Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Ihlamur yaprağı (Bölüm-8)

Ihlamur yaprağı (Bölüm-8)
 

Polis memuru; telsiz telefonla, ana merkeze bağlanıyor sürekli gelişmeleri takip ediyordu. O esnada Onur, sanki polis memurunu dinliyormuş gibi bakıyor aslında boş bakışlarında geçmişi yaşıyordu.

Annesinin yıllar öncesinde yaptığı bir hareket sonucu nefret ettiği balkona, yine onun yüzünden çıkmış hatta; mücadele bile vermişti. Bilinç altındaki korkunç izlere rağmen…

“İyi anne ne demek” bilmiyordu ki o zamanlar… Kendisinin yaşadıklarını her çocuk da yaşıyor sanıyordu. Öyle olmadığını ilk okumayı söktüğünde okullarda ezberletilen annelerle ilgili şiirlerden öğrenmişti. Meğer anneler ne kadar da çocuklarını öper, koklar ve severlermiş.

Boyunun mutfak tezgahını geçtiği bir çağdaydı ama o yaşının kaç olduğunu hatırlamıyordu. Anımsadığı; o tezgahın üzerinde duran kocaman bir yaş pasta ve ortasından parmağını sokup, yalandığıydı.

Gerisi ise tamamen bir kabustu. Annesinin “onlar misafirlerindi, sana kaç kez söyledim yenmeyecek” diye arkasından avazı çıktığı kadar bağırışı, ardından ise dövmesin diye saklandığı balkonun köşesiydi. O zamanda şimdiki gibi korkudan büzüşmüştü.

Daha sonra annesi onu kucağına alarak belinden tutmuş ve hafif aşağıya sarkıtarak; - Bir daha yaparsan bak hiç gözünün yaşına bakmam atarım” dediğinde gözlerini sımsıkı kapatmıştı korkudan…

Yıllar önce yaşanan bu olay, sanki yeniden canlandırılmış ancak roller ve kimlikler farklıydı. Bu sefer önde annesi, arkada ise Onur vardı. Tek fark Onur her şeye rağmen annesini kurtarmaya çalışıyordu. Annesi onu sevmemişti biliyordu ama Onur’un hayattaki sahip olduğu tek şeydi yani anne modelinin içine koyduğu kişi..Biliyordu aslında yabancı olduğunu ama ne yapabilirdi ki?

Kah geçmişe uzanıyor, kah bulunduğu anı yaşıyordu. Sürekli ağlıyor bir yandan ise polis memurunu izliyordu. Polis sık sık çalan telsiz telefonunu alıp bir şeyler konuşuyordu.

En son gelen çağrıda telsizi kulağına götürüp dış kapıya doğru ilerlerken;

- Kısa bir görüşme yapacağım, sen kimliğini falan yanına almayı unutma, çıkarız birazdan...

dedikten sonra telsiz kulağında, arada bir kafasını Onur'a doğru çevirerek kısık bir ses tonuyla; -

Kaç gibi..., Yolda mı, orada mı?.. tamam siz tıbbi kayıttaki işlemleri başlatın.. geliyoruz birazdan... daha sözü bitmeden Onur birden sanki kötü şeyler olduğunu sezmiş, ani bir hareketle polis memurunun telsizine asılmaya başlamıştı ve biryandan da;

- Öldü, öldü değil mi? Anladım ben... Allah beni kahretsin, tutabilseydim onu keşke o zaman ölmeyecekti, suçluyum ben! suçlu.

deyip antredeki bütün ayakkabıları futbol topuna vurur gibi teklemeye başladı, önüne ne gelirse fırlatıyordu, dış kapıya bir yandan yumruğunu geçiriyor diğer taraftan ise dizleri ile vuruyordu.

Polis memuru Onur'un kollarını adaleli kollarıyla tutarak:

- Anlıyorum ama sakin ol, böyle yapmakla kimseyi geri getiremezsin.. Hadi kendine gel!

Onur yine ellerini kurtarıp bu defa da kendini yere doğru attı. En sonunda pelte gibi olmuştu, sanki kemikleri ufanmış, un çuvalı misali yere yığılmıştı.

- Polis memuru Onur'un iki koltuk altından ellerini geçirerek ayağa kaldırdı ve hadi yürü gidiyoruz dedi. Onur hala aynı sözleri tekrar tekrar söylüyordu hiç usanmadan..

. Polis Onur'un sıkıca kolundan tutarak apartmanın kapısını açtı. Üç kat merdiveni süratle indiler.

Aşağıya indiklerinde Polis memuru, ekip arabasının şoför mahallindeki meslek arkadaşına; - Geleceğim şimdi ben, bakkalı da görgü tanığı olarak getireceğim. Sen gence sahip çık. Yanlış bir şey olmasın dedi.

Polis memuru bakkala girdiğinde Mustafa hemen ayağı kalktı;

- Buyur memur bey, bir emrin mi var? - Sen! hadi çabuk hazırlan.. Olayı başından sonuna kadar en iyi sen biliyorsun, benimle merkeze kadar gelecek ve tanıklık yapacaksın.. -

Mustafa "Tamam efendim" deyip dükkanının kapılarını kapattı.

Hep birlikte ekip arabasındaydılar artık... Onur, yol boyunca bir yandan ağlıyor, kendisini annesini tutamadığı için suçlu görüyor, bir taraftan da yalanların mekan tuttuğu hayatında artık hiç kimsesinin kalmadığına içerliyordu.

Hastaneye geldiklerinde polis memuru ekip arkadaşına ;

- Sen Mustafa'yı yanından ayırma. Ben bu çocukla ilgileneceğim biraz, sen annesi ile ilgili işlemler tamam mıymış bir bak, sonra Merkezde Mustafa'nın ifadesini al, biz de geleceğiz dedi.

Onlardan ayrıldıktan sonra; Onur'un kolunu sıkıca tutarak Acil Servis Nöbetçi Tabibinin muayene odasına girdi ve gözüyle Onur'u göstererek;

- Annesi yanında balkondan atlamış, şok geçiriyor.. dedi.

- Doktor polis memuruna; - Tamam önce biraz konuşur daha olmadı sakinleştirici iğne yaparız dedi.

Yaklaşık iki saat hastanede kaldılar.

Sonra Onur'u alarak merkeze doğru yol aldılar.

DEVAM EDECEK

Aysel AKSÜMER

26.05.2010

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara