Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '06

 
Kategori
Haber
 

İnadına " yazmak "

İnadına " yazmak "
 

Bir şarkı vardır bilirsiniz; bir nakaratı, “ hadi vur kendini şaraba ve aşka ” der.

O, çınlıyordu kulaklarımda sabah sabah. Ama sözleri biraz da değişmiş olarak: “hadi vur kendini yazıya, Bülend” diyordum kendi kendime. Sanki bütün dostlarıma, yazı dostlarına seslenmek geçiyor içimden: “hadi vurun kendinizi yazılara, yazmaya ve okumaya!”

Gerçekten “yazmak” önemli bir edim. Bir insan belki de en az kendisi kadar başkaları için de yazarsa mutlu oluyor, hele ki, okunduğunu bilirse göneniyor.

Yazdıklarımızın ne kadar okunduğunu tam olarak bilemeyiz. Yazdığımız siteleri yönetenlere göre ise umutlu bir konumdayız ve izlenme sayısı her geçen gün artmakta.

Her yazan için bir “boşunalık” duygusu söz konusudur. Oysa, Ali Gevgillili bir kitabında, “hiçbir şey boşa yaşanmış değildir” der. Metaryalist ya da metafiziksel bakış açısından da insanın çabasının/emeklerinin boşa gitmemesi için kendi eylemliliğini bağladığı mecralar vardır. Yaptıklarının, Tanrı ya da toplum katında yansımasını bulmak gibi…Demek ki iki yol da oraya çıkıyor: Yazmak gerçekten varoluşsal bir edim ve belki de yazının icadından önce insanın kodlarına içkin bir haslet.

Elbette herhangi bir yazının kendi ekseni etrafında tutarlı olması kadar, gidip de hedefi bulması bir zamanlama sorunu. Talih faktörünü en aza indirmeye çalışan bir eylem biçimi de olsa, her yazının ve hatta her yazanın bir kaderi var bence.

Bütün bunlara karşılık, yazı’lar ve yalnız makale anlamında da değil, şiir, libretto, senaryo, öyküden tutun müzikallere kadar hepsi önemlidir ve değerlidir. Anılar ve günlükler bile o en değerli varlığa, insana ait birer öz-yapıttırlar.

Yazı ve yazar desteğini çok şeyini adadığı okurda arar. Okuru da yazarı da, bu anlamdaki okumayı da yazmayı da destekleyecek olan ortam ise demokrasi kültürüdür. Çünkü her yazı bir yerde o kültür denizine atılan taşlar gibidir. Önce kavislerle dalgalar çizer sonra dibe tortu olup çöker. Yeni bir dip dalgası onu harmanlayana kadar orada kalır. Unutuldu sanılır ama asla unutulmaz!

Yazmanın ödülü kuşku yoktur: kendi içindedir. Ne kadar çok okunursa gibi “tirajsal” bir ölçümden çok, makale türü yazılarda, ne kadar nitelikli olduğu önemli sayılsa gerekir. Hele ki şiir…Her şiir onu yazan için öyle özel öyle değeridir ki.

Ceninden bedene bedenden toprağa dönüş sarmalında yok oluşa meydan okumanın insana yaraşır en yüksek betimi olan “yazmak” edimini bu sabah benim karşıladığım gibi coşkuyla karşılamak gerekir. Bir gazetemizin logo sloganı ne de güzel der: Her sabah dünya yeniden kurulur...

Bin derde karşı inadına “yazmak”, varsa yasakları aşmak ve insanlaşmak, doğallaşmak kadar toplumsallaşmaktır.

Yazı gizlemez insanı ortaya koyar. Yazanın özgeçmişe de kartvizite ihtiyacı yoktur. Sığınmacı değildir, o. Sinesini sığınanlara açandır. Tek başına yalvaran, kendisi için yaşayan değildir o, tüm insan kardeşleri için kalemiyle savaşandır.

Ve yazı’lar asla ihanet etmez!

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara