Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Özel Günler
 

İmparatorluğun üzerine doğan güneş.

İmparatorluğun üzerine doğan güneş.
 

Atam! İyi ki de vardın.


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman için de kalbur zaman için de bizler anamızın karnın da zıngır mıngır uyurken bir zamanlar padişahlıkla yönetilen bir İmparatorluk varmış. Bu İmparatorluk dönemin de dünyanın en büyük İmparatorluğu imiş. Öyle ki gittikçe genişlemiş. Alınan yerler zamanla İmparatorluğun yönetimine bağlanmış.

Devamlı gelişen ve büyüyen İmparatorluk hilafetin yönetimine girişi ile birlikte ülke din ile yönetilmeye başlanmış. Bu da padişahların kendi âlemlerine dalıp zamanla refah için de yaşamalarına sebep olmuş. Böylece koca imparatorluk yönetilmez hale gelmiş. Daha önce alınan yerler isyanlar çıkartarak kendi benliklerini kurmuşlar ve imparatorluk gittikçe gerilemiş.

Medrese denilen okullar çoğunluğu İstanbul’da olup din eğitimi veriliyormuş. Ülkede okuma yazma oranı çok düşükmüş. Düşük olduğu için de millet cahil kalmış. Padişahlar buna önem vermeyip kendi halleriyle yaşarlarmış. Hatta daha ileriye gidip dışarıdan kızlar getirtip onlarla âlem yaparlarmış.

Halen bayanla erkek yan yana gelip oturamıyorlarmış. Kadınlar kara çarşaflarla ancak sokağa öyle çıkarlarmış.

İşte bu zor şartla altında Selanik’te Zübeyde isminde bir kadın mavi gözlü, altın renkli saçları bir erkek bebek dünyaya getirmiş. Eşi Ali Rıza Efendi buna çok sevinir ve oğlunun ismini Mustafa koymuş. Mustafa okuma çağına gelince Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebin de okumaya başlar. Kısa bir süre sonra da babasının isteği üzerine Şemsi Efendi Mektebi’ne geçmiş. Fakat birkaç gün sonra da babasını kaybetmiş. Bunun üzerine Anne Zübeyde Hanım oğlu Mustafa’yı da alarak Rapla Çiftliğinde kendi ailesinin yanına geçmiş. Daha yeni okula başlamış olan Mustafa bu durum karşısında okula gidememiş. Çiftlikte dayılarına yardım edermiş. Okuldan geri kaldığını gören annesi tekrar Selanik’e geri dönmüş ve böylece okulunu bu şekil de bitirmiş. Arkadan da Selanik Rüştiyesi’ne kaydolmuş, fakat o yıllarda sokaklarda geçen üniformalı askeri öğrencileri gördükçe içi bir buruk olurmuş. Kendisi de onlar gibi giyinmek ve ilerde subay olmak istermiş. Bunu annesine ilk defa açtığında annesi kabul etmemiş ama kendisi gizlice girdiği Askeri Rüştiye sınavını kazanarak Askeri Mektebe girmiş. Kendini kısa sürede hocalarını sevdirip çalışkanlığı ile en ön plana çıkmış. Özelikle kendisi ile aynı ismi taşıyan Matematik hocasının, bu husus dikkatini çekmiş. Ona ödül olarak bir gün “Senin adın Mustafa, benim de adım Mustafa. Bu böyle olmayacak, bundan böyle senin adın Mustafa Kemal’dir” demiş.

Mustafa Kemal Manastır Askeri İdadisi’ne oradan da İstanbul’da bulunan Harp Okuluna geçmiş. Subay çıkıncaya kadar okulda ki derslerinde göstermiş olduğu üstün başarılarıyla birlikte devlet işleriyle de yakından takip etmiş. Arada sırada arkadaşları ile birlikte toplantılar yaparmış. Çünkü Mustafa Kemal devletin gidişatını iç beğenmezmiş. Okul yönetimine arada bir yakalanıp ceza alsa da çalışkanlığı sayesin de Harp okulundan mezun olarak subay çıkmış.

Hemen arkasından Harp Akademisine devam etmiş. Yüzbaşı rütbesiyle Akademiyi tamamlayan Mustafa Kemal ilk görev yeri Şam’da 5. Ordu emrinde görev yapmak olmuş. Kıdemli yüzbaşı oluncaya kadar bu görev de kalan Mustafa Kemal kıdemli yüzbaşı olduktan sonra Manastır’a III. Ordu’ya atanmış. Bir müddet sonra İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev alır ve Fransa’ya gönderilmiş. Picardie Manevralarına katıldıktan sonra İstanbul’a tekrar gelerek Genelkurmay Başkanlığı emrinde göreve başlamış.

İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde göreve getirilmiş ve 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazanmış. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirilmiş.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılan Mustafa Kemal Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük katkısı olmuş. 1913 yılında Sofya Ateşe militerliğine atananan Mustafa Kemal bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükselmiş. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona eren Mustafa Kemal Dünya’da çatlak veren Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte yıkılmaya yüz tutmuş İmparatorluk savaşın içinde kalınca 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'a görevlendirilmiş.

İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazına kadar dayanmış. Amaçları bu boğazdan geçerek İstanbul’a ulaşmakmış. İşte Mustafa Kemal burada Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazarak İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez!" dedirtmiş. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar vermişler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen tarafından Conkbayırı'nda durdurmayı başarınca Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylık rütbesini almış. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburun’da tekrar taarruza geçmeye kalkışınca Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar’da düşmanı püskürtmeyi başarmış. Bu zaferin ardından 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etmiş. Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı koruyarak Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit vermiş. Bunun en büyük sebebi Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmek olmuş.

Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev alan Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe kadar yükselmiş. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağlayan Mustafa Kemal Paşa Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a gelmiş. Veliaht Vahdettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulunduktan sonra hastalanmış. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi gördükten sonra 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak görevine dönerek bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı savunma savaşları yaparak başarılı olmuş. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirilen fakat bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelerek Harbiye Nezareti'nde (Bakanlığında) göreve başlamış.

İtilaf Devletleri'nin gözü Osmanlı İmparatorluğunun topraklarında imiş. Nedeni de İpek yolunun bu topraklardan geçmesiymiş. Öyle ki; bu ülkenin topraklarını elde edip kocaman imparatorluğu tarihten silmekmiş. Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin yanında yer alan Yunan Ordusunun İzmir’e 15 Mayıs 1919 tarihin de çıkması ve ilk kurşunla gazeteci Hasan Tahsin’in şehit düşmesiyle koca İmparatorluğu işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 16 Mayıs günü çürümeye yüz tutmuş Bandırma vapuru ile yola çıkarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak başmış.

22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdığından haberdar olan padişah Mustafa Kemal’i aniden İstanbul’a çağırmış. Fakat Mustafa Kemal ordudan istifasını vererek 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağlamış. Ardından 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelerek halkın heyecanına tanık olmuş. 23 Nisan 1920'de de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış. Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçen Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başlamış.

Ermenileri Sarıkamış, Kars ve Gümrü’den kurtarılmış.

Güney Anadolu’da Fransızlar Antep, Maraş ve Urfa’yı elde etmişlerdi. Türk orduları bu şehirleri Fransızlara karşı savunarak Fransızlara vermemişler. TBMM bir kanunla Antep’e Gazi, Maraş’a Kahraman ve Urfa’ya da Şanlı unvanı vererek bu şehirleri ödüllendirmiş.

İhtilaf Devletleri yanında yer elen Yunan ordusunu da İzmir ve havalisini ele geçirmiş ve Anadolu’nun içlerine kadar girmiş. TBMM Anadolu’nun bağrından kopmuş gençleri askere çağırarak Türk Ordusunu kurmuş. Halkın elin de ne silah varsa toplanılmasını sağlamış. Halk elin de ne varsa maddi yönde yardım etmeye çalışmışlar. Türk kadınları dağ tepe demeden cepheye cephane taşırmış.

Birinci ve İkinci İnönü Savaşları kazanılmasına rağmen Kütahya ve Eskişehir Savaşlarında Garp Ordularımız yenilgiyle geriye çekilmiş. Bunun üzerine Yunan orduları Sakarya nehrine kadar gelmişler. TBMM o günler de meclisi geriye çekmek istemişler. Fakat Mustafa Kemal cepheye ordunun başına geçerek bizzat savaşı yöneltmiş. Sakarya Savaşında Yunan ordularını kendisinin belirlediği taktikle püskürtmüş. Bunun üzerine TBMM Mustafa Kemal’e Gazi unvanı vermiş.

Bu Savaşlar da ağır hasar veren Türk Ordusunu tekrardan yapılandırmak epey zaman almış. Nihayetin de 26 Ağustos 1922 tarihin de Afyon yakınlarında Yunanlılarla giriştiği Başkumandan Meydan Muharebesini kazanarak 30 Ağustos’da “Ordular İlk hedefiniz Akdeniz’dir” diyerek taarruza geçilmiş. Yunanlılar kaçtıkça halk saklandığı yerden çıkarak Türk ordularını karşılamışlar. Askerler ayaklarında çarıksız kan devran için de Yunanlıları 9 Eylül’de denize dökmüş. Yunanlılar ise her tarafı ateşe vermişler.

Mustafa Kemal İzmir’e gelip kalacağı yere geldiğin de yerde Yunan bayrağını görmüş ve bayrağın kaldırılmasını istemiş. Çevresindekiler Yunan ekselansların Türk bayrağını yere serip bastığını hatırlatılması üzerine Mustafa Kemal ne bayrak olursa olsun bir milletin hasiyeti ve şerefi olduğunu belirtmiş ve o bayrağı basmayıp düşmanı bile olsa bir millete ne kadar önem verdiğini göstermiş.

Ülke düşmanlardan temizlenmiş fakat yeni bir devlet kurulması ve örgütlenmesi gerekmiş. Herkes Gazi Mustafa Kemal’in Osmanlı İmparatorluğun başına geçmesini beklerken o saltanatı kaldırmış. Mustafa Kemal medeni ülkelerin seviyesine gelebilmek için Hilafeti de ortadan kaldırarak Cumhuriyet’i kurma teşebbüsünde bulunmuş. Ve bilindiği üzere 28 Ekim akşamı “Arkadaşlar yarın Cumhuriyeti kuracağız” demiş ve meclisi toplamış. 29 Ekim saat 20.30 sularında alkışlarla Cumhuriyet ilan edilmiş. Mustafa Kemal'de 15 dakika sonra Meclisin tüm oylarını toplayarak Cumhurbaşkanı olmuş.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra da ölümüne kadar süren 15 yıl boyunca birçok devrimler gerçekleştirmiş.

Zor okunan ve yazılan Arap alfabesini yerine Latin alfabesini getirtmiş. Tüm Milletin okumasını sağlamış. Böylece okuma oranı artmış.

O zamana kadar kadınlar yüzlerini kapatarak çağdaş dışı giyimleri ile erkeklerin yanlarında beraber olamazlarmış. Çağdaş ülkelerin seviyesine gelebilmek için Türk insanını yüceltmek adına bayanların başını açmasını sağlamış.

En önemlisi Müslüman olan bu toplumu yöneltmek yalnızca laiklikle olacağından laiklik ilkesini getirtmiş. Böylece din işleri ile devlet işleri birbirinden ayırmış.

Şapka devrimi ile erkeklerin giymiş olduğu fesli görüntüsünü ortadan kaldırmış.

Soyada kanunu ile aile birliğini sağlamış. TBMM’de kendisine ATATÜRK soyadını uygun görmüş.

İmparatorluk dönemin de çiftler evliliklerini hocanın kıydığı nikâhla evlenirlerdi. Erkeğin sözü geçerdi o zamanlar. Kadınlar ikinci vatandaştılar. Medeni kanunu ile de evlenen çiftler evlenme cüzdanına sahip olmuşlar. Bu cüzdanla erkek kadın eşitliği sağlanmış.

Kadına seçme ve seçilme hakkın dünya da veren ilk lider o olmuş.

Atatürk çocukları da çok severdi. Birkaç çocuğu evlat edinmiş ve onların okumalarını sağlamış. Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çoban onun manevî evladı olmuş.

Ve nihayetin de o da her kul gibi bu dünya’dan göçüp gidecekti. Ve o gün geldi. 10 Kasım 1938 günü saat dokuzu beş geçe olan olmuş ve bizleri derin üzüntüler için de göçüp gitmiş.

Allah rahmet eylesin.

Türk Milleti onu unutmamak için ona yakışan bir anıt yapmış. Anıt Kabir. O şimdi orada yatıyor.

Bizi bırakıp göç edeli 70 yıl oldu. Bu geçen zaman için de milletçe çok özlüyoruz.

Seni kalbimizden söküp atamazlar.

Son günlerde seni kalbimizden söküp atmak isteyen güçler türedi. Tıpkı senin Cumhuriyeti kurduğu günler de olduğu gibi din kökenli kişiler çıktı piyasaya. Hani senin kara çarşafı attın ya onu geri getirmek isteyenler var. Seni sevmediğini söyleyenler var Atam.

Sen dememiş miydin? Beni takip ediniz diye. Atam ben burada söz veriyorum. Ne olursa olsun bizler senin arkanızdan sizin çizdiğiniz yolda hiç durmadan yürüyeceğimize ant içiyoruz.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..