedi.

Geçen arabalardan birinin yaptığı ani fren sesiyle irkildi ve kendine geldi. Lambaya baktı yayalar için kırmızı yanıyordu, Adam camdan kafasını çıkararak;

"Oğlum hasta mısın be, önüne baksana, başıma bela olacaktın akşam akşam" diye avazı çıktığınca bağırdı.
Fren sesi; Onur’u hayal aleminden gerçek dünyaya bir anda getirivermişti. Bugüne kadar hep mutsuzluktan dalgın olan kafası alışkın değildi ki böyle güzel bir ruh haline, gökte miyim, yer demiyim acaba dedirtecek kadar şu kalbi sevgiyi tatmamıştı ki… Birden elleriyle ceplerini yokladı ve;

- "Ah kafam! dershane, Neşe derken evi aklımdan çıkarmışım. Kahvaltılık almak gerekiyordu. Beş kuruş para da yok. Dua edeyim de Tuhafiyeci Orhan Amca dükkan kirasını bankaya havale etmemiş olsun, bu seferlik elden alayım.
diyerek dükkana doğru ani bir dönüş yaptı. Babası aslında gerçek anlamda amcasından kalan dükkan için “İyi ki de bırakmış bu dükkanı, mekanı cennet olsun.” diye duasını etti. Az veya çok boğazından bir gram lokma geçiyorsa bunu babasına borçluydu, sevgisini değil ama babasından yadigar kalan bu küçük dükkandan gelen gelirle baba ekmeğini yiyiyordu.

“Baba veya amca hem artık ne farkederdi ki her ikisi de onun olmamışlardı ki, her iki de geçmişinde kalan tanımaya fırsat bulamadığı iki önemli kahramandı ve onlar birer topraktılar.

Farklı farklı duygu halleriyle dükkanın kapısına gelmişti. İçeri doğru adım attı ve;

“Orhan amca kolay gelsin, nasılsın?

- Onur yüzünü gören cennetlik nasılsın, annen iyi mi?

- Vallahi biliyorsunuz işte aynı derken sanki gözlerini kaçırır gibi oldu. Annesinin rahatsızlığı ona çok üzüntü verdiği için onunla ilgili konuşulmasından ve insanların acımasından rahatsız oluyordu. Hemen konuya girdi ve;

- Orhan amca biliyorum hep bankaya yatırıyorsun kirayı ama yatırmadıysan bu seferlik elden alabilir miyim? diye çekinerek sordu. Gelen cevap onu bir hayli rahatlatmıştı. - Tabi ki Onur’cuğum hemen vereyim.
deyip kasasını açtı ve paraları hızlı hızlı sayarak, Onur’un avucuna teslim etti.

Onur teşekkürler deyip huzurla allahaısmarladık diyerek çıktı. Tam o sırada dükkana girmekte olan annesinin eskiden görüştüğü ve pek sevmediği Gülten Hanımla karşılaştı. Konuşmasa benimle ne olur diye düşünürken;

- Onur ne haber? Epeydir görünmüyorsunuz hele anneni hiç dışarıda görmüyorum. Hep evde mi, dilim var mıyor ama yine kafası kötü mü? diyen bu çirkin sese maruz kalmıştı.
Sinirlenmişti bu kadından nefret ediyordu. Her zaman böyle arı gibi insanı sokardı. Kafasını kaldırmadan “iyi annem” deyip kestirip attı.

- Oğlum hala anne mi diyor musun sen?

Bu sözle kan beynine hücum etti. Göğüs kafesinin çatırdadığını hissetti, bir an. Sanki kalbi fırlayacaktı. Sanane be kadın! demek geldi içinden ama hiç kendine yakıştırmadı. Sonra içinden lanet olsun!deyip hızlıca uzaklaştı.

Geçmişi; renklisi, siyahı ve beyazının ayrılmadığı kirli ve temizin birbirine karıştığı çamaşır sepeti gibiydi. Yüzü ise sanki bu iğrenç harmanın yıkandığında çıkabilecek alaca bulaca bir renge dönmüştü. Annesi ile ilgili konular onu çok incitiyordu. Sonra kendine verdiği sözü düşündü.

"Uzaklaşmak istediğim dertler bende, ben kendimden ne kadar uzaklaşabilirim ki.. Aynayı hadi kaldırayım ortadan “peki ruhumu hangi dolabın üstüne, ya da hangi çekmecenin bulamayacağım bir köşesine saklayabilirim ki... Hatırlıyorum her şeyi işte Allah beni kahretsin dedi.

DEVAM EDECEK Aysel AKSÜMER 23.05.2010

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..