- Kategori
- Psikoloji
İkinci Doğum: Evlilik

Evlilik, kişinin o zamana kadar kendisi ile birlikte getirdiği yaşam öyküsünü yeniden gözden geçirmek, tekrarlamak ve travmaları çözmek için kendisine sunulan yeni bir dünyadır. Bu noktada o dünyayı paylaşacağı eş seçimi ise hiçte tesadüfi olmayacaktır. Bu kişi adeta geçmişte ki travmaları yaşatmak üzere görevlendirilmiştir. Evlilik bu anlamda travmaları yeniden yaşamak, fakat bu sefer çözümlemek için kurulmuş bir sahnedir diyebiliriz. Madem evlilik bu travmaları yeniden ortaya çıkarmak için gerçekleşiyor o zaman eş seçimi de ona göre olacaktır. Kişinin geçmiş yaşantısındaki travmaların kaynağı nesnelere( anne, baba, kardeş) benzer bir nesne, bu evlilikte kişiye eşlik edecek demektir. Eşlerin orada bulunmalarının birbirleri için anlamı derindir. Travmaların yeniden canlanması korkulacak bir durum değildir. Bunun farkında olarak bilinç düzeyinde gerçekleştiğinde eski yaşama ait bütün yaraların sarılması için ikinci bir şanstır. Eşinin kucağında şefkatle iyileşebilme, gelişebilme ve iyiye dönüşebilme şansını verir evlilik.
Evliliği Bilinç Düzeyine Taşıma
Problemli bir evliliği şöyle algılamalıyız ve ele almalıyız; travma canlanmış ve çözülmeyi bekliyor… Eşler problemle boğuşurken elbette bunun farkına varmayacaklardır. O an için bir felaket kapıya dayanmıştır. Kötü bir evlilik neredeyse cehennemi andırabilir. Kadın anlaşılmadığından, sevilmediğinden dem vururken, adam sessizliğe boğulup kaçmayı tercih eder çoğu zaman. Halbuki kötü olan evlilik değildir. Aksine bilinçli bir evlilik, bireyleri psikolojik ve ruhsal açıdan maksimum geliştiren kutsal bir kurumdur.
Peki ne oluyor da aşkla başlayan rüya gibi bir masalın sonu cehenneme evriliyor ?
Kişi, kendisini büyüten asıl insanlar ya da onlara çok benzedikleri düzeyde onlarla karıştırılan insanlar tarafından sevilmeye açtır. İkinci kez doğduğunda, yani evlendiğinde bu açlığı giderecek yegane kişi eşi oluverir. Fakat sıkıntı şudur ki, kişi önce ki hayatında yaşadığı o kısır döngüyü evliliğine taşır ve devam etmek ister. Örneğin; hep mutsuz ve mağdur rolünde ki bir annenin oğlu rolünde ki kişi bütün çocukluğu boyunca annesine adeta kocalık yapmak zorunda bırakılmışsa içinde büyük bir yetersizlik hissi ile büyüyecektir. Bu yetersizlik hissi ile eşinin her mutsuz olduğu anda istemsizce yüzleşecektir. Eşi, kendisini bu his ve travma ile yüzleştirdiği için farketmeden aslında annesinin kendine yaşattığı o travmayı canlandırmakta rol almış olur.
Tam da bu noktada çiftlerin eşlerini ve ebeveynlerini tanımlamada kullandıkları sıfatları incelemekte fayda vardır. Kişi eşi için sık kullandığı sıfatları bir kağıda yazabilir. Mesela ‘eşim çok sorumsuz bir insan’ dediğinde ‘sorumsuz’ sıfatı aslında altında bir travmanın yattığını bize haber verecektir. ‘Sorumsuz’ bir babanın kızı olarak büyümüş bir kişi eşinin her davranışını o travmanın süzgecinden geçirerek algılayacaktır. Amacı ise travmayı yeniden yaşamaktır. Evlilikte yaşanılan problemler bu açıdan bakıldığında bir amaca hizmet ederler.
Unutmayın !!!
Problemin çıkması değildir asıl problem, çözümün yanlış olmasıdır.