- Kategori
- Kişisel Gelişim
İhmal adı altında ihlal

Kendinizi tanımakla başlayın dedik ve birlikte birkaç adım ilerlediğimizi düşünerek size kararlarınızı daha sağlıklı verebilmeniz için bir sistemden bahsedeceğim. Ama öncelikle bu sistemin nasıl bir zeminde oluştuğunu ve nasıl beslendiğini tartışmaya açalım.
Günümüzde eskiye nazaran Hakkari’ de insan haklarının ihmali daha azdır; ama bu size yanıltıcı gelmesin. Daha önce kişilere yönelik olan bu İhmaller toplumun tamamını ya da bir kısmını içine alacak şekilde genişlemiş ya da genişletilmiştir. Bunu şu gözlemlerle size analiz etmek istiyorum:
Hakkari’ de geleneksel toplum yaşamı, yazın yayla hayatı kışın ise kent yaşamı ile süregelmiştir. Yazın gidilen yayla, kışa yönelik önemli bir geçim kaynağı olarak görülmüş ve bu hayat benimsenmiştir. Yöre halkı, zamanla gelişen ve değişen kent yaşamında pasif kaldığı için ekonomik olarak kendini ayakta tutabileceği yeni fırsatlara yabancı kalmıştır. Daha sonra yerinden yaylasından uzaklaştırılmış ve devlet eliyle kent hayatına alıştırılmaya çalışılan bu insanlar alışık olmadığı kent yaşamına adapte olmakta zorlanmaktadır.
Yaylacılıkla bir şekilde geçinebilen yöre halkı değişen bu şartlar altında çok eksik olduğunu görerek çaresiz kalmaktadır. Daha önceki yayla hayatında sahip olduğu 8-9 çocuğun birine koyunu, diğerine ineği, öbürüne keçiyi teslim ederek geçimini sağlamıştır. Ama kent yaşamında artan sosyal duyarlılık ve benzeri toplum normlarına adapte olmak için çocuklarını okutmaya çalışan yöre halkı alışık olmadığı giderlerle karşılaştığı için manevi çöküntüye uğramaktadır.
Yüksekova ve çevresinde devlet eliyle herhangi bir yatırım yapılmaması kitleler halinde buraya ve çevresine yerleştirilen insanları, kendilerini ekonomik olarak ayakta tutabilecek kaynaklara yönlendiriyor. Ancak yeterli bilinç düzeyi olmayan yöre halkı kendi yağında kavrulmayı beceremiyor ve kişisel girişimlerin yerini buralardan uzaklaşmak tutuyor.
Bu olumsuz koşullar ve alışık olunmayan kent hayatı, yöre insanını adeta bir kaçışa sürüklüyor. Yayladaki geçim kaynağı elinden alınan yöre halkı soluğu büyük şehirlerde alıyor ve kısır bir döngünün içine giriyor. Kent yaşamıyla tanışan yöre halkı daha büyük beklentiler içine girerek köyünde, Yüksekova’ da geçinemeyeceğini düşünerek büyük şehirlere göç ediyor. Mevcut ya da potansiyeli olan fırsatlar görülmüyor ve kimileri isyan kimileri de kaçış yolunu seçiyor.
Özellikle İstanbul’ a göç ederek buraya yerleşen yöre insanı, buradaki aşırı tüketimin bir parçası olup karın tokluğuna çalışıyor. İstanbul’ da yaşamanın verdiği cazibe buraya yerleşen insanları kısa sürede kısır bir döngüye itiyor. Sigortasız işlerde çalışıp yıllarını burada harcayan (özellikle genç kesim) insanlar, kısa vadeli planların kurbanı oluyor ve şaşalı İstanbul hayatına adapte olmak için tüketim çılgınlığına giriyor. örneğin aylık ücreti 600 ytl olan bir çalışan 800 ytl harcayıp bir cep telefonu alabiliyor. Çevresini taklit yani özenti sonucu oluşan bu eylem kişiyi daha tüketici bir fert yapma yolunda önemli bir detay. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Özetle, buraya yerleşerek daha önce alışık olmadığı bir hayatın içine giren Hakkarili gençler günübirlik yaşayan fertler oluyor ve kendi gerçeğinden uzak bir kişilik kazanıyorlar.
İstanbul’ a yerleşerek burada günün tamamını çalışmakla geçiren gençler düşünme fırsatı bulamıyor ve zamanla her şeye yabancılaşmaya başlıyor. Buradaki ağır çalışma koşulları, kişiye düşünme ve dolayısıyla toplumsal bir artı üretme fırsatı vermiyor. İnsan zaman bulup düşünebildiği oranda kendini geliştir ve değiştirir. Bu insanlar eğitim olarak hiçbir artı kazanma çabasına giremiyor. Bu, kişinin öz benliğinden uzaklaşarak kültürüne, sosyal değerlerine ve toplumsal duyarlılığa yabancılaşmasına neden oluyor.
SONUÇ : Tüm bu saydıklarım birilerinin ihmali ( ya da ihlali) sonucu oluşuyor. Bu da toplum olarak insan hakları ihlaline uğradığımızın bir sonucu. Ve maalesef bu sağlıksız ve kısır diyebileceğimiz döngü bir sistem haline dönüşmüştür ya da başka bir deyişle halkalarını bizim oluşturduğumuz bir zincir. Bu sistem bizim tercihimiz değil bunun farkındayız ve buna isyan ediyoruz. Kuşkusuz bu isyanda haklıyız ama....
TAVSİYE : Bu bir ihlal evet hem de hepimizin öyle ya da böyle olumsuz etkilendiği bir ihlal ve bu bir kısır döngüye dönüşme yolunda. Bizin yaptığımız ise sadece isyan etmek. Gelin bu sisteme zincir diyelim ve bilelim ki bu zinciri başkalarının istediği (onların işine geldiği gibi) gibi biz oluşturuyoruz. Zincirin halkaları bizim yanlış seçimlerimizden oluşuyor. Yanlış adımlarımızdan. Ve bu zincir gene kendimizi bağlamaya yarıyor ki bu da birilerinin işine geliyor. Size tavsiyem ise bu zincirin hangi halkası olduğunuzun farkına varmak. Ve yapabiliyorsanız sizden sonraki halkaya bağlanmamak için elinizden geleni yapmak ki bu zincir kopsun. Birilerinden yardım beklemeyin. Özelliklede bu zincirin oluşması için çabası olanlardan. Bir şeyleri değiştirmek için kendiniz seferber olun. Bunca yıldır hep düzelmesini beklediğimiz Hakkari şartları belki de hiç düzelmeyecek ama biz onların düzelmesini beklemeden kendimiz düzeltmeye çalışırsak her şey daha iyiye gidecektir. Yoksa hep şikayet etmek arkasına sığındığımız bir mazeret olmaya devam mı edecek? Hakkari’nin koşullarından kaçmayalım. Bu bir çözüm olmaktan çok problemi daha da zorlaştıracaktır. Birilerinden medet ummak da yapılan en büyük yanlış.
Herkese huzur dolu günler diliyorum. Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle.
CEVAT ÖZCANAN