Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '11

 
Kategori
İlişkiler
 

İlk sezinlemede aşk

İlk sezinlemede aşk
 

Konserden bir görüntü...


İlk görüşte aşka inanıyorum. 

Bence bu aşk, ilk sezinlemede aşk. Birisinden veya bir şeyden çok etkilenebilmek... Anlatılması zor bir duygu... İlginç, doğaüstü, yoğun, kalbi fetheden ve daha çok kehanete benzeyen bir his. Bu his karşılıksız, sorusuz, nedensiz, hayal kırıklıklarından zerre kadar şüphe olmadan, sevebileceğinizin derin inancıdır. Bu ilk bakış, aşkın tüm işaretlerini, özetini içinde taşır bana göre. Zaman içinde tanıdıkça, kaynaştıkça, duygular geliştikçe, aşka, dönüşeceğine inanmıyorum. O zamanlar, kalıcı ve dingin olan sevgi, bağlılık, yakınlık gibi duygulardan söz etmek daha doğru gibime geliyor. 

İlk kez birisiyle göz göze gelmekten, bir eserin ilk mısrasından, bir filmin giriş sahnesinden, bir ezginin ilk tonundan, bir mekandan, olağanüstü çok etkilenebilmek, işte bu bana göre ilk sezinlemede aşk. Çok sık olmuyor, fakat aniden ve beklemeden başa geldiğinde, midede sanki havai fişekler patlıyor ve kıvılcımları tüm vücuda yayılıyor. 

Kocama, ilk görüşte, hiç beklemediğim bir anda, âşık olmuştum. Ondan sonra , birisine ilk bakışta, âşık olabileceğimi sanmıyorum. 

Fakat yaşadığım sürece biliyorum ki, bir kitaba, bir filme, bir müziğe, bir tabloya, bir şehre... ilk sezinlemede âşık olabileceğimi. 

İstanbul'u, henüz görmeden, sevebileceğimi biliyordum. Tren, Sirkeci garında durmamıştı ve ben bu olağanüstü güzel şehre âşık bile olmuştum... O zamana kadar daha güzel bir şehir görmemiştim, görebileceğimi de sanmıyorum. Midemde havai fişekler patlamıştı, kalp atışlarım hızlanmıştı, manzara karşısında nefesim kesilmişti... Aynı şekilde bir kaç ay sonra, Efes'e de âşık olmuştum. Şimdilerde sevebileceğimi düşünüyorum ; Rio de Jenerio'yu, Amsterdam'ı, Prag'ı, San Francisco'yu, Barcelona'yı, Casablanca'yı... Umuyorum bu şehirlerin, hiç olmazsa birisinin, sokaklarında dolaşabilmeyi. 

Hayat Güzeldir, filmin ilk giriş sahnesine âşık olmuştum. Daha sonra filmin hiç bir sahnesi beni yanıltmadı... Biraz önce, sayfamda, film hakkında yazdıklarımı okudum. Filmi 16 Nisan 2009 tarihinde izlemişim... İşte bunun için seviyorum burayı ( MB ), iki yıl önce bir şeyler yazmışım ve uzun zamandır yazdıklarımı okumamıştım. Eğer yazmamış olsaydım, filmi ne zaman izlediğimi, neler hissettiğimi hatırlamayabilirdim. Çok mu önemli ?! Elbette değil, ama okumak hoşuma gitti... Sanki benim değil, başka birinin satırlarını okuyormuşum hissine kapıldım... Değişik bir duygu. Belki bugün, farklı şekilde yazardım film hakkındaki düşüncelerimi, fakat o günün duygularını, biraz olsun, kendim için, kayıt altına alabilmişim ve bence bu harika bir şey. 

Kitaplar hakkında yapılan yorumları okumayı seviyorum. Bazılarından etkilenirim ve onlar, bir kitabı, satın almam için beni teşvik edebilirler. Sonrasında, okuduğumda kitabı beğenebilirim, beğenmeyebilirim, bazen ise hiç okumadan, daha sonra okunmak üzere kitaplığıma kaldırırım. 2006 yılında, bir kitap hakkında yapılan yorumdan öylesine çok etkilenmiştim ki, kitabı görmeden, henüz elime almadan, okumadan, sevmiştim bile... PARA- Pierre Rey. Daha önce hiç bir kitabı okumadan önce sevdiğimi hatırlamıyorum. Sonrasında, romanı edindiğimde, ilk cümlesi, beni, kendisine bağlayıvermişti. Kendimi farklı bir dünyada, farklı bir zamanda buluvermiştim, kahramanların hayatlarına dahil oluvermiştim, ta ki son satırı okuyana kadar. Sonra mı ? Zaman zaman roman kahramanlarını özlüyorum, sanki gerçekte var olmuş ve kaybetmiş arkadaşlarımmış gibi... 

Bu satırları yazmama neden ise bir çocuk. Vladislav Klevitskiy. Henüz tanımadan, ismini bile bilmeden sevebileceğimi hissetmiştim. Yanılmadım.Tesadüf, bizleri onunla buluşturdu ve bir hafta evimizde konuk ettik. Çok tatlı bir çocuk, yetenekli, saygılı ve muzip... Daha önceki güncemde söz etmiştim; Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi - Bursa, Avrupa Dostluk Orkestrasına, bu yıl ev sahipliği yaptı. Vladislav ( Nisan 1996 doğumlu ) genç müzisyenlerden birisiydi. Oğlum ( Ocak 1996 doğumlu ) Müzik 1, lise öğrencilerinden. Henüz çocuk sayılacak yaşta iki genç... Ülkelerinin tipik özelliklerini taşıyorlardı; birisi mavi gözlü, sarı saçlı Letonyalı, diğeri simsiyah gözlü, siyah saçlı Türk... Birbirlerinin dillerini bilmemelerine ve ilk kez tanışmalarına rağmen, sanki çok eski dost gibiydiler. Müziğin evrensel dili köprü oldu aralarında. Bir hafta hiç ayrılmadılar. Bizler de değişik, müzik dolu, çok güzel bir hafta geçirdik. 

Haftanın sonunda ise muhteşem bir konser izledik. Midemde yine tanıdık havai fişekler patlıyordu…Bursa Büyükşehir Belediyesi desteğiyle, Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde, gerçekleşen konserde, Türkiye, Almanya, Letonya ve Estonya, dört ülkenin, genç müzisyenleri, pek çok tanınmış eserini başarıyla seslendirdiler. Ben çok beğendim ve etkilendim. Özellikle konserin ikinci bölümünden, Yunus Emre’nin ‘Sordum Sarı Çiçeğe’ ve ‘Şol Cennetin Irmakları’, Pir Sultan Abdal’ın ‘Demedim mi?' eserlerinin çalındığında, çok duygulandım.Genç müzisyenler, farklı kültürlere mensup insanların, aynı ortamlarda, barış içerisinde, yaşayabileceğini gözler önüne serdiler. 

4 Haziran 2011, misafirimizi ülkesine uğurladık. Biz birlikte çok eğlendik ve hoş zaman geçirdik. Umuyorum Vladislav da sıcak ülkemizden, sımsıcak hatıraları beraberinde götürdüğüne. Oğlumla bir daha görüşmek için sözleştiler... Hayat sürprizlerle dolu... Neden olmasın?! 

Vladislav ve yetenekli parmakları, Chopin, BALLADE No.1'e beni âşık etti...Chopin zaten favorilerimden... Eseri iki haftadır dinliyorum ve ilk tonuyla, kalbim aynı ritimde çarpmaya başlıyor ve midemde havayi fişekler patlıyor... 

http://www.youtube.com/watch?v=RR7eUSFsn28 

 

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..