Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '08

 
Kategori
Haber
 

İki soru; Neden Zaman Gazetesi İncil dağıtmaz ve Birmanya’da ulusalcı sol var mıdır?

İki soru; Neden Zaman Gazetesi İncil dağıtmaz ve Birmanya’da ulusalcı sol var mıdır?
 

Biliyorum, birbiri ile son derece alakasız sorular ama gündemle ilgili değinmek istediğim o kadar çok konu çıkıyor ve ben yazı yazmakta o kadar ağır davranıyorum ki, ara sıra böyle benzemez iki konuyu bir arada işlemek zorunda kalıyorum.

Gelelim ilk konumuza;

Zaman Gazetesinin 16 Mayıs 2008 tarihli baskısının manşeti, bir Belçika Gazetesinin Kur’an dağıtması üzerineydi. Habere göre, De Standaart isimli Belçika Gazetesi, Batı Dünyasının Müslümanları daha iyi tanıması amacıyla önce bir yazı dizisi yayınlamış, ardından da 50 bin Kur’an-ı Kerim dağıtmıştı. Söz konusu gazete hiç de tahmin edemeyeceğimiz şekilde Hıristiyan Demokrat eğilimli bir gazeteydi. Bu girişimin gerekçesi ise, gerçek bir kaynağa dayanmadığını iddia ettikleri islamofobinin önünü alabilmek ve Batı ile İslam arasındaki birbirini tanımamaktan kaynaklı çatışmaları önlemekti.

Açıkçası Müslümanlık ve İslamiyet adına çok etkilenmesem de, demokratik içeriği açısından son derece sarsıcı bir gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirdim bu haberi.

Ancak bir Hıristiyan Demokrat yayın organının gerçek anlamda demokrat olabilmesi, ne yazık bizim adımıza değil onlar adına sevindirici bir durum. Yani onlar hoşgörülülüklerini, olgunluklarını, dürüstlüklerini, farklıya olan saygılarını ispat etmiş durumdalar.

Bu örneğin tam zıddının yaşanma olasılığı nedir diye sormak istiyorum bu noktada. Biliyorsunuz bu ülkede son iki yılda, bir Katolik din adamı, üç Hıristiyanlık misyoneri ve bir Hıristiyan gazeteci öldürüldü. Bu ölümlü hadiseler dışında yaralamalarla sonuçlanan girişimlerde yaşandı.

Acaba bu durum karşısında Zaman Gazetesi hiç okurlarına İncil Dağıtmayı düşündü mü? Okurlarına, bu ülkede bir yabancı düşmanlığının ve dolayısı ile Hıristiyanlık korkusunun hakim olduğunu söyleyerek, bu korkudan en iyi kurtulma yönteminin Hıristiyanları daha iyi tanımak olduğunu ifade eden bir çaba içine girmek hiç akıllarından geçti mi? Başkasının yaptığı bir işi takdir ediyorsak eğer, yapılan işin bir benzerinin kendimizce de uygulanması gerektiğine inanıyoruz demektir değil mi?

Açıkçası ben dağıtma işi gerçekleşmese bile, “Dağıtmayı düşündük” denilmesine dahi razıyım. Ama bırakın dağıtmayı düşünmeyi, başka bir yayın organı tarafından bu işin gerçekleştirilmesi durumunda bile gösterilecek tepkiyi tahmin etmekte zorlanmıyorum.

Örneğin Radikal Gazetesi bir demokrat yayıncılık örneği gösterse ve bu gerekçelerle okurlarına İncil dağıtsa, Zaman Gazetesi ve Vakit Gazetesi bu olayı kaç gün manşetlere taşırlar ve değerlendirmeleri nerelere kadar uzanır? Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan’ın üç nesil öncesinden Hıristiyan bir kanla bağlantılı olduğunu araştırırlar mı? Leyla Gencer’in, İş adamı Erol Aksoy’un ve eski Van Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın’ın kökenlerini araştırmaya ve linçci bir zihniyetle ortaya sermeye meraklı olan bu gazetelerden, bu anlamda gerçek bir demokratik tavır beklemek ne kadar mümkün.

Bu ülke müslüman demokrat bir siyasal akıma ne zaman kavuşacak, insan merak ediyor.

İkinci konumuza gelecek olursak;

Hepimizin bildiği üzere, ülkenin sahibi Cuntanın tercihi ile ismi Myanmar, uluslararasında bilinen adı ile Birmanya, benim ise aralarında en fazla sempati duyduğum ismi ile Burma’da Mayıs ayının başında ciddi bir doğal felaket yaşandı. Rakamlar farklı da dile getirilse, yaklaşık 100 bin kişinin öldüğü, iki milyon kişi evsiz ve aç kaldığı konusunda bir uzlaşı oluşmuş durumda.

Felaketin yaşandığı ilk günden beridir de, ülkeyi yöneten cunta uluslararası yardımların ve yardım ekiplerinin ülkeye girmesi konusunda son derece isteksiz. Üstüne üstlük esas gündemi bu doğal felaket olması gereken cunta, tüm bu acıların ortasında bir anayasa reformu yapılması konusunda ısrarcı oldu.

Ülkede 46 yıldır söz sahibi olan cuntanın batı rejimleri ile hiçbir temas kurmadığı, sıkı bir İngiliz ve ABD düşmanı olduğu biliniyor. Hatta oldukça “derin” bir laik rejime de sahipler. Henüz geçen sene özgürlük ve demokrasi isteyen Budist keşişlerin binlercesini öldürerek ülkelerini Budist şeriatından korumuşlardı. Ülkenin en yakın dostu Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin cuntayı, kendi arka bahçesini inşa edebilmek adına ayakta tutmaya çalışıyor. Bu arada Birmanya’da da Nobel ödüllü bir siyasetçi var ve tahmin etmekte zorlanmayacağınız üzere o da vatan haini ilan edilmiş durumda. 12 yıldan beri evinde gözaltı hapsinde yaşıyor.

Benim bu noktada en çok merak ettiğim konu ise, ülkeyi dünyaya kapatarak batı emperyalizminden korunduğunu, Budistleri öldürerek laik kaldığını zanneden bu ülkede, kendine has bir ulusalcı kesimin bulunup bulunmadığıdır. Ve bu ulusalcı kesimde aşağıda yer alan tarzda ifadelerle, ülkeyi yöneten cuntaya hem destek sunup hem de onu gelişmelere karşı uyarıyor mudur?

İşte olası Birmanya ulusal solunun olası söylemleri;

• Söz konusu kasırganın ABD tarafından, yüksek teknolojiler aracılığı ile oluşturulmuş olabileceği ve kasırga sonrasında halkta isyan örgütlenmesinin amaçlandığı,

• Halka yardım bahanesi ile ajanların ülkeye akın edebileceği ve ülkeyle ilgili her türlü sırra bu şekilde ulaşılmak istendiği,

• ABD tarafından bölgede ılımlı Budist bir rejim kurulmak istendiği ve bu sebeple, ajanlar tarafından halka, bu felaketin sebebinin inançlarının temsilcisi olan Budistlere kötü davranan rejimin sahipleri olduğu fikrinin sık sık işlenmekte olduğu,

• Budistlerin giydikleri turuncu dini giysilerin ücretinin Amerikan para babası Soros tarafından karşılandığı ve yeni bir turuncu devrim örgütlenmek istendiği,

• Ülkede tüm insanlığın enerji ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde, henüz adı bile bilinmeyen bir elementin varlığının ABD tarafından uydular kanalı ile keşfedildiği,

• Tüm dünyanın gözünün, Myanmar’ın (Birmanya ya da Burma) üzerinde olduğu, her dünya vatandaşının bu ülkenin ismini sayıklayarak yatıp kalktığını, ülke üzerinde büyük oyunlar oynandığı, herkesin üzerinde gözünün bulunduğu böylesine cennet bir vatanı korumanın ciddi fedakârlıklar istediği,

• Demokrasinin batı emperyalizminin bu ülkeyi bölmek ve sömürmek için öne sürdüğü bir araç olduğu,

• Ülkelerinin dünya üzerindeki özel ve stratejik konumu dolayısı ile kendisine has koşulları olduğu ve bu sebeple hiçbir sorunu olamayan bir batı ülkesi gibi yönetilemeyeceği,

• Zaten her bir ülke vatandaşının asker doğuyor olması dolayısı ile, insanların kendisini en mutlu hissettiği yönetim şeklinin, sert ve birleştirici lidere muhtaç olan disipliner sistemler olduğu dile getiriliyor mudur?

• Tüm bu "kendin söyle kendin inan" senaryolarından sonra, dönüp, "hangisi yalan söyler misiniz bana?" diyerek dünyanın basit gerçeklerini kendi yalanlarına bahane yapma çabası sergileniyor mudur?

İnsan merak etmiyor değil açıkçası.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..