- Kategori
- Siyaset
İktidar dururken, muhalefeti eleştirme ısrarı

Meclis toplanamayacaktıysa, o zaman neden seçim yapıldı?
Bir ülke düşünün ki, demokrasisi kör topal ilerlemeye çalışırken, zaman zaman kesintiye uğrasa da neredeyse bir asırdır sürüyor olsun.
Anayasal sınırlar içerisinde kurulmuş partileri de, halkın teveccühünün neticesinde aldıkları oy oranlarına göre iktidar ve muhalefet görevlerini üstlenmiş olsunlar.
Halkın, hür iradesi ile seçip parlamentoya gönderdiği parti ve milletvekillerinden beklediği ne olur?
''Ülke ve vatandaşlarının demokratik yasalarla düzenlenmiş yaşam koşullarını, mevcut durumdan daha iyiye götürürken, eşitlik anlayışı çerçevesinde adalet duygusunun da yüreklerde yaşamaya devam etmesini sağlamak.''
Partiler ve temsilcilerinin görevleri ise, aslında bir kaç cümle ile kolayca ifade edilebilecek kadar açık ve nettir.
Meclisteki milletvekilleri, ülke için en doğru olduğuna inandıkları yasaları çıkartırken, seçilmiş hükümet de yasamanın kendisine verdiği görevler çerçevesinde bunların pratikteki işleyişine, yürütülmesine gayret eder. Bağımsız yargı ise, tüm olan bitenleri demokrasiden ayrılmadan ve tamamen özgür bir irade ile denetler.
Yasalarla görev tanımı yapılmış üç gücün icraatları sırasında, ülkede olanı biteni gözlemleyen, eleştiren, halka duyuran ve toplumun genel eğilimlerini, beklentilerini de erk sahibi odaklara iletmekle sorumlu olan birimler de vardır.
Bunların en güçlü olanı, yine halk tarafından seçilip meclise gönderilmiş, muhalefet görevi yapan milletin vekilleridir. Sonra olmazsa olmaz basın vardır. Yazılı ve görsel olarak, haberlerinde tarafsız, yorumlarında ise yazarlarının fikirlerini yansıtarak toplumu bilgilendirme görevi üstlenir.
Basın, yapılanı ve yapılmayanı eleştirdiği için; hükümeti yaptıkları ile muhalefeti de yapmadıkları ya da bir başka deyişle pasif oluşu nedeniyle, haksızlıklara yeterli tepkiyi vermeyip, halkın en azından bir kesiminin sesini meclise taşımamakla eleştirir.
Muhalefet halk tarafından ; iktidarı, kimseye hesap vermeden devleti babalarının çiftliği gibi yönetmelerini engelleyecek bir şekilde 'frenlemeye' çalışmaları, ülke için yapılan iyi şeyleri de desteklemeleri için seçilmiştir.
İktidarın görevi ise en yalınıdır. Doğru eylemleri ile ülke ve halkı için olumlu şeyler yapmak. İktidar, bir gönüllülüğün ve adaylığın sonucu olduğu için, isyan etmek, yakınmak, eleştirilere kızmak, muhalefete yüklenmek, sadece ve de sadece başarısız iktidarların dikkat dağıtma ve başarısızlıklarını örtme yöntemi olabilir.
İktidar olmak demek, daha baştan haklı ya da haksız eleştirilerin odağında olmayı kabullenmek demektir. Göz önünde olup, her icraatlarının denetlendiğini bilerek hareket eden iktidarlar, halkın da desteği ile yollarına devam ederlerken, kendilerini vazgeçilmez, eleştirilemez ve rakipsiz görmek, her iktidarın başına gelebilecek belki de en kötü durumdur.
Demokrasi sayesinde seçilip de sonradan uyguladığı yasal ya da yasa dışı yöntemler ile faşizme kayan ve tek tek bireylerden başlayarak güçlendikçe de; dernekleri, vakıfları, toplum kuruluşlarını, sendikaları derken, siyasi partileri, yargıyı önce sindirip, sonra da 'cebren' istediklerini yaptıran ve büyük toplumsal çatışmalara neden olan partiler ve yöneticileri, tarihte sanıldığından daha çoktur.
Nasıl kendinden emin ve yaptığını özgür iradesiyle, inanarak yapanlar; eleştiriye açık, özgüveni yüksek insanlarsa; siyasi partiler de -tabi eğer başka erklerin talimatlarıyla yönetilmelerinden dolayı bir sinirlilik içerisinde değillerse- sağlam bir duruş gösterip, eleştirileri rahatlıkla değerlendirmeli, kızgın ve saldırgan olmayan bir tavır ile dik durabilmelidirler.
Bir türlü yüreklerden silinip atılamayan bitmez tükenmez intikam duygusu, bir de icraatlardaki başarısızlıkla birleşince, yükselen muhalefet iktidarı daha çok yıpratmaya başlar.
Nasıl ki, dediğim dedikçilik, tek doğru benimki'cilik, bir iktidar için, sonu belli gidişattaki en yapılmaması gereken eylem ise; her şeyi bir kenara bırakıp, iktidarda iken muhalefeti eleştirmek amacıyla halkın karşına çıkmak da o yanlışın üzerindeki tuzu biberidir.
Uzun yıllardır tek başına iktidar olan partiye, kangren haline getirdiği sorunların hesabını vermektense, muhalefete yüklenmek daha kolay gelebilir ama, bu yaptıklarının doğruluğuna inandırabilecekleri vatandaş sayısı da kendilerine körü körüne ya da belli çıkarlar uğruna destek verenler hariç, düşündükleri kadar çok olmayabilir.
Son olarak da şunu söyleyebiliriz, eğer gerçekten de ''Zaman her şeyin ilacı'' olsa idi, doktorlar ve eczaneler olmazdı. O yüzden her şeyi zamana bırakmamalı, gereken tepkiyi göstermek için başkalarının önderliğini ya da zamanın geçmesini beklememeliyiz. Çayın demlenmesi için bir süre gerektiğini ancak bu sürenin gereğinden fazla uzaması halinde de çayın tadının acılaşacağını ve mideyi ağrıtacağını unutmamak gerekir.