Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Aralık '08

 
Kategori
Deneme
 

İki perdelik hayat

İki perdelik hayat
 

BİR KİTABIM VAR!


Hep bir şeylerden korkarız yaşamımız boyunca. Çevremizdeki insanları bir yana bırakın da, kendimizi kabullenmekten bile korkarız. Hakikatte her kabullenişimizin ardında az da olsa pişmanlık duygusu saklı kalır. Zira pişman olduğumuzu kabullenmemek için korkularımızla birlikte yaşayacak kadar cüretkârızdır.

Günlük yaşamımızdaki bir tartışmadan sonra tecrübe arşivimizi zenginleştirdiğimiz avuntusuyla teselli buluruz. Yenilgiden duyduğumuz korku kırbacıyla, “Bir daha!” deriz. “Bir daha” tohum atarız çorak topraklara…

Çocuğumuzun karşısında en dürüst, en akıllı, en anlayışlı ve en mükemmel insanı oynarız. Hatalarımızın tekerrüründen ve kendimizi görmekten korktuğumuz için…

İşimize daha sıkı sarılmak, başarı grafiğine yeni boyutlar kazandırmak için kendimizi bile aşar;sibernetik dünyanın faal parçalarından biri olarak çabalar dururuz. Egomuzun zayıflamasından ve daha da kötüsü , kendimizi işe yaramaz hissetmekten korktuğumuz için…

Her şeye pembemsi anlamlar yüklemekte üstümüze yoktur. Gerçekleri sırtlayabilecek güce bir türlü ulaşamayız.

Yüzümüzdeki çizgiler, hep ulaşmayı düşlediğimiz olgun insan görüntüsünün şartıdır. Bu asaletli görüntüye ilave olunan gözlüklerimiz ise kültürümüzü yansıtan bir objedir.

Hatalarımız, yanılgılarımız biz kaynaklı değildir; şartlarımız iyi, güzel ve olumlu durumlar için hiç fırsat vermemiştir. Bu yüzden “Şöyle olmasaydı, böyle yapabilseydim…” gibi sözcüklerle başlayan cümleler kurarak, ”keşke”lerin elinden kurtulup rahatlarız. İşte, yine korktuk kabullenmekten.

Tekrar sendromuyla, ya en iyiyi ya da en kötüyü yeniden yaşamak veya hissetmek için geçmişten kopamayız. Geleceğe de sıkı yaşam bağlarıyla bağlıyızdır. Ölümden korktuğumuz için…

Yalnız kalıp şöyle bir düşünün. Hayatınızı iki bölüme ayırmanız gerekse nerede bitirip, nereden tekrar başlatırdınız?

Çoğunun başlangıcı babasından veya annesinden ilk yediği dayak hatırası, hatırına kazınmış bir kaza veya ailesinden ayrı kaldığı bir anın üzüntüsüyle başlar. Başka bir deyişle çocukluğumuzu hep üzüntülü, yoksun kalınmış yönleriyle anımsarız. Bu başlangıcı evliliğe attığımız adım ile sonlandırarak birinci perdeyi kapatırız.
Çoğumuz ise ikinci perdeyi, çocuğunuzun dünyaya gelişiyle başlatırız. Ancak bu perde bir türlü kapanmaz. Çünkü yapmak istediğimiz işler veya görmek istediğimiz umutlar bitmek tükenmek bilmez. En çok istediğimiz şey çocuklarımızın mürüvvetini görmek iken, onların evliliğiyle isteğimiz daha genişler ve torunlarımızı tanımak isteriz. Torunlara kavuşma, isteklerimizin boyutunu biraz daha sınırsız hale getirir; artık hedefimiz daha uzundur: torunlarımızın mürüvvetini görmek! Bu perde her zaman dram türünde biter. Sizin istekleriniz sorulmadan, beklentileriniz düşünülmeden perde kapanır.

Hiç yorulmadan, dinlenmeden, kendinize ayıracak beş dakikayı bile çok görerek geçirdiğimiz hayat budur işte:

Elimizde ve hatta farkında olmadan roller üstlenerek oynadığımız hayat,
Umursamayıp, elimizden kaçırdığımız fırsatlarla geride bırakarak hayıflandığımız hayat.
Funda DURMUŞ

 
Toplam blog
: 2
: 284
Kayıt tarihi
: 13.12.08
 
 

Kalemimden yaşamım Güneşin sıcaklığını esirgediği Almanya’nın, Ebedî kış mevsiminin, Ocak ayında ..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara