Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

05 Ocak '22

 
Kategori
Felsefe
 

İLERLEMECİ LİBERALİZME DAİR 5

“Toplumumuzun temel değeri; inanç, din, cinsel yönelim, siyasal görüş veya ırk ayrımı yapmaksızın herkes için özgürlük ve eşitliktir. Fiziksel güvenlik, çıkar çatışmalarına yönelik şiddete başvurmayan çözümler, ifade özgürlüğünün saygılı bir biçimde ifade edilmesi ve aynı zamanda iyi bir idare ve hukuk kuralı temel değerlerimizi oluşturmaktadır. Bu değerler evrensel ve üstündür. Temel hakları evde ve dışarda savunuyoruz.
 
 
 
TEMEL HAKLARIMIZ ve ORTAK DEĞERLERİMİZİ KORUMA
 
 
 
GİRİŞ
 
            Ortadoğu’daki bir halifelik, Çin’deki otoriter bir kapitalizm, Rusya’daki liberal olmayan bir demokrasi ve hatta Avrupa Birliği’nin (AB) içinde Macaristan. Karar alma imtiyazını ve bireysel vatandaşların haklarını koruyan liberal demokrasiye karşı tüm dünyada alternatifler mevcuttur. Yeni sistemler eski uzlaşıya ekonomik, diplomatik ve politik olarak meydan okumaktadır. Hollanda’da dahi kimi zaman demokratik idarenin gerçekten yeteneksizlik ve etkisizliğin bir yöntemi olduğu ve belki de hakların herkese uygulanmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir.  
 
            Tüm bunların altında, liberal demokrasinin alternatiflerinden neden iyi olduğuna dair eski bir savaş şiddetle devam etmektedir. Bireysel vatandaşlar devletten yasal olarak korunmalı mıdır? Herkes hukuk karşısında eşit olmalı mıdır? Devlet gücü vatandaşlara iyi bir yaşam görüsü dayatmak için kullanılabilir mi? Her ne kadar insanlar öyle düşündüğümüzü sanmasına rağmen bu kültürlerin ya da medeniyetlerin çatışması değildir; fikirlerin muharebesidir.
 
            Temel haklarımızı ve ortak değerlerimizi koruma. Bu, ilerlemeci liberalizmin beş temel değerinden biridir. Bu makalede ilerlemeci liberallerin neden temel hakları ve paylaşılan değerleri koruduğunu inceliyoruz. Hangi paylaşılan değerlerden bahsediyoruz? Ve hangilerinden bahsetmiyoruz? Temel haklar herkes için geçerli midir? Neden temel haklara sahibiz? Bunun arkasındaki iddia nedir? Temel haklar ve paylaşılan değerler konusunda tipik ilerlemeci liberal bakış açısı nedir?[1]
 
            İlerlemeci liberallerin gerçekleştirmeye çalıştığı temel hedef bireyin kişisel özgürlüğüdür (onu korumaktır). İnsanların “doğruyu, güzelliği, iyiliği” kendi adlarına karar verdikleri bir toplum istiyoruz. İlerlemeci liberaller; bireyler bu özgürlüğe sahip olduğunda, çoğu bu özgürlüğü diğerleriyle bağlantılılıkta deneyimleyecektir. Ve, tüm liberallerin inandığı gibi, bu kendi kaderini tayin etme- insanların gelişme ve serpilme özgürlüğü- ile başlamaktadır. Bu özgürlük, fırsat eşitliği olduğunda yalnızca adil sonuçlara yol açabilir. Sonunda; bireyin milliyeti, kökeni, dini ya da ailesinin zenginliği, pozisyonu ve eğitimi değil yetenek ve çaba bireyin başarısını belirleyen temel etmenlerdir. Bizim için, bununla birlikte, özgürlük ve fırsat eşitliği yeterli değildir. Herkes serpildiğinde mesele burada bitmemektedir. Bağlantılılığımıza dayanarak servet dağılımında adalet istiyoruz. Yani birisi yetenek konusunda kısa çöpü çektiyse ya da hayat karşısında yıkıldıysa bu insanı geride bırakmıyoruz. Burada sadece doğrudan çevremizdeki insanlara, hatta bugün yaşayan insanlara bakmıyoruz. Bağlantılılığımız sınırları aşmaktadır ve aynı zamanda bu bağlantılılık bizden sonraki nesilleri de kapsamaktadır. Bu nedenle gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen tercihler yapmaya ihtiyacımız vardır[2].
 
            Temel haklar ve paylaşılan değerler, bireylerin farklılaşmakta özgür olabileceği bir alan yaratmaktadır. Bu makalede, eşitliği temin ederek adaleti koruyan siyasi haklara odaklanıyoruz[3].
 
“Temel haklar ve paylaşılan değerler, bireylerin farklılaşmakta özgür olabileceği bir alan yaratmaktadır.”
 
            Bu makale üç bölümden oluşmaktadır. Liberal referans çerçevemizde; değerler, paylaşılan değerler ve temel haklara öncelikle bireysel değerler, yansıma ve eylemler yoluyla anlam verilmektedir. Bununla birlikte, insanlar birer ada değildir ve bu nedenle, ikinci bölümde, insanlar arasındaki değerlerin nasıl tezahür ettiğini ve paylaşılan ve paylaşılmamış değerlerle nasıl başa çıktıklarını inceleyeceğiz. Temel haklar, paylaşılan değerlerin kodlanmış bir versiyonudur ve genellikle hukukun üstünlüğü ile korunurlar. Bu makalenin üçüncü kısmı vatandaş ile devlet arasındaki ilişkiyle ilgilidir.
 
BİREY: ÖZEL ALANDA TEMEL HAKLAR ve ORTAK DEĞERLER
 
            Her insan, doğru ve yanlış hakkında kendi değerlerine ve fikirlerine sahip bir bireydir. Aynı zamanda ortak insanlığımız, ifade özgürlüğü ve bedensel bütünlüğe saygı gibi ortak temel değerler üretmektedir. Bu paylaşılan değerleri korumak, tüm değerleri paylaşmak zorunda kalmamamızı sağlamaktadır.
 
            İlerlemeci liberaller için birey toplumun “temel taşıdır” ve birey kendi seçimlerini yapmakta özgürdür. Bütün insanlar farklıdır ve herkesin iyi yaşam hakkında kendi fikri vardır. Aynı zamanda hepimiz insanız zihinleri ve bedenleriyle. Bu yüzden herkesin özgürlüğü ilerlemeci liberaller için bu kadar önemli bir hedeftir.
 
“Paylaşılan değerleri koruyoruz, böylece diğer değerler hakkında fikir ayrılığına varabiliyoruz.”
 
            Ortak insanlığımız bir dizi paylaşılan değer üretir. Kimse söyledikleri bir şey, bir görüş ya da inanç yüzünden suçlanmak istemez. Kimse nedenini bilmeden ya da savunma yapamadan hapsedilmek istemez. Hiç kimse kendisine dayatılan savunmadığı bir düşünceye sahip olmayı, vücut bütünlüğünün ihlal edilmesini, malının alınmasını istemez. Hiç kimse, kültürleri, kökenleri veya dinleri ne olursa olsun, bunların hiçbirinin başlarına gelmesini istemez; bu evrenseldir[4]. Bu tür antipatiler; tüm insanların eşitliği, özgür konuşma, bedensel bütünlüğe saygı, barışçıl çatışma çözümü ve gücün paylaşımı gibi paylaşılan değerlere yol açmaktadır. Bize göre bu paylaşılan değerler deneyimsel gerçeklerdir. 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin dediği gibi: “bu gerçeklerin apaçık olduğunu düşünüyoruz”. Temel haklar, bu paylaşılan evrensel değerlere dayanmaktadır.  
 
Bağlantılılıktaki Özgürlük
 
            Hepimiz insanız, insanların eşitliğini vurgularız. Hepimiz farklı olduğumuz için, her birey için özgürlük peşindeyiz. İnsan, doğruyu yanlıştan ayırt etme, fikirlerini değiştirme ve başkalarıyla aynı fikirde olmama yeteneğine sahiptir.
 
Ayrıca ilerlemeci liberaller, insanların saf bir biçimde rasyonel yaratıklar olmadığını kabul ederler; ancak aynı zamanda insanların, şüphesiz arzu ve dürtülerini yönlendirmek için düşünme ve yansıtma yeteneklerini kullanabildiklerini biliyoruz[5].
 
            İlerlemeci liberaller, insanların sosyal varlıklar olduğunu kabul etmektedirler. İnsanların diğer insanlarla bağ kurduklarını ve isteseler de istemeseler de çevrelerine bağlı olduklarını kabul ediyoruz. İlerlemeci liberaller için, her birey için özgürlük arayışı, bağlantılılıkta özgürlüğe- özgürlüklerini birlikte şekillendirmeyi seçen insanlara- yol açmaktadır. Aramızdaki farklılıklara rağmen, ortak bir insanlığı paylaşıyoruz. Bu herkes için apaçık değildir; farklılıklarımızı vurgulamayı tercih eden birçok insan mevcuttur. Bazen insanların tek bir kimliğe indirgenemeyeceği gerçeği göz ardı edilerek “öteki”ni hiç hesaba katmak istemiyor gibi görünmektedir. İnsanlar etnik kökenleri, cinsiyetleri, dinleri, ırkları veya bunların toplamından daha fazlasıdır. Prensip olarak, özgürlük arayışımız kimseyi dışlamamaktadır[6].
 
Çeşitliliğin Teminatı Olarak Temel Haklar
 
            Hepimiz farklı olduğumuz için paylaşılan değerlere dayanan temel haklara sahip oluşumuz bir çelişkidir. Temel haklar, herkesin fikir sahibi olma hakkını ve dolayısıyla birbirimizle aynı fikirde olmama hakkımızı teminat altına almaktadır.
 
            Temel haklar, devlet kurumlarının insanları tüm değerleri paylaşmaya zorlamamasını sağlamaktadır. Paylaşılmayan değerler, ortak noktalarımız olmayan fikirler hakkında tartışmamızı sağlayan haklar vardır. Sonuçta bireyler dünyada kendi yolunu bulmakta, kendi iyi ve kötü fikirlerini oluşturmakta ve bu konudaki görüşlerini değiştirmekte özgür olmalıdır. Temel haklar bu bireysel özgürlüğü korumaktadır ve bu yüzden liberaller onların çok önemli olduğuna inanmaktadırlar. Diğer değerler üzerinde anlaşamamak için paylaşılan değerleri koruruz. Ancak bunları korumak aynı zamanda temel hakların siyasallaştırılması söz konusu olduğunda kısıtlama uygulamak anlamına da gelir: bir parti veya siyaset felsefesi, temel hakların kendisine ait olduğunu iddia etmeye başlar başlamaz bu hakkın ortak temelini baltalamaktadır.
 
 
 
İki Çeşit Özgürlük
 
            İlerlemeci liberaller iki tür özgürlük talep etmektedir: bir fikirden özgürlük ve bir fikre yönelik özgürlük[7]. Temel haklar, her bireyin (devlet tarafından) müdahaleden muaf olduğunu ve dolayısıyla kendi görüşünü oluşturmada sınırlı olmadığını (negatif özgürlük) güvence altına alır. Ayrıca, insanların bir fikir oluşturabilmeleri (yani becerilere sahip olmaları) da gerekir (pozitif özgürlük). İnsanlar sadece baskıdan değil aynı zamanda kendilerini geliştirmekte de özgür olmalıdırlar.
 
            Sonunda özgür birey, değerlerini özel alanda kurmaktadır. Kamusal alanda birey, diğer insanların değerleriyle çatıştığında kendi değerlerini test etmektedir. Siyasi alanda ise değerler ve toplumsal normlar kanun haline gelir. Kamusal ve siyasi alanlar bir sonraki bölümde tartışılacaktır.
 
Kişisel Ahlak, Görev Ahlakı, Kamu Ahlakı
 
            Değerler zamansız ve değişmez değildir. Her birey kendi değerlerini belirler, onlar üzerinde düşünür ve onları ayarlar. Bu becerinin her bireyde gizli olarak mevcut olduğuna inanıyoruz, ancak insanlar bu yetenekle tam olarak gelişmiş olarak doğmazlar. İlerlemeci liberal bir partinin eğitimin çok önemli olduğunu düşünmesinin nedeni budur[8]. Kendi davranışımızın mihenk taşı olan ahlak, liberaller için kişisel bir meseledir. Değerler bir kişiye sosyal çevresi, ailesi veya kilisesi tarafından empoze edilmemelidir. Bir siyaset felsefesi olarak liberalizm, bir kişinin hangi değerleri benimsemesi gerektiği konusunda tavsiyede bulunmaz; yani, bizler öncelikle insanlara alan ve özgürlük sağlayan ortak değerler çerçevesini savunuyoruz, ancak bu çerçeve içinde alınması gereken belirli bir yönü değil. Bu, siyaset felsefemizin arkasındaki temel inançtır: insanlar değerlerinin ne olduğuna kendileri karar verebilmelidir. Ama insan asla değerlerini bir boşlukta oluşturmaz. Doğumdan itibaren değerler, örneğin yetiştirme, sosyal çevre ve eğitim yoluyla verilir.
 
            Bununla birlikte, insanlar yaşamları boyunca sadece kişisel bir ahlak geliştirmezler; aynı zamanda bir görev ahlakı da oluştururlar: belirli bir inanç veya mesleğe veya bir alt kültüre veya bir arkadaş grubuna bağlı olan adetler. Örneğin bir memur, bir tesisatçı veya doktordan farklı bir görev ahlakına sahiptir. Görev ahlakı ve kişisel ahlak farklı olabilir: "iş başındayken" bazen "evde" olduğundan farklı davranırız. Ancak görev ahlakı ve kişisel ahlak kesin olarak ayrılamaz. İnsanlar genellikle seçimlerini her ikisinin bir düzenine dayanarak yaparlar. Bu arada, görev ahlakının kişisel ahlakı tamamen gölgelemesi mümkündür. Bu risk, örneğin, olağanüstü bir biçimde sıkı sıkıya bağlı gruplarda mevcuttur. Ve bir de kamu ahlakı vardır: Ortalama olarak toplumun iyi veya normal olarak kabul ettiği değerler, bu makalede paylaşılan değerler olarak adlandırdığımızdan çok daha geniştir. Kamu ahlakı, başkalarıyla yüzleşmemize izin verildiğini düşündüğümüz şeyleri kapsamaktadır. Kişisel ahlak ile kamu ahlakı çatışabilmektedir. Örneğin genel ahlak, herkesin dilediğini sevmekte özgür olduğunu ve buna göre yaşamasını şart koşabilir: aynı zamanda birisi, kendi kişisel ahlakına dayanarak eşcinsellerin evlenmesine izin verilmemesi gerektiğine inanabilir. Eşcinsel düğünü yapmayı reddeden nikah memurları (kamu personeli) söz konusu olduğunda, kişisel ahlak (eşcinsel evliliğe karşı), rol ahlakı (memurların yasalara uyması ve yasaları uygulaması gerekir) ve kamu ahlakı (yasa koyucu tarafından temsil edilen tüm seçmenler) arasında bile bir çatışma vardır. Liberal görüşe göre, temel haklarla (eşitlik, ifade özgürlüğü vb.) korunan ortak değerler içinde kişisel ahlak her zaman özgür olmalıdır. Her insan kişisel ahlakı, görev ahlakı ve kamu ahlakı arasında var olabilecek gerilimlerle başa çıkma zorluğuyla karşı karşıyadır. Bu, insanların her zaman doğru olanı yapacakları anlamına gelmez. Ancak insanlar kendi fikirlerini oluşturmakta ve buna göre hareket etmekte özgür olmalıdır[9]
 
KENDİ ARALARINDA İNSANLAR: KAMUSAL ALANDA TEMEL HAKLAR ve ORTAK DEĞERLER
 
 
 
İlerlemeci liberaller, tüm değerleri paylaşmak zorunda kalmamak için paylaşılan değerleri korurlar. Bu nedenle, başkalarıyla ortak olmayan değerlerle nasıl başa çıkılacağını bilmek önemlidir. Çoğu zaman bu, halka açık bir konuşmada olur. Bazen politik bir sohbette belirlediğimiz kuralları gerektirir. Her zaman kelimenin tam anlamıyla bir konuşma olmak zorunda değildir; aynı zamanda kamusal alanda yansıma ve düşüncelerin takası için bir metafor olarak da hizmet edebilir.
 
Bireylerin ahlaki inançları, kişisel ahlak temeli üzerine inşa edilir; ancak bu ahlak, ancak başkalarıyla temasa geçtiğimizde, ahlak, eylemler ve seçimlerle, başka bir deyişle, birbirleriyle etkileşime giren insanların gerçekliği tarafından test edildiğinde anlam kazanmaktadır. İnsanlar kendi aralarında (paylaşılan ve paylaşılmayan) kamusal değerler kurmaktadırlar[10].
 
İlerlemeci liberallere göre, temel haklar ve paylaşılan değerler, tüm bireyler için özgür bir yaşamın önkoşullarıdır. Paylaşılan değerlere sahip çıkmaktan kaynaklanan çoğulculuk, bireyselliğin bir ifadesi ve teminatıdır. Farklı değerlere açık çoğulcu bir toplumda, herkesin farklı idealler ve görüşlerle, yani paylaşılmayan değerlerle başa çıkabilmesi çok önemlidir.
 
Paylaşılmayan Değerlerin Üstesinden Gelme
 
            Çoğulcu bir toplum, bireysel özgürlük arayışımız için iyidir; ancak çoğulcu bir toplumda yaşamak her zaman kolay değildir. Örneğin, birisi bir başkasının özgürlüğüne karşı çıkmak için temel haklarını kullandığında ne yaparsınız? Hoşgörüsüzlüğe ne kadar hoşgörülü olmalıyız? Liberalizm, bireyin özgürlüğü için savaşmaktadır. Aynı zamanda liberalizm, bir bireyin başka birinin özgürlüğünü sınırlama hakkını reddeden temel hakların önemini vurgulamaktadır. Hoşgörüsüzlüğe karşı liberal bir tepki nedir?
 
Temel Hakların Yatay ve Dikey Uygulamaları
 
            Hoşgörüsüzlüğe karşı liberal bir yanıt düşünürken, iki bakış açısı arasında ayrım yapmak iyidir. İlk olarak, sorunun bir hukuk devleti boyutu var: Hükümet neye izin vermeli? Ve tam tersine: Bir bireyin özgürlüğünü kısıtlamak için mevzuat ve mahkemeler kullanılmalı mı ve eğer öyleyse, ne zaman kullanılmalı? Burada, temel hakların “dikey uygulaması”ndan bahsediyoruz (bunun hakkında daha fazla bilgi bu makalenin üçüncü kısmındadır). Bununla birlikte, insanların kendi aralarındaki kamusal alanında farklı bir bakış açısı geçerlidir: (hukuken eşit) bireylerin görüş farklılıklarıyla başa çıkma şekli. Burada “yatay uygulama” devreye girmektedir. Bir liberal olarak bir başkasının kötü inançları olduğuna tamamen ikna olduğumda, onun (hukuki ve ahlaki olarak) bu görüşlere sahip olma hakkını onaylıyorum. Hükümet bu görüşleri bastırmamalıdır. Nihayetinde, fikir hakları olduğunu düşünmek için insanlarla aynı fikirde olmak zorunda değilsiniz. Ancak insanlar birbirleriyle anlaşamazlar ve bir sohbete, diyaloga veya tartışmaya girebilirler; çünkü ikisi de diğerinin yanlış olduğuna inanır ve bu yönde savlar oluşturmak isterler. Temel haklar açısından bakıldığında, bir birey diğerinin kendi görüşüne sahip olma hakkını inkar edemez; birbirleri üzerinde resmi güçleri yoktur. İfade özgürlüğü yatay olarak değil, esas olarak dikey olarak çalışmaktadır. Polisin bir karikatüristi hoş olmayan çizimleri nedeniyle tutuklaması ile iki kişi arasında birinin diğerinin fikrini duymayı veya kabul etmeyi reddettiği bir anlaşmazlık arasında temel bir fark vardır. İkinci durumda, hukuki anlamda ifade özgürlüğü sorunu yoktur. Liberaller, temel haklara yatay bir uygulama atfetmekte tereddüt edeceklerdir.
 
Farklılaşma Hakkı
 
            Farklılıklarımız ne olursa olsun hepimizi birleştiren temel bir insanlık var. Herkesin özgürlüğe hakkı olduğu inancı ve dolayısıyla özgürlüğü koruyan yasalar, paylaşılan bir insanlığın ve ondan kaynaklanan eşitlik, karşılıklılık ve bağlantılılık konusundaki bu gözlemin sonucudur. Dahası, eşitlik, karşılıklılık ve bağlantılılığın önemi, neyin iyi bir yaşam oluşturduğunu kimsenin dikte edemeyeceği fikrine dayanır - insanlar buna kendi başlarına karar verebilmelidir[11]. İyi yaşamın farklı yorumları kaçınılmaz olarak bu özgürlükten kaynaklanmaktadır. Ve farklılıkların hayata renk kattığına inanıyoruz. Geçmişi, dünya görüşü, cinsiyeti veya cinselliği ne olursa olsun her insanın eşit olmasını ve farklı olma özgürlüğüne sahip olmasını istiyoruz. Bu özgürlüğün peşinden gidiyoruz çünkü hepimiz farklıyız. Bu temel gerçeği göz ardı eden ve başkalarının özgürlüğünü kısıtlamak için bir gerekçe olarak daha yüksek bir gerçeğe başvuran hoşgörüsüzlük, insanlar tarafından kendi aralarında sorgulanmalıdır ve sorgulanmak zorundadır.
 
“Hoşgörüsüzlüğe kendi aralarında insanlar meydan okumalıdır.”
 
            Başkalarının özgürlüğünü kısıtlamak isteyen insanlara, herkes için geçerli olması gereken bu yüksek gerçek için savlar sunmaları için meydan okunmalıdır. Şimdiye kadar, insanlık tarihinde, bu henüz reddedilemez bir şekilde yapılmadı. Bu, kamusal alanda hoşgörüsüzlükle başa çıkmanın liberal bir yoludur.
 
Kendi Öz Değerlerini Bilme ve Onları Meşrulaştırma
 
            Bazı konularda anlaşamıyor olmamız, “gerçek diye bir şey yoktur” ya da “diğer insanların kanaatlerinin benimki kadar iyi” olduğu anlamına gelmemektedir. Herkesin görüş belirtme hakkına sahip olduğunu kabul etmek, tüm görüşleri eşit derecede geçerli kılmamaktadır. Kamusal diyalog, tartışma ve savlar tam olarak şunu incelemektedir: hangi görüş (geçici olarak, özneler arası olarak, ancak yine de) en iyisidir?[12] Böyle bir konuşmayı ancak kendi inançlarınızı iyi biliyorsanız yapabilirsiniz. Paylaşılan değerleri korumak ve diğer, paylaşılmayan değerleri tanımak, kendi değerlerinizi ve inançlarınızı dikkatlice incelemek ve doğrulamak için (yasal değil, ahlaki) bir sorumluluk üretmektedir gerçekler ve görüşler arasındaki farkı gördüğünüzden emin olmak için. Her insanın bu sorumluluğu vardır; herkesin özgürlüğünün gerçekleşmesi için bir ön koşuldur.
 
            Temel hakların tartışmaya istekli olmayı gerektirdiğini kabul etmek, her konuşmada onlara başvurulması gerektiği anlamına gelmez. Gündelik paylaşılmayan değerlerle ilgili bir tartışmada temel haklara yönelik bir hayır olmalı ya da en azından çok ihtiyatlı başvurular yapılmamalıdır. Bu aynı zamanda bir koruma şeklidir. İşsizlik ödeneğinin süresi ya da boyutu ya da yeni bir otoyol ya da yel değirmeni inşası hakkında bir tartışma pek çok insan için önemlidir, ancak doğrudan temel haklarla ilgili olamaz. “Sıradan” bir siyasi tartışmada temel hakları bir sav olarak kullanmak isteyenler, destek tabanlarını ve meşruiyetlerini aşındırma riskiyle karşı karşıyadırlar.
 
Kültürel Farklılıkların Üstesinden Gelme
 
            Bireysel özgürlüğün ve çoğulcu bir toplumun kaçınılmaz bir parçası kültürel farklılıkları kabul etmektir. Tekrar etmek gerekirse, insanların kültürlerini özgürce ifade edebilmeleri ve bu şekilde farklı ve bireysel olarak özgür olabilmeleri için konuşma özgürlüğü ve tüm insanların ahlaki eşitliği gibi ortak değerlere dayanan temel hakları koruyoruz. Dolayısıyla, temel haklar,- insanlar temel hakların dayandığı değerleri reddettikçe- farklı kültürlerden insanların nasıl bir arada yaşayabileceği veya yaşaması gerektiği hakkında bir tartışmanın temelidir, bu tartışmanın amacı veya içeriği değil.
 
            Örneğin, bir kişi, diğer bireyler için temel hakların reddedilmesine yol açmadığı sürece, kadın ve erkek arasındaki farklılıkları vurgulayan bir kültürü benimsemekte özgür olmalıdır. Liberal bir bakış açısından bakıldığında, çelişkili bir biçimde herkes- sadece diğer insanlar için değil- bireysel özgürlüğü kişisel olarak reddetmekte özgürdür. Basitçe söylemek gerekirse: insanlar örneğin erkek veya kız kardeşlerinin eşcinselliğini kabul etmeye zorlanamaz[13]. Eşcinsel bir aile üyesini hayatlarından çıkarmakta özgürlerdir; ancak başkaları bunu adaletsiz veya anlayışsız bulabilir. Fakat kardeşlerini farklı hissetmeye veya farklı davranmaya da zorlayamazlar. Halkın kamusal alanında, insanlar kendi aralarında eşit şartlarda tartışabilirler. Böyle bir konuşmanın sonucu, otomatik olarak hükümet eylemine yol açmak zorunda değildir. İnsanlar sosyal bağlamlarında bireysel (yatay) bir özgürlük eksikliği yaşıyorlarsa, bunu değiştirmek öncelikle kendi sorumluluklarıdır.
 
Güç Dinamikleri
 
            Kendi aralarında insanların dinamiğinde başlı başına fikir alışverişinden daha fazlasının olduğunu inkar edemeyiz. Örneğin, işveren ile çalışan, eğitmen ile öğrenci ve kulüp yönetim kurulu ile kulüp üyesi arasındaki ilişkiler de açık bir güç unsuru içermektedir. Bu itibarla, daha güçlünün kanaatleri, daha az güçlüler için doğrudan özgürlüğü sınırlayıcı sonuçlara sahip olabilmektedir. Sonuç olarak, daha az güçlü olanın tartışmaya girmesi veya bireyler olarak kendilerini bu güçten kurtarması her zaman mümkün değildir. Bu, insanlar arasındaki ilişkilerde, nadiren de olsa, çok dikkatli ve ölçülü bir şekilde devletin rol oynadığı gri bir alan yaratmaktadır.
 
            Devlet, bir bireyin diğerine göre yatay özgürlüğünü korumak için hırpalanmış kadın sığınma evleri gibi tesisleri teşvik edebilir. Devlet, inançlarını değiştirmek isteyen kişileri korumak için yasalar çıkarabilir. Ve devlet (dikey) bireysel özgürlüğün koruyucusu olarak hizmet edebilir ve (yatay) fiziksel tehditlere karşı koruma sağlayabilir. Ancak liberal bir bakış açısından bakıldığında devlet asla kimseyi açık fikirli, ilerlemeci inançları benimsemeye zorlayamaz. Aynı zamanda; vicdan özgürlüğü ve inanç özgürlüğü gibi değerler ancak yeterli sayıda insan bu değerlere sahip çıkar, savunur ve yayarsa temel haklar olarak varlığını sürdürebilir. Kendi aralarında insanlar, birbirlerinin inançlarını ve davranışlarını barışçıl ve özgür bir şekilde sorgulamak zorundadırlar. Örneğin, birisi daha fazla insanın ilerlemeci bir dünya görüşüne sahip olmasını oldukça fazla bir biçimde istiyorsa, muhafazakarlarla kişisel olarak konuşmalar yapmalıdır. Bu her zaman kolay veya rahat konuşmalarla sonuçlanmaz. Bağlantılılıktaki özgürlük, tamamen kolaylık ve rahatlık değildir. Ancak, her insanın özgür olması gerektiğine dair temel inancımıza dayanarak doğru olan budur. Bu, herhangi bir olumlu etkiye ihtiyaç duymadan bile başlı başına bir iyidir.
 
Hoşgörü
 
“Hoşgörü, başkalarının fikirlerinin kabulü değil, farklı olma hakkının kabul edilmesidir.”
 
            Özellikle birçok farklı değer sisteminin hakim olduğu çoğulcu bir toplumda, paylaşılmayan değerler konusunda hoşgörülü olmak önemlidir[14]. Hoşgörü bazen yanlış bir şekilde “reddettiğiniz şeyi kucaklamak” olarak yorumlanmaktadır. Kelimenin anlamı bu değildir ve bireyin özgürlüğüyle taban tabana zıttır. Hoşgörü, başka bir yaşam görüşüne uymak ve katlanmak demektir. Başkalarının farklı olma hakkının kabul edilmesidir, onların fikirlerinin kabulü değil[15].
 
Gruplar ve Bireyler İçin Haklar
 
            Daha çok topluluğa odaklanan diğer siyasi teoriler, genellikle gruplara dayalı çoğulculuğu savunur. Bu görüşe göre, vurgu grup hakları üzerindedir ve grup içindeki bireyler kendi seçimlerini yapma konusunda daha az yetkilidir. Peki ya bireyler sosyal bağlamlarında savunmasız bir konuma sahiplerse? Çocukları düşünün, ancak bazı durumlarda kadınları veya eşcinselleri de düşünün. Liberaller genellikle bireyin özgürlüğünün çok önemli olduğuna ve insanların şiddet korkusu olmadan bir gruptan- topluluk ne kadar sıkı örülü olursa olsun- ayrılabilmeleri gerektiğine inanmaktadırlar.
 
Fikirlerden Kurallara
 
            İnsanların kendi aralarındaki kamusal tartışma, bir kural çağrısına yol açabilir. Kurallar bireysel özgürlüğü kısıtlayabilir. Liberal bir görü, kuralların ancak değerler ve hedefler hakkında demokratik bir tartışmadan sonra oluşturulabileceğini savunur. Bu nedenle, kuralların oluşturulması siyaseti gerektirmektedir. Belli bir anlamda siyaset, insanlar arasında, muhtemelen kuralların yaratılmasına yol açan temel seçimler hakkında kendi aralarında kurumsallaşmış bir konuşmadır. Bu, her vatandaşı politikacı yapmaktadır[16]. Siyaset, insanlar ve devlet kurumları arasında bir bağ işlevi görmelidir. Kurallarla ilgili siyasi konuşma, yasama gücünde kendini göstermektedir.
 
Siyaset Hükümet Değildir
 
            Siyasetin (“kurallar hakkında konuşma”nın) özünde, kamu idaresinden ve hükümetten (bu kuralların uygulanmasından) temelde farklı bir şey olduğunun farkına varmalıyız. Siyaset, insanların kamu yararı ve devlet organlarının (hükümetin) buna göre nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda görüşlerini ifade eden kişilerdir. Dolayısıyla ideal olarak siyaset, çatışan kişisel çıkarlarla ilgili değil, ortak iyinin karşıt görüşleriyle ilgili olmalıdır. Uygulamada, siyasete ne kadar az insan aktif olarak katılırsa, o kadar resmileşmiş ve hükümet tarafından yönetilen toplum haline geleceği ortaya çıkmaktadır.
 
            Bu noktada, siyaseti yönlendirmek ve düzeltmek gerçekten siyasetin işi olduğunda, siyaset hükümetin bir parçası haline gelmektedir. Başka bir deyişle; kurallarla ilgili siyasi konuşma, ancak o zaman etkili bir sivil yönetim meselesi haline gelir. Bu, halk temsilcilerinin hiçbir şekilde memur olmadığını bir kez daha göstermektedir. Yürütme gücü için çalışmazlar, ancak eleştirel olarak izlemeleri, gerektiğinde kutunun dışında düşünmeleri ve yürütmenin uygulamak zorunda olduğu kuralları oluşturmaları veya uyarlamaları gerekmektedir.
 
Siyasal Birlik
 
            Ancak günümüzün karmaşık siyasi güç dinamikleri içinde tek bir vatandaş güçlü bir konuma sahip değildir. Özellikle modern toplumun örgütlendiği geniş ölçekte, savların gerçekten duyulduğundan ve en güçlü kişi veya grubun otomatik olarak kazanmadığından emin olmak için siyasi konuşmayı kurumlara yerleştirmemizi gerektirmektedir. Bu yüzden insanlar politik enerjilerini odaklamak için örgütlenmelidirler. Tarihsel olarak, bir siyasi parti tam olarak budur: paylaşılan değerler temelinde kamu yönetimini etkilemek için birleşen, aynı fikirde olan vatandaşlardan oluşan bir dernek. Daha da iyisi, tüm siyasi partiler birer dernektir[17]. Bu derneklerin (muhtemelen yeni) üyelerden gelen girdilere açık olması, demokrasinin canlılığı için çok önemlidir. Aynı zamanda siyasi dernekler de siyasete yeni girenlere ipleri göstermek zorundadır. Demokratik bir kamusal diyalog açık, eleştirel ve eşit olmalıdır. Bu şekilde, mevcut güç dengesizlikleri ve ayrıcalıklar yeniden onaylanmaz ve marjinalleştirilmiş ve alışılmamış sesler duyulur. Bu, herkesin siyasi karar alma sürecine eşit olarak katılmasını sağlamaktadır.
 
VATANDAŞ ve DEVLET: SİYASAL ALANDA TEMEL HAKLAR ve ORTAK DEĞERLER
 
            Temel haklar, vatandaş ile devlet arasındaki ilişki için geçerlidir. İnsanlar eşittir, ancak devletin herkese uygulayabileceği güç araçları vardır. Liberal görüşe göre, devlet çelişkili bir biçimde insanları baskıdan korumak için bu araçlara sahiptir. Ancak devletin kendisi de kontrol altında tutulmalıdır. Bu nedenle hukukun üstünlüğü ve demokrasi, güçlü yurttaş katılımına ek olarak ilerlemeci liberaller için oldukça önemlidir. Tarihsel olarak konuşursak, liberalizm her zaman, bireysel özgürlüğü korumak için genellikle kalıtsal, kontrolsüz, geniş özel gücü sınırlayan devlet gücünün açık sözlü bir savunucusu olmuştur. Dolayısıyla, yaygın inanışın aksine, liberalizm kesinlikle tanımı gereği devlet karşıtı bir felsefe değildir.
 
            İfade özgürlüğü gibi ortak değerler, barışçıl çatışma çözümü, vücut bütünlüğü ve cinsiyeti, ten rengi, dünya görüşü, geçmişi veya cinselliği ne olursa olsun tüm insanların temel eşitliği diğer yasaların yerine geçen bir dizi hak anlamına gelmektedir. Temel haklar ve insan hakları genellikle evrensel olarak tanımlanmaktadır. Bununla, temel haklar ve insan haklarının her durumda herkes için geçerli olduklarını kastediyoruz. Bu haliyle bu, insan haklarını desteklemenin bir kültür emperyalizmi biçimi olmadığını gösteren zamansız veya dini bir hakikat iddiası değildir. Önemli temel haklar; yaşama hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, özgür örgütlenme hakkı, kişinin kendi dinini özgürce seçme hakkı ve eşit muamele görme hakkıdır. Bu haklara özgürlük hakları ve eşitlik hakları da denilmektedir. Bireyi devletin gücünden korumaktadırlar. Bu onları klasik siyasi temel haklar yapmaktadır. Birçok ülkede, bunlar bir anayasada yer alır ve bu nedenle değiştirilmesi kolay değildir.
 
Temel Sosyal Haklar
 
            Bu klasik siyasal temel haklara zamanla temel sosyal haklar da eklendi. Bunlar, örneğin, eğitim hakkı ve sağlık hizmeti hakkıdır[18].
 
            Temel hakların tarih boyunca eklenmesi, temel hakların taşa ya da zamansız gerçeklere oyulmadığını göstermektedir. Bu haklar altta yatan ortak değerleri yansıtmaktadırlar. Yüz yıl önce, kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olması gerektiği henüz geniş çapta kabul görmemişti. Ve kadınların oy hakkının geçmesinden sonra, kadın ve erkek arasındaki anayasal eşitliğin hukukun tüm yönlerine nüfuz etmesi 20. yüzyıla kadar sürdü.
 
            İlerlemeci liberal bir bakış açısından bakıldığında, bu gelişme, tamamen yeni ilkelerin getirilmesini değil temel hakların iyileştirilmesini ve halihazırda geniş çapta kabul edilmiş olan ilkelerin daha tutarlı bir şekilde uygulanmasını yansıtmaktadır. Eşitlik ilkesi, ilk klasik temel hakların kökenindeydi. Ancak başlangıçta henüz kadınlara, mülk sahibi olmayanlara ve farklı etnik kökene sahip kişilere uygulanacağı düşünülmüyordu. Sonunda aynı hakların onlara da verilmiş olması, eşitlik ilkesinin tutarlı bir şekilde uygulanmasıdır.
 
“Temel haklar hiçbir zaman yalnızca resmi güvenceler konusu olamaz; temsil ettikleri değerlerin de kamusal alana yansıması gerekmektedir.”
 
            Temel hakların değişebileceği gerçeği, toplumun ortak değerleri bu yöne işaret ederse, bireysel temel hakların ortadan kaldırılabileceği fikrine yol açabilir. Sonuç olarak, birisi siyasi alanı tam olarak bunu savunmak için kullanabilir. İnsanların kendi aralarındaki alanda, birinin bu görüşü paylaşması kesinlikle mümkün olmalıdır. Umulur ki, bu makalenin ikinci kısmındaki savlar, bu tartışmayı yapmak ve bireysel temel hakların neden ortadan kaldırılmaması gerektiğini savunmak için yeterli düşünce sağlar. Hollanda'da teorik olarak temel hakları yürürlükten kaldırmak mümkündür. Ancak temel haklar hayati olarak görüldüğünden ve dolayısıyla fazlasıyla korumayı hak ettiğinden, bunlar anayasada sabitlenmiştir. Anayasanın bir özelliği, bir ülkenin en önemli kurallarını içerdiği için değiştirilmesinin zor olmasıdır. Temel haklar hiçbir zaman yalnızca resmi güvenceler konusu olamaz; temsil ettikleri değerlerin de kamusal alana yansıtılması gerekir ki destek tabanları sağlam olsun[19].
 
Hukukun Üstünlüğü
 
            Dolayısıyla bir anayasa, temel haklara ve ortak değerlere sahip çıkmanın nihai resmi yoludur. Temel bir hakka saygı gösterilmesini sağlamak için devlet gücünün tek bir kişinin, bir grup insanın veya bir kuruluşun eline geçmemesi önemlidir. Devletin kendi kurallarına uymasını sağlamak için farklı kurumlar birbirini dengelemek zorundadır. Hukukun üstünlüğü budur: “insanların değil, hukukun üstünlüğü”.
 
            Liberal bir bakış açısından hukukun üstünlüğü önemlidir çünkü devlet kurumlarının insanlara belirli bir gerçeği dayatmasını engellemektedir. Hukukun üstünlüğü kuvvet üzerinde bir tekele sahiptir: kuvvet sadece belirli memurlar (polis, savcılık ve ordu) tarafından kullanılabilmektedir. Kuvvet sadece böyle değil aynı zamanda yasanın öngördüğü durumlarda da kullanılabilir (yani “siyasi, demokratik konuşma” onayı ile). Ve son olarak, güç kullanımı mahkemeler tarafından izlenmektedir. İnsanların kendi aralarındaki şiddet her zaman var olacaktır, ancak bu şiddet kınanıp ve kovuşturulmaktadır. Güç kullanımı üzerindeki tekel, gerçekliğin bir tasviri değil kimin başkalarına karşı güç kullanma yetkisine sahip olduğuna dair bir ilkedir. Bunun temelinde çatışmaların barışçıl çözümünün değeri vardır: devlet güç kullanımı tekeline sahip olduğundan, vatandaşlar çatışmalarını şiddet kullanmadan çözmek zorundadırlar.
 
            Temel hakların içerdiği tek “gerçek”, her bireyin nasıl yaşamak istediğine kendisinin karar vermesidir[20]. Bu açıdan bakıldığında, örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde (temel hakları koruyan) Yüksek Mahkeme'nin bireylerin istedikleri kişiyle evlenme hakkını zorlaması şaşırtıcı değildir. Eşcinsel evliliğine karşı çıkanlar, bu davalarda Anayasa'nın siyasi puanlar elde etmek için suistimal edildiğini, (seçilmemiş) yargıcın Anayasa'yı öznel ve ideolojik bir şekilde yorumladığını öne sürmektedirler. Bireyselci bir bakış açısından bu itiraz geçerli değildir.
 
Kuvvetler Ayrımı
 
            Daha 18. yüzyılda Fransız düşünür Montesquieu yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin aynı kişi veya grubun elinde olmaması gerektiğini savundu. Bu “kuvvetler ayrılığı” hukuk devletinin temel bir özelliğidir. Herkesin kendi yetkisi vardır; hiç kimse mutlak güce sahip değildir. Kanun koyucu kuralları koyar, hükümet onları uygular ve kurallar çiğnendiğinde mahkemeler hüküm sürer. Aynı zamanda, yasama organı hükümeti denetler ve kuralları ve kararları değiştirebilir. Bu kuvvetler ayrılığına saygı duyarak ve koruyarak temel haklara somut bir şekilde sahip çıkıyoruz. Bu nedenle, bir karar kurallarda bir değişikliğin gerekli olduğunu göstermediği sürece, siyasetçilerin bireysel mahkeme kararları hakkında yorum yaparken dikkatli olmaları gerekmektedir. Aynı şekilde yargıçlar da siyasi tartışmalara fazla karışmamalıdır.
 
 
 
Kilise ve Devlet
 
            Farklı devlet yetkilerinin yanı sıra kilise ve devletin ayrılması hukukun üstünlüğünü destekleyen önemli bir ilkedir. Bu ayrımın iki yönü vardır: bir yanda kiliseler ve dinler devlet müdahalesine karşı korunmaktadır. Öte yandan, dini hukuk değil laik hukuk en yüksek otorite olarak kabul edilmektedir. Bu, bir kez daha, neyin doğru neyin iyi bir yaşam oluşturduğuna kimsenin başkası adına karar veremeyeceği ve böylece hiç kimsenin devletin gücünü insanlara herhangi bir dini dayatmak için kullanamayacağı fikrinden kaynaklanmaktadır. Her durumda kilise ve devletin ayrılmasının nasıl bir biçim aldığı her zaman bir tartışma konusu olacaktır. Bu, ülkeler arasında ve ülkeler içinde farklılık göstermektedir. Bazıları ileri gider ve dinin kamusal tartışmalar üzerindeki etkisini reddeder. Liberaller, siyasi bir tartışmada dini savların nihai olarak kullanılmasına ilişkin bir çizgi çizmektedirler. Ve liberaller, en azından, toplum üzerindeki dini bir etkiye karşı hoşgörülüdürler[21].
 
            Otokrasinin bu ilkelerle bağdaşmadığını söylemeye gerek yoktur. Hiçbir ideolojik temelde, ilerlemeci liberaller için kabul edilebilir dini veya laik bir otokrasi yoktur. Çoğunluk kararlarının da her bireyin temel haklarına saygı duyan demokratik hukuk devletine dahil edilmesi gerektiğine inandığımız için bu durum çoğunluk kararı veya referandumla da meşrulaştırılamaz.
 
            Bazıları, kilise ve devletin ayrılmasının aynı zamanda din ve toplumun ayrılması (kilise ve sokağın ayrılması) anlamına gelmesi gerektiğini düşünmektedir. Dini inançların özel kalması gerektiği ve bu inançların ne kamusal alanda ne de siyasi alanda yeri olmadığı tartışılmaktadır.
 
            Elbette ki insanların buna inanmalarına izin verilir, ancak insanları dini inançlarını alenen ifade etme özgürlüğünden mahrum etmek için liberal bir sav yoktur. Bununla birlikte liberaller, dini, devlet gücü aracılığıyla başkalarının davranışlarını veya seçimlerini etkilemek için belirleyici bir sav olarak kullanıldığı zaman protesto ederler[22].
 
Demokrasi
 
            Hukuk kuralları, temel hakların uygulanmasını sağlar ve böylece devlet hegemonyasına karşı bir güvence görevi görür. Bununla birlikte, bağlantılılık içinde bireysel özgürlük düşünüldüğünde, devletin kendi kurallarına uyması önemli değildir. İnsanlar ayrıca kimin yöneteceğine ve bu yetkililerin ne yapacağına karar verme yeteneğine sahip olmalıdır (ve kendileri de memur olabilmeleri gerekmektedir). Bu yüzden demokrasi liberaller için çok önemlidir. Hukuk kurallarını savunan bir demokratik sistemde ne kadar güvence olursa olsun, bu sistem hiçbir zaman tüm talihsizlikleri tamamen önleyemez. Bazen beklentiler çok yüksek görünebilir: demokratik kararlar otomatik olarak iyi kararlar değildir, demokratik yönetişim mutlaka etkili yönetişim değildir ve güçler ayrılığı her zaman adaleti sağlamaz. Bununla birlikte, tüm bu kurallar düzeltme, onarım ve uyarlama olanağı sunmaktadır. Herhangi bir sıkıntı durumunda bir yetkiliye “bu konuda ne yapacaksınız?” diye sormak her zaman meşru değildir. Kötü şans hayatın bir parçasıdır; hukuk kurallarını savunan bir devlette de durum farklı değildir. Hangi tür kötü şansın kabul edilebilir olduğu ve hangilerinin olmadığı kamusal alanda tartışma konusudur.
 
“Demokrasi, çoğunluğun yönetiminden daha fazlasıdır.”
 
Kamu Yararı Hakkında Kurumsallaşmış Bir Tartışma
 
            Tarihsel olarak konuşursak, bir demokrasinin en önemsiz (ama yine de kayda değer) üstünlüğü barışçıl güç değişimlerine sahip olmasıdır. Diğer tüm siyasi sistemlerde, güç değişikliklerine hemen hemen her zaman şiddet ve kargaşa eşlik etmektedir. İşleyen bir demokrasi bundan kaçınmaktadır. Bu bile tek başına hazine kabul edilecek bir başarıdır. Bir önceki kısım siyaseti, devlet tarafından olası kuralların yaratılması hakkında insanlar arasında kendi aralarında kurumsallaşmış bir konuşma olarak tanımladı. Demokrasi, devlet dışı güçlerin kendilerini ortak çıkarla uyumlu hale getirmelerini sağlamak için mükemmel bir araçtır[23]. Daha 1960'larda, D66 düşünürü Jan Glastra van Loon, “iktidara giden kanalları kazma” ihtiyacından söz etmişti. Bu nedenle, daha önce bahsedilen klasik siyasi “özgürlük hakları”nın yanı sıra katılım haklarına da- bilgi edinme hakkı, şeffaflık ihtiyacı ve hepsinden önemlisi aktif ve pasif oy hakkı- ihtiyacımız vardır.
 
Çoğunluk ve Azınlık
 
            Bir liberal için demokrasi, yalnızca çoğunluğun yönetmesini sağlayan seçimlerin düzenlenmesi değildir. Seçimler olmasa bile, çoğunluk iradesini bir azınlığa dayatabilmektedir. Hayır, demokrasi bireylerin ezilmemesini sağlamanın bir yoludur. Sonuçta, bir kişi bir durumda çoğunluğa ve bir sonraki durumda bir azınlığa ait olabilir. Bir anda, birinin kadın olduğu gerçeği ön plana çıkabilir, bir sonrakinde kültürel geçmişi en önemli hale gelebilir. Hepimizin sahip olduğu bu çok yönlü kimlik nedeniyle demokrasinin çoğunluk yönetiminden daha fazlası olduğuna inanıyoruz. Bunun için de temel haklar esastır.
 
“Devlet, iktidardakilere hizmet etmez; vatandaşlarına hizmet eder. Devletin sahibi vatandaşlardır.”
 
Vatandaş Müdahalesi
 
            Hukuk kuralları ve demokrasi, vatandaşlar işin içinde olmadığında boş kabuklardır. Demokrasi ve hukuk kuralları aynı zamanda bir kültür biçimidir: sadece kurallar ve kurumlarla ilgili değil, aynı zamanda insanların bunlar içinde nasıl davrandıklarıyla da ilgilidir. Hükümdarlar kanunun lafzına uyup kanunun ruhunu bozduğunda, demokrasiyi aşındırmaktadır. Ve vatandaşlar, liderlerine (ve birbirlerine) bunu hatırlatmaya devam etmelidir. Bütün yasalar mükemmel olsa ve haklar resmi olarak korunsa bile ilerlemeci liberal bağlantılılıktaki özgürlük arayışı için çok önemli olan temel haklar ve paylaşılan değerler, vatandaşlar yönetimlerine dahil olmazlarsa ve iktidardakiler demokratik davranmazlarsa hiçbir şey ifade etmemektedir. Temel fikir, devletin iktidardakilere hizmet etmek için değil vatandaşlarına hizmet etmek için var olduğudur; vatandaşlar bir anlamda devletin sahipleridir. Ve mülkiyet sadece haklarla değil yükümlülüklerle- temel hakları ve paylaşılan değerleri korumakla- de gelmektedir.
 
            Vatandaşların siyasi katılımını artırmaya yönelik tedbirler yalnızca devlet yapılarından ortaya çıkmamalıdır ve çıkmamak zorundadır. Vatandaşlar, yalnızca seçim katılımıyla ölçülemeyen toplumlarının şekillendirilmesine büyük ölçüde katılırlar. Başlangıcından itibaren D66, insanların kendi yaşamları ve nasıl ve kim tarafından yönetildikleri üzerindeki etkisini artırmaya odaklanmıştır. Bu her zaman yalnızca doğrudan demokrasiden daha geniş bir yaklaşımı içermiştir. Vatandaşların eğitim, emeklilik ve çalışma alanlarındaki hakimiyetini artırmak da her zaman bir öncelik olmuştur.
 
            Hollanda, yalnızca dolaylı olarak demokratik olan bir yürütme gücüne sahiptir[24]. Burada vatandaşlar kendi hükümetlerini seçmezler. Görünen o ki kamuoyunda parlamento ve hükümet genellikle aynı şey olarak görülmektedir. Parlamentonun en önemli işlevleri ortak yasama ve hükümeti denetlemektir. Ancak bu işlevlerin yerine getirilmesinde parlamento, hükümetin ne sağladığına, koalisyon çoğunluğunun ne istediğine ve medyanın ne talep ettiğine bağlıdır[25].
 
            Bu, parlamentonun çalışmalarının vurgusunun eş yönetime kaymasına neden oldu. Yerel ve Avrupa'daki diğer yönetişim düzeylerinde de demokrasinin işleyişi ve desteğinin temeli için birçok zorluk mevcuttur[26].
 
            Her demokraside korunması gereken bir dizi temel ilke vardır. Her oy sayılmalıdır. Karar vermenin nesnesi ve öznesi, aynı madalyonun iki yüzü olmalıdır (örneğin, aktif ve pasif oy hakkı durumunda). Rekabet edilebilirlik olmalıdır (hukuk kuralları bir demokrasi için bu kadar önemlidir). Ve demokratik yapılar, kamu gücünü denetlemeli ve hesap vermelidirler. Bir demokrasi, hem kurallar ve yapılar söz konusu olduğunda hem de halkın desteği söz konusu olduğunda, her zaman devam eden bir çalışmadır. Temel haklara ve ortak değerleri korurken bunu her zaman hatırlamalıyız.
 
SONUÇ
 
            Ortak değerleri koruruz çünkü tüm değerleri paylaşmayız. İnsanların bu paylaşılmayan değerlere kendileri karar verebilmeleri için temel hakları koruyoruz. Her ikisini de- ortak değerleri ve temel hakları- koruyoruz, böylece insanlar özgürlüklerini birlikte şekillendirebilmektedirler.
 
            Temel haklar ve paylaşılan değerler, ilerlemeci liberalin bağlantılılıktaki özgürlük özlemi için esastır. Diğer dört temel değerin izlenebileceği bir temel oluştururlar. Ancak, temel haklara ve ortak değerlere sahip çıkmak, yalnızca ilerlemeci liberal bir girişim değildir. Temel haklar ve ortak değerler için verilen mücadele siyasi kazanç için istismar edilmemelidir. Hukuk kuralları hiçbir zaman insanların taraf tutmak zorunda olduğu bir siyasi çekişme konusu olamaz. Bu savaşı mümkün olduğu kadar çok müttefikle yürütmeliyiz.
 
            Paylaşılan değerlerin aksine paylaşılmayan değerlerle başa çıkma şeklimiz, ilerlemeci liberalizmimizden çok daha güçlü bir şekilde etkilenmektedir. Başkalarının farklı bir görüşe sahip olma hakkını savunuyoruz. Aynı zamanda kendi ideallerimizi iyi bilmek ve bunları sohbetlerde başkalarıyla paylaşmak konusunda da sorumluluk hissediyoruz. Kararsızlığa yol açmadan kanaatlerimizden şüphe edebiliriz. Bu, insanların özgürlüklerini birlikte şekillendirmelerine olanak sağlayan bir tavırdır.
 
            Temel hakları ve ortak değerleri korumak; pazar meydanlarında, yemek masalarında ve siyasi partilerde olduğu kadar televizyonda, gazetede veya uluslararası müzakere masalarında da olur. Temel haklar için temel savların parmaklarımızın ucunda olması hayati önem taşımaktadır. Çünkü biri ister teokrasi, ister diktatörlük teknokrasisi, isterse de liberal olmayan kapitalizmi arzulasın her insanın kendi seçtiği hayatı sürdürme özgürlüğü ile birlikte tüm insanların ahlaki eşitliğini denize atmaktadırlar. Bu, ahlaki açıdan eşit yapılar veya entelektüel görüşler arasındaki bir savaş değil, bir siyaset felsefesi, bireysel seçim özgürlüğü ve adalet meselesidir. Meselenin özü budur ve hafife alınmamalıdır: korumakla kastettiğimiz şey budur. Kararlılıktan yoksun olmasına ve hukukun üstünlüğünü savunan bir demokrasinin olası etkisizliğine rağmen, temel haklar herkes için özgür bir yaşamın en iyi teminatıdır.
 
“Temel haklar, herkes için özgür bir yaşamın en iyi teminatıdır.”
 
            Temel haklara ve ortak değerlere saygı gösterildiğinden emin olmak için, bu makalede açıklanan üç düzeyde de bunların korunması gerekmektedir: bireyler kendi ideallerini ve temel haklar için savları bilmelidirler. Kendi aralarında insanlar birbirlerine alan vermeli ama aynı zamanda eleştirel olarak birbirlerini sorgulamalıdırlar. Siyasi alanda ise politikacıların temel haklar, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konularında son derece dikkatli olmaları gerekmektedir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
[1] Bu makalede tanımlananların çoğu tasarımsal, ideal tipte bir betimlemedir. Örneğin; siyaset, devlet ve vatandaş hakkındaki bölümler mevcut Hollanda devletinin tam karakterini tanımlamamaktadır. Bunun yerine söz konusu bölümler, meselelerin nasıl ve neden olabileceğine dair bir izlenim vermektedir.
 
[2] “Gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen”in açıklaması ve nesiller arası özgürlük üzerine ilerlemeci liberal bakış açısı için bknz: “Sürdürülebilir ve Uyumlu Bir Toplum İçin Çalışma”, Hans van Mierlo Vakfı, 2013.
 
[3] İlerlemeci liberalizm ayrıca, adil bir eşitsizlik düzeyi, adil tazminat ve bireysel çabanın gelişebileceği koşullar ile tanımlanan zenginliğin paylaşımı açısından bir adalet vizyonu sunmaktadır. Bu konuda daha fazlası için bknz: “Başarıyı Ödüllendirme ve Zenginliği Paylaşma”, Hans van Mierlo Vakfı, 2016.
 
[4] Bu nedenle, evrensel temel hakları “Batılı” olarak etiketlememek önemlidir. Temel haklar ve hukukun üstünlüğü kavramı Batı dünyasında felsefi olarak meyve vermiş olabilir ancak bunun arkasındaki fikirler, kültürleri ne olursa olsun her insan için doğru olan şeyleri varsaymaları anlamında evrenseldir.
 
[5] İnsanoğlunun mantıksız yanı çatışmalara neden olmaktadır ama aynı zamanda muhteşem anlayışlara ve sanat eserlerine de ilham kaynağı olmuştur. Pek çok insan arzular/dürtüler/içgüdüler ile akıl/düşünme/düşünme arasında bir karşıtlık görmektedir. İlerlemeci liberalizm, insanlık durumunun bu yönlerinin birbirini tamamlayabileceği görüşüne çok daha fazla eğilimlidir. Sadece duygularınızı takip etmek çoğu zaman kötü düşünülmüş kötü çözümlere yol açmaktadır; sadece aklını kullanmak mesafe ve soğukluk ile sonuçlanmaktadır. 2011'de Phillipp Blom, van Mierlo Vakfı için “akıl ve içgüdü arasındaki paradoks” başlığı altında bununla ilgili Marchant Dersi verdi.
 
[6] Ulusal sınırları aşan özgürlük arayışımız ve çok yönlü kimlik hakkında daha fazla bilgi için bkz. “Uluslararası Ölçekte Düşünme ve Hareket Etme”, Hans van Mierlo Vakfı 2014.
 
[7] Bu iki özgürlük biçimine olumlu ve olumsuz da denir. Bu terimler, siyaset filozofu Isaiah Berlin tarafından 1958'deki “İki Özgürlük Kavramı” adlı makalesinde ünlü hale getirildi.
 
[8] Bu konuda daha fazlası için bknz: “İnsanların Kendi Gücüne Güvenme”. Hans van Mierlo Vakfı / D66 Kalıcı Program Komitesi, 2009.
 
[9] Liberallerin kişisel sorumluluğa bu kadar yüksek değer vermelerinin önemli bir nedeni budur. Kendi fikrimizi oluşturma özgürlüğü aynı zamanda bunu yapma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Bu, vatandaşlık teriminin temelidir - bu makalenin ilerleyen kısımlarında daha fazlası mevcuttur.
 
[10] Bir toplumda paylaşılan tüm değerler siyasi temel haklar haline gelmez. Bunlar sadece birbirimizle aynı fikirde olmamamızı sağlayan değerlerdir. Diğer toplumsal uzlaşılar, eğer bir şekilde mevzuata dönüştürülürse, “düzenli” yasalar haline gelmektedir. Toplumdaki çoğu paylaşılan değerler, örtük değerlerden ve normlardan oluşmaktadır.
 
[11] “Uluslararası Ölçekte Düşünme ve Hareket Etme” makalesinde, bu ilkeler daha fazla açıklığa kavuşturulmuştur, Hans van Mierlo Vakfı 2014.
 
[12] Tüm cevapların kimsenin elinde olmadığını kabul ettiğinizde bile, “gerçek” diye bir şey vardır. Felsefi anlamda, bir olgunun bilinebilirliği ve doğruluğu sorgulanabilir, ancak insanların özneler arası dünyasında, bir olgu ile bir görüş arasında bir fark olabilir.
 
[13] Bu akıl yürütme çizgisi yalnızca yetişkinler için geçerlidir. Çocuklar söz konusu olduğunda, işler biraz daha karmaşıktır. Orada, ebeveynlerin çocuklarını uygun gördükleri şekilde yetiştirme ve kendi değerlerini aktarma özgürlüğü, çocuğun kendi yaşam seçimlerini yapma haklarıyla çelişmektedir.
 
[14] Ayrıca bknz: “İnsanların Kendi Gücüne Güvenme”, Hans van Mierlo Vakfı 2009.
 
[15] Kutuplaşma, karşılıklı hoşgörünün karşılığıdır. Kutuplaşma ile farklı kültürel ve/veya siyasi ideallere sahip grupların karşılıklı olarak reddetmesini kastediyoruz. Biriyle şiddetle aynı fikirde olmamak ve bunu ifade etmek doğrudan kutuplaştırıcı veya hoşgörüsüz değildir.
 
[16] Bu yazıda vatandaşlık ile kastettiğimiz şey klasik siyaset teorisinin yorumudur: birey ile devlet arasındaki hukuki ilişki. Vatandaşlığın, katılımın vb. daha geniş bir yorumuna ilişkin ilerlemeci liberal bir görüş için bknz: “Dayatılandan Gerçek Katılıma” (Hans van Mierlo Vakfı 2014). Siyasi bağlamda, insanlar bazen seçmen, bazen vatandaş olarak anılmaktadır. Seçmen sadece aktif oy hakkı anlamına gelir, yani bir temsilci için oy kullanma hakkı anlamına gelir. Bununla birlikte, demokratik vatandaşlığın önemli bir unsuru, herkese göreve aday olma hakkı veren pasif oy hakkıdır. Bu hak, vatandaşların bir durumda hüküm sürmesini, diğerinde hüküm sürmesini sağlar. Vatandaşlık terimi, herkesin potansiyel bir politikacı olduğunu ima etmektedir.
 
[17] Özgürlük Partisi (PVV) de bir dernektir, ancak sadece bir üyesi vardır.
 
[18] Giriş bölümünde de belirtildiği gibi temel sosyal haklar bu Temel Değerin konusu değildir. Zenginlik dağılımı açısından adalete ilerlemeci liberal bir bakış için bkz: “Başarıyı Ödüllendirme ve Serveti Paylaşma”, Hans van Mierlo Vakfı 2016.
 
[19] Sovyetler Birliği anayasası tüm temel hakları içeriyordu. Uygulamada, tamamen göz ardı edildiler.
 
[20]Bu olgusal bir gerçek değil dünyevi güce sahip olan hiç kimsenin bir başkası için bir hakikat ortaya koyamayacağı, devlet kurumları tarafından bir inanç dayatılamayacağı fikrinden çıkarılan bir sonuçtur.
 
[21] Liberallerin din karşıtı olduğu sıklıkla yanlış bir şekilde iddia edilir, ancak ilkesel olarak liberalizm ve Tanrı'ya olan inanç birlikte uyumludur. Bireysel özgürlük garanti edildiği sürece, liberaller de dahil olmak üzere herkes istediği her şeye inanabilir veya inanamaz. Ne de olsa Hollanda'da siyasi olarak D66'nın öncüsü olarak bir araya gelenler açık fikirli Hıristiyanlardı: Özgür Düşünen Demokratik Birlik (de Vrijzinnig Democratische Bond).
 
[22] Bu görüşü daha da ileri götüren ve yönetimde ahlaka yer olmadığısnı savunanlar mevcuttur. Bu bazen insanların bir ülkenin “tarafsız”, teknokratik bir hükümete sahip olmasının daha iyi olacağına dair yakınmalarına neden olmaktadır. Bu yakınma genellikle, kamu yararının bir formülle hesaplanabileceği veya bir politika özetinde belirtilebileceği yanılgısına dayanmaktadır. Ancak, “iyi, adil, hakkaniyetli veya adil olan nedir?” gibi sorular nesnel veya kesin olarak cevaplanamaz; bu yüzden demokrasiye ihtiyacımız var. Bu konularda yüksek eğitimli bir uzmanın yargısı, her zaman bir meslekten olmayan kişinin yargısından daha iyi değildir. Tabii ki, politikanın yürütülmesi yetenekli profesyoneller tarafından yapılmalıdır. Politika demokratik olmalıdır; kararlarının uygulanması teknokratiktir.
 
[23] Kamu yararına tam olarak nasıl hizmet edileceği önceden belli değildir elbette. Siyaset tam olarak bu olmalıdır.
 
[24] Hukuk kuralları ve demokrasinin tüm ideal tip özellikleri Hollanda sisteminde sabit değildir. Kilise ve devletin ayrılması anayasada açıkça belirtilmemiştir. Ayrıca, Hollanda'da anayasa, temel haklar için nihai bir kontrol işlevi görmemektedir. Ve Hollanda anayasal sisteminin çekirdeğini oluşturan vatandaş değil, hükümdardır.
 
[25] Hollanda'da güçler dengesi oldukça dengesizdir: yürütme gücü (hükümet, bakanlıklar, kamu hizmeti vb.) ulusal olarak tam zamanlı 139.000'den fazla kişiyi istihdam etmektedir (bağımsız yönetim organlarında çalışan kişiler de buna dahildir). Yargıda tam zamanlı çalışan 3000'in biraz üzerinde ve yasama organı (Senato ve Temsilciler Meclisi) toplamda 400'den az çalışana sahiptir (Jaarrapportage Bedrijfsvoering Rijk 2014).
 
[26] Avrupa işbirliğine ilişkin ilerlemeci liberal bir görüş için bakınız: “Avrupa: Özgürlük İçin Bir Önkoşul”, Hans van Mierlo Vakfı 2014.
 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..